Acımasız translate French
3,920 parallel translation
Dışarıda acımasız bir dünya var, Amanda.
Le monde extérieur est très dangereux.
Bilirsin, sıcak ve güzel bir son acımasız bir suç kitabına pek uymamış.
Vous savez, un accueil chaleureux, fin floue ça n'a vraiment pas de sens pour un roman policier granuleux.
Kesin bir şey var. Pasifik'teki müttefiklerimiz, "Ninja" olarak bilinen gizemli ölüm ustalarını kullanarak daha büyük tehdit oluşturan acımasız Japon istilasına karşı yardım için bize baskı yapıyor.
Une chose est sûre, nos alliés dans le Pacifique se préparent à un nouvel affrontement violent avec l'ennemi rendu plus redoutable encore par sa maîtrise d'un mystérieux art de tuer connu sous le nom de ninja.
Görenleri kör eden, konuşanların dillerini kesen habis, acımasız çeteler.
Le gang vicieux et sans merci qui aveugle ceux qui voient et coupe la langue de ceux qui parlent.
"Üçüncü seyahatim Afrika'da... "... bilinen en acımasız Wesen'lerden biriyle karşılaştığım iç kesimlere doğruydu.
" Mon troisième voyage à l'intérieur quand j'ai rencontré l'un des plus amicales wesen connu sur le continent noir.
Kardeşin, acımasız bir şekilde öldürüldü.
Votre frère a été assassiné de sang froid.
Oradakiler çok acımasız.
- Aucune. C'est violent là-dedans.
Zehir, o acımasız adaletini yerine getirdi ve kadın hak ettiğini bulmuş oldu.
La potion remplit son cruel devoir, et elle reçut ce qu'elle avait amplement mérité.
İşte sevgili arkadaşlarım, bu da efsanevi acımasız Mike'tı.
Et ça mes amis, c'est la légende de l'impitoyable Mike...
"Hannah ve Kız Kardeşleri?" Böyle acımasız bir şakaya gerek yok.
"Hannah et ses soeurs"? Les taquineries seraient impitoyables et sans fin.
Ve acımasız.
Et cruel.
Eminim ki herkes acımasız olacaktır.
- Ils seront sans merci. - Je sais.
Çoğunlukla acımasız bakarlar ama seninkiler farklı.
D'habitude ils sont vicieux, mais les tiens sont... différents.
Acımasız bir yanının olduğunu hiç düşünmemiştim biliyor musun?
Tu sais, j'aurais jamais pensé que tu pouvais avoir une part de cruauté.
Sen Owen Granger'a bakınca insanları kandıran acımasız birini görüyorsun.
Vous savez, lorsque vous regardez Owen Granger vous voyez un manipulateur sans scrupules.
Katil balinalar, 48 keskin dişi olan ve fırsatını bulunca insanı parçalayan acımasız katiller olarak gösteriliyordu.
C'étaient des orques cruelles avec 48 dents acérées... qui vous déchirent quand elles en ont l'occasion.
O hayvanla ilişki kurarken acımasız olduğu için öldürmediğini anlıyorsunuz.
Il a quelque chose qui cloche. Quand on a une relation avec un animal... on comprend qu'il ne tue pas pour être un sauvage.
Siz ve Ajan Burke acımasız suçluları sokaklardan süpürerek büyük bir iş yapıyorsunuz. Bunun için teşekkür etmek isterim.
Vous et l'agent Burke avez rendu un fier service en enlevant un animal impitoyable des rues, et je veux vous en remercier.
Bak, Dünya Cumhuriyeti bir grup acımasız fırsatçı olabilir ama haksız da sayılmazlar.
Les républicards sont peut-être des opportunistes sans cœur, mais ça ne veut pas dire qu'ils ont tort.
Babamın beni kampa getirdiğin anki o acımasız çehresini hatırlıyorum.
Je me rappelle son visage austère quand tu m'as amené au camp.
Gerçeğin acımasız güneşinde çürümeye mahkûmlar.
Pourrissant sous le soleil de la dure réalité.
Eğer bulamazsan, bana iftira etmeye ve bu acımasız sindirme harekâtına devam etmek istersen ne olur biliyor musun?
