Basıl translate French
28,519 parallel translation
Başlatma seçeneklerini görüntülemek için F12'ye basılı tut.
Maintiens F12 pour afficher tes options de boot.
Brody Johnson'ın Bailey Barker cinayetinin baş şüphelisi olduğunu doğrulamak için aramıştım.
Je cherche à confirmer que Brody Johnson est un principal suspect dans l'assassiner de Bailey Barker.
Onların bakış açısına göre tedavi burası yerine onların olduğu yere götürülseydi şimdi kararları veren içlerinden biri olacaktı.
De leur point de vue, si le remède avait atterri ici plutôt que là-bas, l'un d'entre eux serait au pouvoir maintenant.
Oraya girip nasıl yardımcı olacağım hem sana?
En quoi le fait que j'aille là-bas va t'aider?
Kanada nakdi taşıyorum çünkü orada çok işim çıkıyor ve bankalara güvenmiyorum.
J'ai de l'argent canadien parce que je travaille beaucoup là bas et que je ne crois pas aux banques.
Oradaki makine kurulumu yapılan ilk internet ekipmanıdır.
Cette machine, là-bas, est le premier élément portant la marque d'internet. Le premier de l'histoire.
1960'ların başında, ilk Apple kişisel bilgisayarından yıllar önce Ted Nelson isimli bir genç düşünürün, bir bilgisayar ağı oluşturmakla ilgili fikirleri vardı.
Au début des années 60, bien avant l'avènement du premier ordinateur personnel Apple, un jeune penseur, Ted Nelson, avait des idées très personnelles quant à la création d'un réseau informatique.
Eğitim yolculuğumun en başında Stanford'da ve çevrimiçi olarak iki ayrı ders verme şansım oldu.
Au tout début de mon parcours dans le milieu de l'éducation, j'ai eu la chance d'enseigner en ligne et d'enseigner aussi à Stanford.
Kore'de ve Çin'de 40, 50, 60 saat oyun oynayarak fiziksel ihtiyaçlarını görmezden gelen ve bunun sonucunda bilgisayar başında ölen kişilerin olduğu birçok vakadan haberdarız.
Donc, nous connaissons ces cas, pour la plupart en Corée et en Chine, où des gens meurent devant l'ordinateur car ils jouent pendant 40, 50, 60 heures de suite, et négligent complètement leurs besoins physiologiques.
En dip noktaya bu yılın başında geldim.
J'ai atteint le point le plus bas... au début de cette année.
Aslında oradaki hiçbir şey davetkar değil.
En effet, rien n'a l'air engageant, là-bas.
yerde koşuşturabilmesi, tehlikelerden kaçabilmesi, kendine yemek bulabilmesi, üremeyebilmesi, kendi başına birkaç yıl yaşayabilmesi robotlar bu seviyeye yakın bile değil.
Ils peuvent... détaler sur le plancher, ils peuvent éviter les dangers, ils peuvent trouver de la nourriture, ils peuvent se reproduire, et ils peuvent vivre en autonomie de nombreuses années. Les robots en sont encore loin.
Tam da bunun başındayız.
Ce n'est que l'aube de ce processus.
İçerde başıma geleceklerden iyidir.
Mieux vaut ça que ce qu'ils me feront à l'intérieur.
Devamlı okulda başı belaya giriyordu.
Il avait tout le temps des problèmes à l'école.
Gözcükadın ile bir anlaşma yaptı, onu geri göndermesi için
Elle a conclu un accord avec l'observatrice Pour la renvoyer là-bas.
Ve kimse bunu anlamıyor listenin en başında da sen varsın..
Et parmi toutes les personnes de ce monde qui ne me comprennent pas, tu as l'air en tête de liste.
Günün çoğunu odasında, bilgisayar başında geçirdi.
Elle a passé le plus clair de la journée dans sa chambre, sur l'ordinateur.
Haliyle kendimi suçladım çünkü ihbar etmiş olsaydım diğer kızın başına aynı şey gelmezdi.
Et bien sûr, je me suis sentie coupable, car si je l'avais dénoncé, rien ne serait arrivé à l'autre fille.
Başına gelen taciz suçunu araştırdığı süre boyunca...
Durant l'enquête qu'elle a menée, elle a déclaré...
O blok boyunca yürüyordum ve yardım için haykırdığını duyunca oraya doğru yönümü değiştirdim.
Je marchais par là-bas, je l'ai entendu appeler à l'aide, je suis venu.
Gaston devin başında nöbet tutuyor ve bu ayna, devin niyetini öğrenmemize yardımcı olacak.
Gaston monte la garde sur l'ogre, et ce miroir va nous aider à apprendre la vérité sur ses intentions.
Senin aslında nasıl biri olduğunu en başından beri biliyordum.
Je veux te dire que j'ai toujours su qui tu étais vraiment.
Bunu bir de tepe aşağı asılıyken dene.
