Öylece translate Spanish
15,623 parallel translation
- Neyse Peppe, seni öylece kovamazlar.
- De todos modos, no pueden echarte así.
Öylece yüzüme baktı. Ben de bir daha sormadım.
Solo me miró, así que no volví a preguntarle.
Beni öylece kenara mı atacaklar.
Y me van a descartar fácilmente.
Yemin ederim sadece suyun üzerinde öylece duruyordu.
Vino flotando, lo juro.
Orada öylece dikilecek misin?
¿ Te vas a quedar ahí parado?
Onlar öylece...
No... no... no pueden...
Öylece ürünleri alamazlar. Değil mi?
llevarse cosas sin más, ¿ verdad?
- Öylece ayrılıyordum seni gördüm.
Ya me iba. Te he visto por ahí.
Öylece içeri girip, silahı çıkarıp, sadede mi geleceksin?
Usted solo va a entrar ahi, tire de ella, ir al grano?
Kadınlar... sen öylece kazanamazsın.
Mujeres.. tu solo... No puedes ganar.
Bizi öylece kaldırıma attı.
Simplemente nos dejó sobre el bordillo.
Yani senin yerine Jace'i öylece göndermesine izin vereceksin?
¿ Así que vas a dejarla mandar a Jace en vez de a ti sin más?
Öylece sıvışman çocukçaydı.
Ha sido infantil eso de escabullirte de esa manera...
Savage gittiğimiz için bizi öylece unutmayacaktır.
Savage no se olvidará de nosotros solo porque nos fuimos de viaje.
Yoluna ikinci çıkışım oldu bu ve sen de buna öylece izin verecek bir tip değilsin.
Ya te he obstaculizado dos veces y no das la impresión de ser alguien que lo acepta sin más.
Öylece bırakıp gidemem ya.
No puedo irme sin más.
Nasıl öylece çekip gidebildin?
¿ Cómo pudiste pasar de largo?
Yani öylece adamın kaçmasını izledin.
Así que dejas que se escape, ¿ no?
Öylece veda edip gidemeyeceğimden korktum.
Tenía miedo de no ser capaz de marcharme.
- Valentine gittikçe güçleniyor bizse hiçbir şey yapmadan öylece oturup bekliyoruz.
Valentine se vuelve más fuerte, y nosotros estamos sentados a los márgenes esperando... -... haciendo nada.
Ama birinin öylece gelip her şeyi devralmasını istememiştim.
Pero no quería que alguien viniera y tomara el mando.
- Öylece gitmesine izin mi verdin?
- Volverá. - ¿ Lo dejaste ir?
Provokasyonlarına kanıp saldıramayız. Bununla birlikte askerlerimizi rehin aldılar. Burada öylece oturup duruma sessiz kalamayız, öyle değil mi?
No podemos ceder a su engaño... pero entonces no podemos ignorar el hecho de que... dos de los nuestros están secuestrados.
Bu silaha düşünmeden öylece dokunamazsınız!
- ¡ Ay! No se puede jugar con las armas.
Öylece kaldık, birbirimize sarıldık.
Nos quedamos así, abrazándonos.
Claire neyin peşinde bilmiyorum ama öylece gerçekleşmesine izin veremem. Hele bir de Dışişleri Bakanlığı karşı çıkıyorsa.
No sé qué busca Claire pero no sucederá así nomás si el Depto. de Estado está en contra.
Öylece bırakacak mıyız?
¿ Así nomás?
Ve şimdi öylece çekilmek istiyorsun, değil mi?
¿ Y ahora quiere largarse? ¿ Verdad?
Bu skorer takımın karşı tarafı yenecekken öylece bırakıp gitmesi gibi.
Es como un lanzador que se va en la octava entrada con todas las de ganar.
Bak, bak, Karen, Karen... Bütün bu gazetecilik işinin senin için yeni olduğunun farkındayım, ama gerçek bir gazeteci öylece bırakıp vazgeçmez.
Karen, entiendo que el periodismo sea algo nuevo para ti, pero un periodista de verdad no renuncia.
Bu olayı öylece örtbas edecekler, değil mi?
Simplemente van a tapar todo esto, ¿ no?
Mick'i öylece bırakacak mısın yani?
¿ Vas a abandonar a Mick?
Öylece kaçıp gitmez.
Ella no se acaba de salir corriendo.
Yani öylece oturup intikam için bekleyecek misiniz?
Por lo que sólo vas a sentarse y esperar para la venganza?
Ne yani, öylece düşürmemi mi istiyorsun?
Y qué, ¿ quieres que lo deje todo?
- Öyle mi? Öyle cidden. İlk olarak mesela, Cutter beyin cerrahı olmasa da gidip öylece...
Que hago, me refiero, por ejemplo, a pesar de que ningún cirujano de cerebro de Cutter, seguramente no lo haría sólo...
Eğlence olmadan burada öylece oturmak o kadar kötüyse başka bir yerde olman gerektiğine dair bir işarettir belki de.
Ya sabes, si no se sienta aquí se entretiene es tan terrible, entonces tal vez es un signo usted debe estar en otro lugar.
Buraya öylece gelip...
No se puede entrar aquí...
Ama beyni olan bir kadın aşkı için her şeyden vazgeçtiğinde kaçınılmaz olarak kendini erkeklerin, bebeklerin ve kardiyo barlarının öylece dolduramayacağı varoluşsal uçuruma bakarken bulur.
Pero una mujer con cerebro que deja todo por amor inevitablemente se encuentra a sí misma cayendo en un abismo existencial que ni los hombre, ni los bebés, ni barras de cardiólogos pueden llenar.
Öylece şehrin etrafında uçuyordum, zamanın nasıl geçtiğini anlamamışım.
Por volar alrededor de la ciudad, perdí la noción del tiempo.
- İçeri öylece giremezsin.
No puedes entrar así, aquí.
Öylece herşeyi toplamalarına inanamıyorum, bir anda.
No puedo creer que hayan recogido todo, así no más.
Belki de öylece yapmıştır.
Tal vez lo acaba de hacer.
Öylece gitti.
Simplemente se fue.
Sihir bana öylece verilmedi.
La magia no se me dio simplemente así.
Başta belki de beni gerçekten yeniden test ederler sandım. Sonra en azından birinin gelip hatıralarımı yeniden almaya çalışacağını düşündüm. Öylece bekledim.
Al principio pensé que tal vez me harían la prueba otra vez y luego pensé que cuando menos alguien trataría de llevarse mi memoria otra vez y luego... seguí esperando.
- Sihir bana öylece verilmedi.
A mí no me entregaron la magia.
Öylece gidip akınla alamazsın.
No puedes ir y cogerlas sin más.
Sonra öylece ortalıktan kayboldu.
Y luego desapareció.
Öylece köşeme çekilip ona işkence etmelerini izleyemezdim.
Estaban dispuestos a todo, pero yo no lo permití. No podía permitir la tortura.
Öylece ne?
¿ No qué?