English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ B ] / Bataklık

Bataklık translate French

947 parallel translation
Senin çalıştığın bataklık burasıdır.
Voilà la boîte où tu travailles!
- Diğerlerini yakaladığı bataklık.
C'est dans ces marais qu'il a piégé les autres
Bataklık ya da değil, ondan bu kadar süre uzak durabiliriz.
Avec ou sans marécage, on ne tiendra pas jusque là
Dikkat et, Kaptan, orası bataklık.
Attention, ce sont des sables mouvants.
Bugün bataklıkta... hep birlikte çalıştık.
Aujourd'hui nous travaillons ensemble... dans le marais.
Bataklıkta ve kumda çalıştık.
Nous travaillons dans le marais. Et dans le sable.
Ama Kaptan Fry burası bataklık. Üzgünüm.
C'est une vraie tourbière!
Bataklık izimizi kapatır ve bana göre doğru yol bu.
Par ici. Le marais effacera nos traces.
Bu, şöhretin bataklık kumlarında yaşayan o güzel yaratıklardan birinin : Nükteciliğini şampanyayla, bazen de gözlerini gözyaşlarıyla parlatan Marguerite Gautier'nin öyküsü.
Voici l'histoire d'une de ces créatures charmantes et populaires, Marguerite Gautier, â qui le champagne faisait pétiller l'esprit et les larmes, et parfois, briller les yeux.
Hemen şimdi Penrose Malikhanesine özel bir mektup teslim etmek için gidiyordum, tuhaf bir ışık önümdeki yolda belirdi sonra hızla bataklıkların arasından geçti ve sisin içinde kayboldu.
J'allais porter un courrier imporrtant au manoir Penrose quand j'ai vu apparaître une étrange lueur sur la route. Cette lueur a filé dans les marrais pour disparaître dans la brume.
Bataklık civarında bu hayaletle olmak.
Surtout avec ce fantôme des marais...
Katil benim bataklıkta olduğumu biliyordu ve apaçık beni korkutmak istedi.
Le meurtrier savait où j'étais et a voulu m'effrayer.
İlla bilmeniz gerekiyorsa bataklıkta bir bataklık çukuruna itildim.
Sachez qu'on m'a poussé dans la boue,
Sevgili bayım, Bay Holmes'in teorilerine rağmen o bataklıkta mantık kullanılarak açıklanamayacak aksi şeyler görüldü ve duyuldu.
Mon cher monsieur en dépit de ce que pense M. Holmes, la logique ne peut expliquer tout ce qui se passe dans les marrais.
Bataklık yolunda ancak hava karardıktan sonra oraya gitmenizi tavsiye etmem Bay Holmes.
Où vit-il? - Près des marrais. Vous ne devriez pas y aller de nuit.
Kim bu Baptiste? Onu sevmeyeni sevdiği için o bir hiç, bir bataklık yakamozu, bir robot, bir umacı.
Qu'est-ce que c'est, Baptiste, puisque celle qu'il aime ne l'aime pas?
Bataklıktaki mezarlık.
Le cimetière du marais...
Eski mezarlık, bataklıklar, çiçekler.
L'ancien cimetière, des boutons d'or, des marguerites.
Ailenin bir özelliği. "Bataklık kralı" olarak bilinen yaşlı kapanlevrek Lamphere'dan gelen bir şey.
Un trait de famille. Le vieux Lamphere, roi des marais.
Artık şu bataklık bitkilerinden biriyim.
comme ces manguiers.
Neden bunca zaman sonra geri döndüğünü merak ediyordum. Bir yerlerin kanarken ve bataklık kokundan anladım. Ve babandan nefret etmenden.
Je me demandais ce que tu faisais ici après si longtemps, en sang, avec ton odeur de marécage et de la haine pour ton papa.
Ciğerlerin bu bataklık gibi olmuş.
Ton poumon ressemble à cette mare.
İhtiyar bataklık tosbağası Samson'ı çağırsın.