Et si tu ne peux pas, Si tu veux juste continuer à me diaboliser et poursuivre cette impitoyable chasse aux sorcières, alors tu sais quoi?
Denizdeki en büyük, en acımasız balık olacağız.
On deviendra les plus gros et les plus dangereux.
Kötü polis bir sınır çizmek zorunda kalır ve sonunda acımasız biriymiş gibi görünür.
Après le flic dois mettre des limites et il finit par avoir l'air très méchant
Burada acımasız, sistemli birinden bahsediyoruz.
Il s'agit d'un être résolu, méthodique.
Çok kere. Hatta acımasız adamlarla.
La plupart... méchants, même.
Acımasız Çiçekçi.
La fleuriste démoniaque.
Neden bunu bize acımasız bir şekilde söyledin?
Pourquoi vous dites ça de la façon la plus méchante que vous pouvez?
Bu insanlar acımasız, Hetty.
Ces gens sont impitoyables, Hetty.
Şu an gerçekten de düşman ve acımasız bir bölgeye düşen ve içgüdüsünden, cesaretinden ve kararlılığından başka hiçbir şeyi olmayan bir Star Trek iniş ekibiyiz.
En ce moment, nous sommes, en vérité, une équipe d'exploration de Star Trek coincés dans un environnement étranger et inhospitalier comptant seulement sur notre esprit, notre courage et notre vigueur.
Birincisi, çok acımasız görünüyorsun.
la première on dirait que tu es stupidement fort
Bu acımasız ve görülmemiş bir şey!
C'est cruel et insensé.
Neden bu kadar acımasızım sanıyorsun?
Pourquoi penses-tu que je suis si méchante avec toi?
Pasha, acımasız olma!
Pasha, sois pas inhumain!
Bu çok acımasız.
C'est scandaleux.
Benim yerim Jill Werner'ın sıska, acımasız kolları.
Ma place est dans les bras osseux et punitifs de Jill Werner.
Bilim dünyasının bu kadar acımasız olduğunu bilmiyordum.
Je savais pas que ce monde était si impitoyable.
Bazı hoşnutsuz kişiler acımasız bir suçlamada bulundu.
Certains mécontents ont fait une vague accusation.
Şakamız çok acımasızcaydı.
Notre blague était trop méchante.
Ama tarihin acımasız şekilde tekerrür edeceği gün ben orada onu bekliyordum.
Mais alors qu'il découvrait que l'histoire la plus vraie et cruelle... [Roman crie]... se répétait, j'étais là à l'attendre.
Herb, Judith'in insanlığa karşı yaptığı acımasız saldırının son kurbanı.
Herb est la plus récente victime de l'implacable assaut de Judith contre l'humanité.
Bu yüzden bu kadar acımasız katillere dönüştüler.
C'est pour ça qu'ils étaient des tueurs si vicieux!
Yerçekiminin acımasız gücü daha size uğramamış, bıngıl bıngıl alametifarikalarım.
La poigne cruelle de la gravité ne vous ont pas encore trouvés mes joyeux petits miracles.
Rumple anlatılanları duydum, cephe çok acımasız bir yermiş.
Rumple j'ai entendu des histoires. Le front... c'est un endroit brutal.
benim yuvam. Ve sana karşı sadece acımasız davrandı.
Et il n'a été que cruel avec toi.
Şey işte ya sen kasabadaki en güçlü adammışsın ve bu gücü acımasız olmaktan alıyormuşsun.
Juste ça, vous êtes l'homme le plus puissant de la ville, et vous avez ce pouvoir car vous êtes impitoyable.
Kraliçenin askerleri acımasız.
Ses soldats sont impitoyables.
Deacon'dan haberin yoktu, bunların hiçbirini sen planlamadın hayat bazen çok acımasız ve sen düşünüyorsun.
Tu ne savais pas pour Deacon, tu n'avais pas prévu ceci, la vie craint parfois, et tu gères ça.
- Montez acımasız biri.
- Montez est sans pitié.
Gerçekten bu kadar acımasız olabilir misin?
Tu peux vraiment être devenu si dure?
Gerektiği kadar acımasızım.
Je suis aussi dure qu'il faut que je sois.