Abartıyorsun translate French
638 parallel translation
Abartıyorsun. Sen çok daha fazlasını içersin.
Ces quelques bouteilles pour un homme comme toi.
Gladdie, iyice abartıyorsun tatlım.
Gladdie, ne te mets pas dans cet état.
- Molly, abartıyorsun.
- Vous avez été épatante.
Adam bile bilmiyordu! Ya, abartıyorsun hayatım
- Tu exagères.
- Abartıyorsun, Watson, dünyadaki kadınların yarısı da abartmamanı diliyorlar.
Vous exagérez! Elles aimeraient que ce soit vrai.
- Yapma Ninotchka, abartıyorsun.
- Ninotchka, tu exagères.
Yalan mı? Abartıyorsun.
Le mensonge... vous exagérez.
Bence abartıyorsun.
Tu exagères...
Abartıyorsun, Diana.
Tu es épatante Diana.
Konuyu gereğinden fazla abartıyorsun.
Non! Ça le perdra!
Gestapo'nun etkisini abartıyorsun.
Mon cher, vous surestimez son importance.
Her şeyi abartıyorsun, Blanche.
Tu dramatises tout, Blanche.
Bence bu davayı çok abartıyorsun.
Je pense que vous êtes devenu dingue avec ce cas, Clem.
- Kadınım aşağı inin - Abartıyorsun. Az çok demektir.
Lieutenant en 1840, capitaine, lieutenant-colonel, colonel, général en 1869...
Abartıyorsun gene.
Tu dramatises encore!
Abartıyorsun.
Il faut raccrocher, allons!
Fazla yüksek. Abartıyorsun.
Trop gonflé, vous exagérez.
- Abartıyorsun.
- Tu en fais trop.
Bu hazine sandığı işini gerçekten abartıyorsun!
Tu exagères avec tes coffres à trésor!
Abartıyorsun.
N'exagérons pas.
- Bence biraz abartıyorsun.
Vous exagérez.
Abartıyorsun.
Tu exagères.
Abartıyorsun Andrzej.
Tu exagères, Andrzej.
- Abartıyorsun.
- Tu exagères.
Bence abartıyorsun.
Je crois que tu en fais trop.
- Abartıyorsun.
Tu exagères!
Hayatım, üzgün olduğun için çok abartıyorsun.
Vous exagérez parce que vous êtes bouleversé.
- İtibarını abartıyorsun.
- Vous vous donnez de l'importance.
Onu bu kadar da önemseme! Bence olayı fazla abartıyorsun.
Tu nous fais un plat d'une chose si insignifiante!
her şeyi abartıyorsun.
- Toujours les grands mots.
Abartıyorsun!
- Depuis cinq ans, tu exagères.
Fazla abartıyorsun, canım, çocuğun gözlerinde yaş yok.
KHAN : Tu en fais trop, ma chère. L'enfant a les yeux secs.
Niye her şeyi abartıyorsun?
Vous prenez tout au tragique!
Başını belaya sokmuş biri olarak fazla abartıyorsun.
Toi aussi, tu t'es déjà attiré des ennuis.
Tekrar ediyorum, aşırı abartıyorsun.
Tu exagères encore.
Gerçekten abartıyorsun!
Vraiment tu exagères!
- Şimdi abartıyorsun işte.
- Vous exagérez.
- Olayları hep abartıyorsun.
- Vos propos sont démesurés.
Beni abartıyorsun Draco.
Vous me surestimez, Draco.
- Abartıyorsun. - Doğru söylüyorum. Zevkten ağzı kulaklarına varıyor.
- C'est vrai, il faut voir comme elle sourit, c'est répugnant.
- Neden bu kadar abartıyorsun ki?
- C'est quoi, le problème?
Abartıyorsun.
Extrémiste.
O halde abartıyorsun.
- Alors, tu exagères.
Biraz abartıyorsun.
Tu exagères.
Abartıyorsun.
Oui, vous faites des caprices.
Abartıyorsun cidden. Çok parlak zekalı değil.
Tu exagères, il n'est pas brillant...
İstediğimiz gibi resim yaparsa, sürekli başının etini yiyebiliriz, yoksa asla. Abartıyorsun.
Quand il peindra comme nous l'aimons, nous l'ennuierons sans arrêt, au lieu du contraire.
Onların kazanma şansını biraz abartıyorsun.
Vous surestimez leurs chances!
Abartıyorsun.
- Et tu le surestimes!
Bunu fazla abartıyorsun.
Tu te gonfles la tête.
Kendini abartıyorsun!
Ta charge est trop grande!