Üsteğmen translate Spanish
46 parallel translation
Michigan Tugayının başında ordudaki en sorumsuz ve beyinsiz üsteğmen var.
La Brigada Michigan está en manos del segundo teniente más irresponsable y loco de todo el Ejército.
Yoldaş üsteğmen!
¡ Camarada Teniente Mayor!
Yoldaş Albay, üsteğmen Galtsev rapor eder.
Compañero teniente coronel, informa el teniente mayor Gáltsev.
Emredersin yoldaş üsteğmen!
A sus órdenes, compañero, teniente mayor.
Emredersin yoldaş üsteğmen!
A sus órdenes, compañero teniente mayor.
Sağ ol yoldaş üsteğmen.
Gracias, compañero teniente mayor.
Emredersin, yoldaş üsteğmen.
A sus órdenes, compañero teniente mayor.
Yoldaş üsteğmen, topçular bana bir plak verdi.
Compañero teniente mayor, yo conseguí un disco donde los artilleros.
Girebilir miyim, yoldaş üsteğmen?
Permítame dirigirle la palabra, compañero teniente mayor.
Bugün ben Kızıl Ordu'nun üsteğmen üniformasını taşıyorum.
Hoy, Lazarev, yo tengo puesto el uniforme de un Teniente Primero del Ejército Rojo.
Başrollerde, kadınların mutfaktan çıkmaması gerektiğini düşünen komiserinden sürekli fırça yiyen alkolik, huysuz ama sevecen bir üsteğmen ve feminist görüşlü genç, güzel ve cıvıl cıvıl bir kadın polis var.
Los personajes son un inspector malhumorado pero inofensivo... que siempre es presionado por el comisario... un detective obstinado que bebe y cree que las mujeres van en la cocina... y una mujer policía hermosa y brillante... con una postura feminista.
- Yapabilirler mi? - Sobibor'da olmaz, üsteğmen.
No en Sobibor, Untersturmführer.
Resmen üsteğmen modeli gibi, biraz yetki verirsin köpek gibi, yan gelip yatarlar.
Como un segundo teniente, dales un poco de poder y empiezan a ladrar como perros de mierda.
Gemide yeni bir üsteğmen var mı?
- ¿ Hay algún teniente nuevo?
İyi iş çıkardın, üsteğmen.
Buen trabajo, capitana.
İyi günler, üsteğmen.
Buen día, comandante.
Teşekkürler, üsteğmen.
Gracias, comandante.
Tünaydın, üsteğmen.
Buenas tardes, comandante.
Burası bazen çok soğuk oluyor, değil mi üsteğmen.
Hace frío a veces aquí, ¿ no es así, Teniente Comandante?
Eccleston, üsteğmen.
Eccleston, Primer Teniente.
Hemen Diligen'a güvenli bir kanal açın. Onun kaptanı ve üsteğmen...
- Abra un canal seguro con el Capitán.
Kaptan yaralı, üsteğmen yerine geçer.
El Capitán enfermo, el Primer Teniente al mando.
Bak, ben artık üsteğmen oldum.
Ahora soy teniente.
Philadelphia'lı bir üsteğmen.
Un teniente primero. Joven. De Filadelfia.
Sandhurst'deki subay eğitiminde hızlıca yükselmiş, Doğu Afrika ve Bosna'daki Barış Gücü'nde üsteğmen olmuş.
Poco después hizo el curso de oficial en Sandhurst y estuvo de Teniente en las Fuerzas de Paz en África Oriental y Bosnia.
Ben, istihbarat servisinden üsteğmen Kozlov.
Primer Teniente del Comisariado Popular para Asuntos Internos Kozlov.
Evet, o adam, 132. Ö.O.M.'den üsteğmen Derek Thomas Reese.
Sí, ese hombre es el Teniente Primero Derek Thomas Reese con el 132º S.O.C.
Raul'un üsteğmen olduğu gün sadece ben, Raul ve John vardı.
El día que a Raul lo ascendieron a teniente sólo estábamos Raul, John y yo.
Şey, yatırım hesaplarında sadece aile şirketi işlemleri gözüküyor, bir banka hesabında da üsteğmen maaşı aktarılıyormuş, hepsi bu.
Bueno, sus cuentas de corretaje sólo muestran las transacciones De confía de la familia, Y su cuenta bancaria tiene solo los depósitos
O zaman ne yaparsın biliyor musun üsteğmen?
¿ Sabe lo que puede hacer entonces, Teniente?
- Kadınlar, üsteğmen yoldaş!
- Las mujeres, Camarada 1er Teniente!
Burayı böylece havaya mı uçuracağız üsteğmen yoldaş?
¿ Cómo lo vamos a detonar Camarada 1er Teniente?
Önünde üsteğmen duruyor, üsteğmen diyorum. Ne yapıyorsun?
Teniente, ante Ud. hay un oficial de rango superior ¿ Qué debe hacer usted?
Yoldaş üsteğmen, bunlar sadece havai fişekler.
- Camarada 1er Teniente, - ¿ Qué cosa?
- Hay anasını... - Yoldaş... üsteğmen, haydi!
Compañero Teniente!
- İki çizgi. Bu üsteğmen mi?
Dos barras. ¿ Eso es teniente?
Ne oldu üsteğmen?
¿ Qué pasa, primer teniente?
Acaba Wilmington artık beyazlar, zencileri kendi saflarında silahla savaşırken görmeye alıştıklarına ve zenci askerlere eşit maaş verilmesine göz yumduklarına göre belki birkaç yıl sonra zenci üsteğmen ve yüzbaşı olması fikrine de alışırlar.
- ¿ Cree que en Wilmington...? -... ahora que los blancos ven a hombres negros con armas combatiendo de su parte y aceptan que los negros cobren lo mismo, es posible que algún día asimilen la idea de tener tenientes negros.
Seni bilgilendirmek istedim sonuçta artık üsteğmen oldun.
Quiero informarte de que desde ahora eres teniente mayor.
Şu üsteğmen Dan sevgilinin çok değişik bir türü.
Oh, ese teniente Dan es todo un amante.
- Halen öyleyiz sayın üsteğmen.
Y lo seguimos estando, mi teniente.
Cortez Karteli'nde üsteğmen.
Es el principal lugarteniente del cartel Cortez.
Ve yatak odamda dikilip duran üsteğmen Stamm'ı görüp duruyorum.
Y sigo viendo a Teniente Stamm parado en mi habitación.
- Özür dilerim üsteğmen yoldaş.
- ¡ Ah, yo! Perdone, Compañero 1er Teniente.
- Bir mucizeye tanık olmak üzeresiniz üsteğmen.
Está por presenciar un milagro, Teniente.
Geç kaldın, üsteğmen.
Llegó tarde, teniente primero.