Laissons la vieille tortue appeler Samson.
İçim büsbütün bataklık!
A l'intérieur, ce n'est que de la boue.
Ada sakinleri deniz ürünleri, iri taneli bitkiler ve bataklık kömürüyle sade bir hayat sürerler.
Les habitants vivent frugalement des produits de la mer, des maigres herbages et des tourbières.
Bataklık adamlarca sarılmış durumda.
Le marais est cerné.
Bataklık humması başlangıçta sarı humma ile aynı belirtileri gösteriyor.
La fièvre des marais présente les mêmes symptômes au début.
Eğer bataklık humması ise ateşi düşecek.
Si c'est la fièvre des marais, la fièvre baissera.
Beyaz kumlu ve çamurlu kıyılarının... ve pirinç tarlaları ile kendir tarlalarının arasından yavaşça akardı. Kendir, düz bataklıklarda yetişirdi, muson yağmurlarının yarattığı seller, yetişmesindeki en büyük etkendi.
Il coulait lentement entre les bancs de sable blanc... les rizières et les champs de jute... qui pousse dans les marécages... inondés de mousson.
Daha sonra buranın bataklık olmasını istiyorum...
Ensuite, on inondera le champ.
Bu bataklık devasa bir manyetik güçten farksız.
Ce déluge ne cessera jamais.
Pekâla, bataklık canavarı hikayesini duyalım o zaman.
OK. Voyons cette histoire de monstre et de marécage.
Orası bataklık kumu kaynıyor.
L'endroit est plein de sables mouvants.
Bataklık görevi için doğmamışsın Marty.
Tu n'es pas né pour y travailler.
Bu bataklık bir ölüm abidesi.
Ce marécage est un monument mortuaire.
Yılanlar, timsahlar bataklık kumu, Hepsinin amacı aynı,
Serpents, alligators, sables mouvants... tous destinés à une chose :
Bataklık canavarı, kulağa senmişsin gibi geldi.
Le monstre du marécage semble être l'une de vos œuvres.
Bataklık canavarı.
Le monstre du marécage.
Plana göre bu Karbonifer olmalı, sonsuz bataklık ve göletten oluşan bir dünya!
D'après notre plan, nous devions entrer dans le carbonifère. Un monde de lacs et de marais à perte de vue...
Unutmayın, bataklık tehlikeli. İçinize fazla çekmeyin!
Fais attention au marécages, tu pourrais t'enliser...
- Her yer bataklık..
- Tu ne fais que vadrouiller!
Karbon döneminin bataklık labirentini geçtik, ve bu bizim yolculuğumuzun son parçası oldu.
Nous avons traversé le dédale du carbonifère et la dernière étape se trouvait devant nous.
Kayıtlarında bizimkine benzer mahallelerde üç yıl çalıştığın yazıyor. Farkındayım. Bataklık bölgelerinde.
Votre dossier montre que cela fait 3 ans que vous travailler dans le secteur des taudis.
- Bataklık ne olacak?
- À travers le marais?
- Bataklık hayvanları gibi.
- Même les animaux des marais.
o bataklık kayan kumlar, yılanlarla doludur...
Ces marais sont pleins de sables mouvants, et de serpents venimeux...
Gece bataklık tehlikeli olur.
Ces marrais sont dangereux la nuit.
Batan batık bataklığa batarken... Bonner Tepesi'ne ve... berbat ev filmlerine allahaısmarladık diyoruz.
Laissez-nous savourer... les rapides délices... des films d'amateurs!
Yaklaşık o saatlerde Darby'nin cesedinin bataklığa taşındığını biliyor olabilirler.
Ils savent qu'à cette heure là on a jeté le corps dans l'étang.
O bataklığa öyle çok gittim ki. Artık ezberledim.
J'ai les pieds qui rétrécissent à force d'aller dans ce marécage.
Fakat bu bataklık ne yaptığını biliyor.
- Il sait ce qu'il fait.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]