Ayın translate French
25,572 parallel translation
Yaptığı şey oyuncak ayının içine bomba koymak oldu.
Il a préféré mettre une bombe dans un ours en peluche.
İlk başladığım zamanlarda, Charlotte kablolu yayınında programım vardı. Çocuklara bir bölüm ayırmanın iyi olacağını düşünmüştüm.
Quand j'ai commencé, j'avais une émission sur une chaîne locale et je faisais un segment pour les enfants.
Playboy dergisinin ayın metal işçisi yine yalnız.
La Vulcaine du mois de Playboy est à nouveau célibataire.
İkiniz anlaşabiliyor musunuz? İlaç tedavisine ve ayın döngüsüne bağlı olarak değişir.
Elle est comment, ta mère? Vous vous entendez bien? Ça dépend de la phase de la lune et de ses médicaments.
Hâlâ ayın tanrı olduğunu düşünüyor musun?
Penses-tu toujours que la lune est un dieu?
Son 18 ayın nasıl olduğunu tahmin bile edemiyorum.
Je ne peux pas imaginer comment on était ces derniers 18 mois.
Doktorların altı ay verdiği tüm medyada yayınlanırken neden bugüne oynamışlar?
Pourquoi parier sur aujourd'hui alors que le public sait qu'il lui reste six mois à vivre?
Yerel polis FBI ile birlikte altı ayı aşkın süredir bu olayın ardında tam olarak kimin olduğunu öğrenmeye çalışıyor.
La police locale et le FBI tentent de découvrir qui est derrière cette augmentation de violence due à la drogue depuis ces dernières semaines.
- Ayın 23'üne kadar yeniden düzenlenmiş evraklar size ulaşır.
Vous aurez les documents le 23.
Hayır, ayırtmadı.
Non, elle n'a pas.
Zamanınızı bu çizgi roman saçmalıklarına ayıracağınıza Amerikan halkı üzerinde odaklanarak geçirseniz daha iyi olur.
Votre temps serait plus utile à vous consacrer aux Américains qu'à des délires.
Yollarını ayıracaklar gibi duruyor.
Il s'attend à être viré.
- O kadar ayığım ki ölebilirim. - Çocukları uyandırdın.
Je suis clean à en crever.
- Ya da belki dediği kadar ayık değildi.
Ou il n'était pas aussi sobre qu'il le disait.
Bak, ayık kafayla anlıyorum ki bunca zamandır benim annen oluşum... Bu kötü bir durumdu.
Maintenant que je suis sobre, je sais que m'avoir eue aussi longtemps comme mère n'était pas une affaire.
İki ay önceki bir uyuşturucu baskını sonrası tarafından el koyulan mallar arasındaydı.
Il vient d'une confiscation que vous avez faite après une saisie de drogue il y a deux mois.
Genelde onları hiç yanından ayırmazsın.
Tu es habituellement très protecteur de tes croquis.
Cennettekı son gecemıze, bu arada gelecek sene ıçın de buradan yer ayırttım.
À notre dernière nuit au paradis et... j'ai déjà réservé ici pour l'an prochain.
Ay ışığında ortalıkta koştururken, ışığı alırsın ve ay ışığında, siyah çocuklar mavi görünür.
"quand tu cours tu ne peux pas voir lumière". La lumière de la lune comme le garçon est bleue.
Ayı geçirmek istiyorsan ana unsur bu. Hâlâ beni kulübüne almaya karar vermeye çalışmıyorsun değil mi?
c'est une des clés si vous voulez finir le mois tu n'es pas encore en train d'hésiter à me laisser entrer dans ton club, si?
Ayı, nasıl sürüleceğini bilmiyorsan, neden vitesli aldın?
Pourquoi t'as pris un levier de vitesse si tu ne sais pas l'utiliser?
Ayı'nın kredi kartı numarası.
Le numéro de carte de crédit de l'ours.
Youtube'da kutup ayısının eriyen buz parçası üstünde karaya vurduğu
T'as vu la super vidéo YouTube sur les ours polaires bloqués
- Kutup ayılarını kurtarmaya yardım edin.
- Aidez les ours polaires.
