Şalı translate Spanish
41,221 parallel translation
Bu konuyu başka zaman tartışalım. Diseksiyonu engelleyemezsek kalp krizi geçirecek. Hemen buraya gelin.
De acuerdo, escucha, podemos hacer esto en otro momento, porque si no llegamos a esa disección, va a destrozar sus coronarias.
Bana yardım et, vakayı tartışalım.
Necesito que trabajes conmigo, quiero hablar del caso.
Bana kalırsa Tanrısal bir iş yapıyorlar.
En lo que a mí respecta, llevan a cabo la labor de Dios.
- Üzerine tuz ek, yavşak!
- Échele sal, marica.
Bu da bana fazladan 170 beygir gücü salıyor.
Y eso me dará otros 170 caballos de potencia.
Tuzunuzu kullanabilir miyiz? - Ne?
Hola. ¿ Nos prestas la sal?
- Bugün Salı.
- Hoy es martes.
Şimdi yıkıl karşımdan ve derin düşün.
Ahora, sal de aquí y busca en lo profundo de ti.
Seni kirli ruh çık ve aydınlığa gel!
¡ Espíritu impío... sal a la luz!
Rab İsa Mesih ve O Yüce Sahip adına, bu kadını salıverin!
¡ En el nombre del Señor Jesucristo y su Todopoderoso Huésped, libera a esta mujer!
Benimle konuşurken üslubuna dikkat et. Sonra da ofisimden siktir git! Emaneti çıkarttırtma bana.
Así que baja el tono y sal de mi puta oficina, antes de que vaya a por mi pistola.
İçeri! Çık dışarı, bok herif!
- ¡ Venga, venga, entra - ¡ Sal, desgraciado!
96. Madde, yetkili birinin izni olmadan bir mahkûmu salıvermek.
Liberación de la presa sin la debida autorización.
Kalk koltuğumdan.
Sal de mi silla.
MR sonucunda nörolojik hastalığa ve yapısal anomaliye rastlanmamış.
La resonancia no muestra daño neurológico o anomalías estructurales.
Bugün Taco Salısı mı değil mi, ve taco alma sırası sende değil mi?
¿ Es o no es el Martes de Tacos, y tu turno para recoger dichos tacos?
Yani demem o ki, son 30 yılda hayatıma bir girer, bir çıkarken, ben gerçekten... anlamadım hatta hiç anlamayacağım. Rica ederim buradan defolup gider misin?
Quiero decir, tú... has entrado y salido de mi vida los último 30 años de la manera en que lo has hecho y... no lo entiendo y jamás te entenderé a ti, así que sal de una puta vez de aquí.
Tuz gerçekten onları öldürüyor mu?
¿ La sal los mata de verdad?
Bir şey görürseniz, gidin buradan.
Si ves algo, sal de aquí.
Bu atık havuzunun hemen önüne doğru koştum, Tuz ile kalıntı, çamur gibiydi.
Corrí a este estanque de basura justo detrás, y estaba tan espeso de sal, que era como lodo.
Hatta yerel yassılardan bir tuz dağı çekti, Ama delik çok derin.
Incluso sacaron una montaña de sal de las fabricas locales, pero, el agujero es demasiado profundo.
- Gözetim altında salıverileceksin.
Probablemente sea un delito menor con libertad provisional.
Onunla dışarı çık ve başkası ol.
Solo sal con ella y sé otra persona.
Evet, kaya tuzu ile doldurdum.
Sí, las he cargado con sal de roca.
Kaya tuzu mu?
¿ Sal de roca?
Çık ulan arabadan.
Sal del puto coche.
O yüzden lütfen Flora, buradan birlikte çıkıp gidelim.
Así que por favor, Flora, sal de aquí conmigo.
İçinde bulunduğun durumdan uzaklaş.
Si eso no funciona, sal de allí, apártate del problema.
Tanrıya şükür ki bugün salı "Fıstık Ezmeli yoğurt Günü".
Menos mal que es martes de mantequilla de cacahuete en el Fro Yo.
Sadece salıları fıstık ezmeli yoğurt alabilirsin.
Solo venden los de mantequilla de cacahuete los martes.
Ateş edildi. Gidelim.
¡ Sal!
Dostum, çık dışarı.
Amigo, sal de aquí.
Todd, dışarı gel.
¡ Todd, sal!
- Derhal dışarı çık.
Sal de aquí ahora mismo.
Git buradan!
Sal de aquí.
Hemen git buradan!
Sal de aquí ya.
Rastlantısal olarak tam olarak doğru yere getirdiğini ümit edeyim yani?
Esperaba que de forma aleatoria nos llevaras al lugar adecuado.
Açın önümü.
¡ Sal del medio!
Ellerin yukarıda dışarı çık.
¡ Sal con las manos en alto!
Pekin'de izleyen 30 milyon var.
- Hay 30 millones mirando desde Pekín. - Sal de aquí.
Tuz koyuyorsunuz, şeker koyuyorsunuz, sirke koyuyorsunuz... nostalji koyuyorsunuz.
Añades sal, azúcar, vinagre y nostalgia.
Yemek tattığımız günlerde "Buna tuz lazım" derdi.
Había días en que probaba algo y decía : "Esto necesita sal".
Bir ay sonra üç tutam tuz alıyor... ve ağzıma atıyordum... ve tuzun tadını alabiliyordum.
Un mes después, cogí una pizca de sal me la puse en la lengua y noté su sabor.
ŞARAPLI ŞEFTALİ, FESLEĞEN, MURRAY NEHRİ TUZU
MELOCOTÓN CON CAVA, ALBAHACA Y SAL DEL RÍO MURRAY
Bırak bu işleri.
Sal de aquí.
Bize birer tortilla verdi... biraz tuz serpti, biraz da lime sıktı... dürüm yaptık ve yedik.
Nos dio una a cada uno y les puso un poco de sal y un chorrito de lima las enrollamos y nos las comimos.
Bak Maja. Tuz koydun mu?
Mira, Maja. ¿ Has puesto sal?
- Biraz tuz.
- Un poco de sal.
Evimde bir aljinat havuzu yaptım, biraz tuz koydum... yoğurdu çırptım ve yuvarlaklaştırma yapmaya başladım.
Hice un baño de alginato en mi casa, le eché un poco de sal lo batí, y empecé a intentar hacer la esferificación.
Siktirol git lan buradan.
Sal.
Rastlantısal.
Es fortuita.