Essaye de le faire la tête en bas.
Biri seni gördüğü an A.L.I.E. orada olduğunu bilecek.
Si quelqu'un te voit, A.L.I.E. saura que tu es là-bas.
Radarın yakalayabileceği aralığın çok altında uçuyor fakat saptığını gördüğümüz... -... yöne doğru gidiyoruz.
Il est trop bas pour que le radar puisse le détecter, mais nous allons vers la direction que nous l'avons vu prendre.
Millet nasıl gidiyor?
Les gars, comment ça va là bas?
Yani sağ baş parmağımı kırarsan Pasadena Polisi geliyor ama sol baş parmağımı kırarsan FBI devreye giriyor.
Donc, si tu me casses le pouce droit, c'est la police de Pasadena qui s'occupera de l'affaire. Mais si tu me casses le pouce gauche, c'est directement le FBI.
Hapse gireceksem onu öldürmekten girerim, baş parmağını kırmaktan değil.
Si je vais en prison, c'est parce que je l'aurais tué, pas pour un pouce cassé.
Birinin geçmişte başına gelen kötü şeylerin onu o yapmadığı ve hayatına devam ettiği ile ilgili bir hikaye.
L'histoire de quelqu'un qui ne se laisse pas abattre par les mauvaises choses qui lui sont arrivées par le passé et qui continue malgré tout.
Evet ama o zamanlar yığınla ev basıyorduk.
Nous avons fouillé beaucoup de planque à l'époque.
Kocanızın başı belada ve onu bulmak zorundayız bu yüzden yapacağınız en iyi şey onu yakalamamıza yardım etmek olacaktır.
Votre mari a des ennuis, nous devons le trouver, alors vous feriez bien de nous aider à l'arrêter.
Tamam, az önce yolculadığım o adamlar mı? Eğitim Müdürlüğünün baş müşaviriydi.
Ces types auxquels je viens de dire au revoir... bossent au Département de l'Éducation.
En sonunda ben de o soruyu kendime sordum ve bizi başından savmak için rüşvet almış olabileceği sonucuna vardım.
J'ai fini par me poser la question, et conclu qu'il était plus probable qu'on l'avait payé pour nous égarer.
- Bilmiyorsun, çünkü orada olan bendim.
Tu l'ignores parce j'étais là-bas.
Şimdi hafifçe, gerçekten hafifçe ayağını gaza bas.
Alors doucement... doucement... mets ton pied sur l'accélérateur.
Hiper uzayda başıboş dolaşıp gemilere çarparlar.
Ils errent sur dans l'hyperespace, s'écrasent contre les vaisseaux.
- Aşağı nasıl ineceğiz?
- Comment on arrive en bas?
Çocuk Hukuku hakkında Vali Brown'nın Baş danışmanı.
C'est le chef conseillé en droit de l'enfant du gouverneur Brown
Başından beri aslında ayrılma niyetin yoktu değil mi?
Tu n'as jamais eu l'intention de quitter cet endroit, n'est-ce pas?
Adını da başı belada olan insanlara yardım etmen gerektiğinden Good Samaritan yasaları koymuşlar.
Ils l'ont appelée la Loi du Bon Samaritain sur le compte. T'es supposé aider des gens s'ils ont des problèmes.
Orada hayat nasıl?
Comment est la vie là-bas?
Kim bilir bu kız başını nasıl bir derde soktu?
Qui sait dans quel pétrin cette fille s'est mise?
Oraya vardığımızda bana teşekkür edeceksin.
J'ai l'intuition que tu remercieras une fois que l'on sera là-bas.
O bilgisayarın başına geçmene izin verdiğim zaman ne yapacağını ikimiz de biliyorduk.
On savait très bien ce que tu allais faire quand je t'ai laissé utiliser l'ordinateur.
Sonra baş başa kalacağız.
On aura l'occasion de se revoir en tête-à-tête.
Tyrell'le ilk randevumda baş döndürücü bir kızıl görmüştüm. Atom taşı küpelerden takıyordu.
Lors de mon premier rendez-vous avec Tyrell, j'ai vu cette magnifique rousse portant une paire de boucles d'oreilles cubiques en zirconium.
Yeraltı Dünyası'nın sakinleri, şu andan itibaren bu sözde kahramanlarla işbirliği yapan herkesin başına bu gelecek.
Citoyens de l'Outremonde, à partir de maintenant, ceci sera le sort de ceux qui aident ces soi-disant héros.
Düşük teknolojinin baş edemeyeceği kızıl ötesi kamera sistemi var.
Ils avaient un système infra-rouge qu'un dérivatif rudimentaire n'aurait pu neutraliser.
Başın nasıl?
Comment va ta tête?
Ve böylece Rafael başından geçen çirkin olayları tek tek anlattı.
Et Rafael lui téléchargea toute l'histoire sordide.