Burada kutup ayıların hayatı tehlikede.
La vie des ours polaires est en jeu.
Kutup ayıları kendi başlarının çaresine bakmayı öğrenmeliler.
Ces ours doivent apprendre à prendre soin d'eux-mêmes.
Cidden masum ayı yavrularının yaşamı üstüne aptal kurallar koymamaya çalışacak mısın?
Sérieusement, vous mettez une règle stupide Au-dessus de la vie d'oursons innocents?
Senin ayıların aptal.
Tes ours sont stupides.
Sevgili kutup ayıların seni bir fıstık veya her neyse onun için öldürebilir ve yiyebilirler.
Vos ours blancs chéris tueraient pour une cacahuète, ou quoi qu'ils mangent.
Ayı hedef alırsın, yıldızlardan birine konarsın. Haksız mıyım?
Tu vises la lune et tu atterris quelque part dans les étoiles.
Odayı ayırdığın için teşekkürler, Sam.
Merci pour la salle, Sam.
Olayımızın tek amacının çeteleri ayırmak olduğunu sanmıştım.
Je croyais qu'on cherchait à briser les gangs.
Başlamadan önce, eğer aramızda 30 günden az zamandır ayık kalan varsa ya da ilk defa bu toplantıya gelen varsa lütfen kendisini ya da hastalığını tanımlamada kendini rahat hissetsin.
Avant de se séparer, si quelqu'un d'autre a bu ces 30 derniers jours ou assiste à une réunion pour la première fois, veuillez vous identifier, ainsi que votre maladie.
Gerçekten Ay üzerinde duran ve... atmosferi olmayan bir hapishaneden kaçmaya mı çalışcağız? Biz "Raza." nın mürettebatıydık.
Je veux dire, on va vraiment essayer de s'évader d'une forteresse située sur une lune sans atmosphère?
Ne yapıyorsa yapsın, bir kızdan hoşlanırsa yeterli zamanı ayırırdı.
Peu importe ce qu'il faisait, s'il aimait bien une fille, il prenait le temps de lui parler.
Pasta seni ayık tutmaz.
Un gâteau n'aide pas à rester sobre.
Üretimin ilerlemesi ve devamlılığın sağlanması için güçsüz ve sakat olanların ayıklanması gerekir.
Les faibles et les infirmes doivent être éliminés afin que le progrès et la production fleurissent.
Aklın yaşamı onu babasının karanlığından ayırdı.
une vie intellectuelle... pour se distancer des ténèbres de son père.
Bana bir parça but ayırın!
Gardez-moi une cuisse!
Yaylarınızı yanınızdan ayırmayın.
Restez vigilants.
Önce intihara teşebbüs etmiş çocuğu tedavi ediyor 1 ay sonra da Kevin'ın cenazesine gidiyor.
Alors elle a traité celui qui s'est suicidé. Un mois après, elle est allée aux funérailles de Kevin.
Kafası yarış arabasının ön camından çıktıktan sonra 6 ay komada yatmış.
Après que sa tête soit passée à travers le pare-brise de son bolide, il a passé 6 mois dans le coma.
- Zaman ayırdığın için teşekkürler.
Merci de m'avoir accordé de votre temps. Aucun problème.
Vakit ayırdığınız için teşekkürler Şerif.
Merci à vous, shérif.
Ben tamamen ayığım ve o da sadece bir tane içti.
Je suis complètement sobre, et il n'a bu qu'un verre.
Şehir boyunca sınır çizdik, aileleri birbirinden ayırdık, anneleri çocuklarından,
On a divisé la ville, séparé les familles : les mères de leur enfants
Tanrı yarın sizi ayırsa bile aşkınız hiç bitmeyecek.
Même s'il part loin de toi demain, votre amour, ne mourra jamais.
- Oh, ayıpsın!
- Oh, mon pote!
Onları ayıracağını söylemiştin.
Tu devais les trier.
Arayıp yer ayırtır mısın?
Tu les appelles pour nous réserver une table?
Eşyalarının arasına oyuncak ayısını da koyarım.
Je vais mettre l'ours avec les autres effets personnels.