Alakalı translate French
6,570 parallel translation
Olay, eninde sonunda kime değer verdiğimizle alakalı değil mi?
Pourquoi? Tout dépend de ce qui nous préoccupe, n'est-ce pas?
Belki de bir açıklaması vardır, psikolojileriyle alakalıdır mesela.
Peut être y a t'il une explication, quelque chose dans leur psychologie.
- Psikolojileriyle alakalı değil.
Ce n'est pas à propos de leur psychologie.
Bu her zaman soykırım intikamı ile alakalı oldu.
Ça a toujours été à propos de venger leur génocide.
Nazca çizgileri ile alakalı, değil mi?
C'est en rapport avec les lignes Nazca, n'est-ce pas?
Maric davasıyla alakalı olan eşyaları almaya geldim.
Je prends le matériel de l'affaire Maric.
Tıbbi geçmişinde lupusla alakalı bir şey yok.
Il n'y a rien dans ses antécédents médicale qui suggère le lupus.
Tamam ama ne davayla ne de kurbanla alakalı bir şey biliyor... -... bizim başımıza ne kadar bela açabilir ki?
Oui, mais il ne sait rien de l'affaire ou de la victime, alors quel problème peut-il créer?
Oraya iş ile alakalı da gitmemiş ama bunu gizlemek istermişçesine seyahat parasını nakit ödemiş.
Elle n'était pas là pour le travail, mais elle a payé le voyage en espèces comme si elle voulait garder ça secret.
Radnor Üniversitesi ile alakalı bir şeydi.
Elle a parlé de l'université de Radnor.
Bu olayla alakalı mı onu bile bilmiyorum.
Je ne sais même pas s'il y a un rapport.
- Bu sadece konuyla alakalı değil, planlarım içinde çok önemli.
- Pertinent. - Ce n'est pas seulement pertinent, c'est aussi essentiel pour mes projets.
Sorduğumuz konu ile alakalı bir şey çıktı mı?
Un peu de chance avec les titres que nous avions demandés?
Bu karanlık büyü ile ya da güçle alakalı değil.
Ce n'est pas une question de... magie noire ou de pouvoir.
Bu seninle alakalı.
C'est à propos de toi.
Özel düşüncem, işlerle alakalı bir şey değil.
Simplement une réflexion privée, qui n'a rien à voir avec toi, ou les affaires de la court.
- Parçalanma -... yapısal gözüküyor... bunlarda son deneyerle alakalı.
Ces complications résulteraient de nos expériences.
Destiny, Milan'ın bu işlerle alakalı olduğunu anladı.
Elle sait que Milan est dans le coup.
İronik bir şekilde, Ben'in o korkunç... upir çatışmasıyla alakalı toplanmaya gitmesi gerekiyordu.
Ben devait aller à Toronto pour une conférence de dernière minute sur l'affreuse montée de violence chez les upirs.
- Evet senin sorunun çünkü... seninde bununla alakalı olduğunu biliyorum ve nasıl öğrenmek istiyorum.
T'es impliqué et je veux des explications.
Onun ölümü ile alakalı hiçbir şey yapmadım.
Je n'ai rien à voir avec sa mort.
Spivak ile alakalı olmalı.
C'est en rapport avec la nature de Spivak.
Hayır, ona uyuşturucuyla alakalıydı dedik. Bize biraz zaman kazandırır.
Non, nous lui avons dit que c'était à cause des drogues, ça devrait nous laisser un peu de temps.
Kendime her şeyin düşüncemle alakalı olduğunu söyledim.
Je me disais que seule mon intelligence comptait.
Ethan ile alakalı.
C'était a propos d'Ethan.
Bu Jack ile alakalı.
C'est à propos de Jack.
Yumrularla alakalı bir şey yok.
Pas de bosses.
Seksle alakalı sorular garip kaçabilir.
Les questions liées au sexe pourraient être bizarres.
Uzun bir hikâye. Bir çığdan sonra sekiz tırmanışçının hayatını kurtarmamla alakalı.
Oh, c'est une longue histoire... à propos de moi, sauvant la vie de huit autres alpinistes juste après une avalanche.
Bu konuyla alakalı bir daha konuşmayacağım.
Je révoque toutes les enquêtes faites sur le sujet.
Belki de zarftaki para bununla alakalıdır.
C'est peut-être ça, l'argent dans l'enveloppe.
Tüm bunların Andrew'la alakalı olduğunu mu düşünüyorsun?
Pour vous, c'est lié à Andrew.
Nasıl alakalı olmaz ki?
Le contraire m'étonnerait.
Tüm bunlar kocanla alakalı, değil mi?
Tout à à voir avec votre mari, n'est-ce pas?
Alakalı olabilecek bir şey buldum.
J'ai trouvé quelque chose d'intéressant.
Bununla alakalı olarak elimizdeki tek ipucu Savunma Bakanı Yardımcısı Kitahara'nın Niihama açıklarında gördüğünü belirttiği menşei bilinmeyen bir gemi.
À partir de là, nos pistes se rejoignent. Les souvenirs du vice-ministre Kitahara évoquent un navire sans pavillon au large de Niihama.
Geri gelişin ile alakalı hiçbir şey hatırlamıyor musun?
Vous ne vous rappelez de rien, lorsque vous revenez?
Henry Parish'in masasında defter bulmuştum. İçinde isimler, numaralar vardı. Hepsi Hellfire Kulubü ile alakalı.
J'ai trouvé un registre sur le bureau d'Henry... des noms, des chiffres... tous ramenant au Hellfire Club.
Bundan sonra kendi kıçımızı kurtarmakla alakalı.
Il faut sauver nos fesses.
Asıl sebebe dönmenle mi alakalı?
Est-ce que c'est à propos du fait de se transformer en bête?
- Bu istekle alakalı değil.
Ce n'est pas un coup de tête.
Tatla alakalı değil, renklerle alakalı.
Ce n'est pas le goût.
İzninizle, efendim, şimdi sizinle konuyla çok alakalı bir konuşma yapmak isterim.
Avec votre permission, madame, j'aimerais avoir une conversation vraiment sans équivoque avec vous.
Kazıp çıkardığı adamla alakalı olmalı.
Ça doit avoir un rapport avec le gars qu'il a, euh, déterrer.
Evet ama şekille alakalı değil bu.
Vous avez opté pour le cercle. Oui, mais ça n'a rien à voir avec les formes.
Joe, bu konu ne seninle ne de benimle alakalı değil.
Joe, il ne s'agit pas de toi ou moi.
- Her şey onunla alakalı olabilir, bana kim olduğunu sorsana.
Peut-être tout. Demandez-moi qui est sa femme.
Kulağa uzayla alakalı gibi geliyor.
Ça sonne lié à l'espace. L'espace...
- O yazından bir şey çıkarılmış yayınlanmadan hemen önce çıkarılmış ve bu davayla alakalı olduğuna iddiaya girerim.
Je parie qu'il y a un lien avec l'affaire.
İşle alakalı bir durum.
Accident du travail.
Evet ama şekille alakalı değil bu.
Oui, mais ça n'a rien avoir avec les formes.