Aın translate French
633,112 parallel translation
Yani iş falan yok mu?
Donc, il n'y a pas de travail?
İlk olarak, sesi böyle değil. O Güney Carolina'lı.
Tout d'abord, elle n'a pas cet accent, elle vient de la Caroline du Sud.
Ve bu küçük bayanın bir ismi var.
Et cette demoiselle a un nom.
Bir gün, birden salgın başladı ve insanlar şehre bağlanma gücünü yitirdi.
Un jour, la contamination a soudain commencé et les humains ont perdu le pouvoir de se connecter à la ville.
Yapacak bir şey yok.
On n'a pas le choix.
Köyde yiyecek neredeyse hiçbir şey kalmadı.
Il n'y a presque plus rien à manger au village.
Metal başlığını çıkarttı ama gözetleme kulesi sessiz.
Elle a retiré son casque mais le Mirador reste silencieux.
Sadece üçünüz mü?
Il n'y a que vous trois?
Sadece siz mi?
Il n'y a que vous?
Artık onları yapacak teknolojimiz olmadığını biliyorsunuz.
On n'a plus la technologie nécessaire pour les fabriquer.
Ama onu besleyecek hiçbir şeyimiz yok.
Mais on n'a rien à lui donner à manger.
Burası perimetre tarafından korunuyor ama içeride gıda edinilebilecek bir yer yok.
Cet endroit est défendu par le périmètre, mais il n'y a aucun accès à la nourriture.
Ama burada öyle bir şeyin olması mümkün değil.
Mais il n'y a aucune chance pour qu'on ait ça ici.
Yakınına bile asla gitmeyin, demişti.
Elle nous a défendu d'approcher de cet endroit.
Büyükannem dedi ki... Çürüyen Mabet'in yakınına gidersen tuhaf bir ses, iletişim sistemini ele geçirir ve sonra da seni kukla gibi oynatır.
Grand-mère a dit... que si on s'approche de L'Autel Putréfié, une voix étrange brouille vos communications et vous contrôle comme une marionnette.
Bir sorunumuz yok.
On n'a pas de problème.
Orada, şehrin enkazından biraz veri çıkarttık ve insan hayatını korumak üzere bunu kullanmayı başardık.
Là-bas, on a déterré des données des ruines de la ville et on a pu les utiliser pour sauver des vies humaines.
Başka metal başlık yok!
Il n'y a plus de Casquétals!
Yeterince yok!
On n'en a pas assez.
Hayatta kalmış olamaz.
Elle n'a pas dû s'en sortir.
Sanırım Net Terminal Geni taşıyıcısı kimse hiç bulunamadı.
J'imagine qu'aucun porteur du terminal génétique n'a été trouvé.
Gerçek şu ki tereddüt etmenin günahını çekiyorum.
Il a raison. La vérité, c'est que... Je suis coupable d'avoir hésité.
Babam sizin toprağınızda petrol bulmuş.
Mon père a découvert une infiltration de pétrole sur votre terre.
Kapının önünde seni çağırıyordu.
C'est toi qu'il a appelée en arrivant. Et alors?
Biz sizin hayatınızı kurtardık.
On vous a sauvés!
O barı Pedro yakmadı.
Pedro n'a rien à voir avec l'incendie.
Bu da yetmemiş anlaşılan.
Mais j'imagine que ça n'a pas suffi.
O adam Niles'in barını yaktı. Ki bu bütün kasabayı yok edebilirdi.
Il a incendié le saloon de Niles, cela aurait pu détruire la ville tout entière.
Sonra da Albay, Pedro'ya adam gibi teslim olmasını istedi ama onun adamları ateş açtı.
Le colonel a essayé de raisonner Pedro pour qu'il se rende, mais... les hommes de Pedro ont ouvert le feu.
Hiç aklım almıyor.
Cela n'a pas de sens.
Yani önemi yok.
Alors ça n'a pas d'importance.
Hayır, bunu yapmak zorundayız. Bak, Lewis hayatını verdi.
Lewis a donné sa vie en essayant de trouver un docteur.
Bir kuş ses çıkaracağım.
Il n'y a plus d'oiseaux.
Hayır, Tandy. Bu sensin Balıkların Gail'e ağızdan ağıza verdiği
Non, Tandy, c'est toi en train de faire du bouche-à-bouche à Gail le poisson cette nuit où on a campé.
Ben sadece bir erkeğim. Sadece kendimi çok kötü hissediyorum Bu çocuğun burada yaşadığını Tek başına bu karmaşa içinde.
Ça me rend triste de voir que cet enfant a vécu ici tout seul dans ce foutoir.
Bak, çok uzun zaman önce değil, Ben de senin gibiydi!
Il n'y a pas si longtemps, j'étais comme toi.
Aynı kadın, aslında... Biliyor musun, içeri girdi ve Hepsini temizlemeye çalıştı!
la même femme en fait... elle est venue et a tout nettoyé!
Onun gerçek birisi var Noel Baba'nın önemsizini sevmek için.
Elle a une réelle attirance pour son bazar.
Açılan davanın yerinizi değiştirmenizle bir ilgisi var mı?
Le procès a-t-il influencé votre décision de déménager?
Etrafta kimse yok.
Il n'y a personne dans les parages.
CCM'in Schwentke adında bir müşterisi yok.
CCM n'a aucun client répondant au nom de Schwentke.
İçeride arkadaşın mı var?
Il y a quelqu'un ici?
Arabanızı kadının evinin önünde son üç gecedir park hâlinde gören bir komşu var.
Un voisin a vu votre fourgonnette garée devant chez elle, trois soirs d'affilée.
- Hayward'ın bir ilk adı var mı?
- Hayward a-t-il un prénom?
Bak, Anna St. Blair adında bir kadın birkaç gün önce beni aradı ve onu kaçırmam için beni tuttu.
Une certaine Anna St. Blair m'a appelé il y a quelques jours et m'a chargé de la kidnapper.
Onun bu işle bir ilgisi yok.
Elle n'a rien à voir avec tout ça.
Bazı korkunç suçlamalar uydurmuş olmalı ve bunların ne olduğunu merak ediyorum.
Elle a dû inventer des choses très graves et je me demandais ce qu'elle a pu dire.
Kan davası yok ki.
Il n'y a aucune vendetta.
Bunun konuyla bir alakası yok ki.
Cela n'a rien à voir avec cette histoire.
Bana iftira atan Tırmık değil.
Ce n'est pas Scratch qui m'a piégé.
- Diana'yı Cassie getirmemiş.
Cassie n'a pas accompagné Diana.