235 translate French
1,196 parallel translation
Büyükanne, kurabiye yemek için çok geç oldu.
{ \ pos ( 192,235 ) } Grand-mère, il est sans doute très tard pour en manger.
- Tabii ki, hayır.
{ \ pos ( 132,235 ) } Non.
Bunlardan bıktım usandım artık.
{ \ pos ( 192,235 ) } Ça commence à me fatiguer.
Büyükannemin kurabiyelerini çaldın.
{ \ pos ( 192,235 ) } Tu as volé les SnackWells de ma grand-mère
Muhtemelen yedin de.
{ \ pos ( 192,235 ) } et sans doute mangés.
Önce pudingi yedin sonra da...
D'abord, le tapioca... { \ pos ( 192,235 ) }
Canımın içi, lütfen bugün aradığına emin olur musun?
{ \ pos ( 192,235 ) } Mon coeur, pourrais-tu appeler aujourd'hui?
Törenin yapılacağı yeri arayıp geç kalmayacaklarında emin olmalısın.
{ \ pos ( 192,235 ) } Appelle la société de location de matériel { \ pos ( 192,235 ) } et assure-toi qu'ils ne sont pas en retard.
Geçen hafta boyunca bunu çalışmadık mı?
{ \ pos ( 192,235 ) } On ne l'a pas déjà fait?
Geçen haftadan beri ne değişti?
{ \ pos ( 192,235 ) } Quelle est la différence?
Düşündüm ki çamaşırları yıkamaya ya da bana nerede lazımsa ona erkenden başlayayım.
{ \ pos ( 192,235 ) } Je pensais que je pourrais m'avancer pour le linge ou faire autre chose.
Bu ani çalışma azminin yaşam koşullarınla bir alakası yok, değil mi?
{ \ pos ( 192,235 ) } Cette soudaine éthique chez toi n'a aucun rapport avec où tu vis en ce moment?
Böylece 14 yaşımda vejetaryen olmaya çalıştım.
{ \ pos ( 192,235 ) } J'ai essayé le végétalisme à 14 ans.
- Ne kadar sürdürebildin?
{ \ pos ( 192,235 ) } - Ça a duré combien?
- Benden daha iradeli davranmışsın.
{ \ pos ( 192,235 ) } - Je ne tiendrais pas autant. - C'était horrible.
Baban seni arayıp dururken bütün gece ayakta kaldı.
{ \ pos ( 192,235 ) } Ton père a passé sa nuit à essayer de t'appeler.
- Nerede olduğunla ilgili hiçbir fikrin yoktu.
{ \ pos ( 192,235 ) } - On n'avait aucune idée d'où tu étais.
- Bu yaptığın annene haksızlık.
{ \ pos ( 192,235 ) } - Ça n'est pas juste envers ta mère.
Oda 235.
Salle 235.
Selam, yukarı doğu yakası sakinleri.
{ \ pos ( 192,235 ) } Salut, les Upper East Siders.
Dedikoducu kızın en çok sevdiği şey sürprizdir.
{ \ pos ( 192,235 ) } Il n'y a rien que Gossip Girl n'aime plus que les surprises.
Duyduğumuza göre Blair Waldorf için özel bir tane hazırlanmış.
{ \ pos ( 192,235 ) } Et nous assistons à la formule 2 en 1 dont bénéficie Blair Waldorf :
Bana benzeyen başkalarını da takip ediyor olabileceğini söylemiştin.
{ \ pos ( 192,235 ) } Tu as dit qu'il traquait d'autres comme moi.
Bir dosya varsa, bu, neler olup bittiğine az da olsa ışık tutabilirdi.
{ \ pos ( 192,235 ) } S'il y a un rapport, il pourrait m'éclairer sur ce qui se passe.
Tamam, neler yapabilirim bir bakayım. Ama burada FBI'dan söz ediyoruz.
{ \ pos ( 192,235 ) } Je ferai mon possible, mais on parle du FBI.
Onlar sabah kalkıp, popolarına sopa sopan, kasıntı tipler.
{ \ pos ( 192,235 ) } Enfin, ils chient des manches à balai au réveil.
Theresa, seni 4 yaşında terapi görme sebebimle tanıştırayım.
{ \ pos ( 192,235 ) } Je te présente celle qui m'a amenée à faire une thérapie à 4 ans.
- Ve elbette...
- Et bien sûr... { \ pos ( 192,235 ) }
Sadece biraz bitkinim.
{ \ pos ( 192,235 ) } Juste un peu... fatiguée.
Kızın nabzı tekrar geri geldi.
{ \ pos ( 192,235 ) } Et je reviens à la vie.
Buraya geçsek mi?
{ \ pos ( 192,235 ) } On passe à côté?
Bu hafta sonu Montana'da bir konferansım var.
{ \ pos ( 192,235 ) } J'ai une conférence dans le Montana ce week-end.
235 numara... 1966 Sandy Koufax pazen iç saha forması.
lot 235... un maillot de Sandy Koufax datant de 1966
Sen bir yalancısın, Mehan.
{ \ pos ( 192,235 ) } Tu es un menteur, Mehan.
Bu bir taktik silah değil.
{ \ pos ( 192,235 ) } Ce n'est pas une arme tactique.
Bu bir diplomatik pazarlık aracı değil.
{ \ pos ( 192,235 ) } Ni un moyen de négociation diplomatique.
Bunun sadece bir işlevi var tüm şehirleri yok etmek.
{ \ pos ( 192,235 ) } Ça n'a qu'une seule utilité... { \ pos ( 192,235 ) } anéantir des villes entières.
Fakat, Allah aşkına, sen nasıl bir psikopatsın.
{ \ pos ( 192,235 ) } Bon Dieu, tu es un vrai psychopathe.
Yaptığın şeye bak.
{ \ pos ( 192,235 ) } Regarde ce que tu as fait.
Tahran, İran "Şirket tesis etmeye dayalı yeni ilişki,... sinsi kimselerin yanıldığını kanıtlayacak."
{ \ pos ( 192,235 ) } et dans une nouvelle relation basée sur de solides fondations, ce qui donne tort aux cyniques.
Tahran, İran
{ \ pos ( 192,235 ) } Téhéran, Iran
Rahad Tren Garı, Tahran
{ \ pos ( 192,235 ) } Zone Ferroviaire de Rahad, Téhéran.
İngiliz Büyükelçiliği, Tahran
{ \ pos ( 192,235 ) } Ambassade britannique, Téhéran.
Bir hafta içinde yarım milyon insan ölecek.
{ \ pos ( 192,235 ) } 1 / 2 million de morts en une semaine.
İzini süremediğimiz serbest taşıyıcılarımız var.
{ \ pos ( 192,235 ) } On ne peut pas identifier tous les porteurs possibles.
Sür hadi!
{ \ pos ( 192,235 ) } Démarre!
Cuvier doğruyu söylüyorsa, bu bizi Zaf'e götürebilir.
{ \ pos ( 192,235 ) } Ça pourrait mener à Zaf.
Bu bizi Kopenhag'a götürebilir.
{ \ pos ( 192,235 ) } Et aussi à Copenhague.
Casus casusa olacak.
{ \ pos ( 192,235 ) } Espions contre espions.
Onlardan nefret ettiğini biliyorum.
Ebrahim... { \ pos ( 192,235 ) } Je sais que tu les hais.
- Zamana ihtiyacımız var.
{ \ pos ( 192,235 ) }