Bağdat translate French
661 parallel translation
BAĞDAT HIRSIZI BİR BİNBİR GECE MASALI
LE VOLEUR DE BAGDAD
Eski doğunun rüya şehri Bağdat'ta bir cadde...
Une rue de Bagdad, ville mythique de l'Orient antique.
Bağdat'ın dürüst vatandaşları, işte kırbaçlanması gereken bir hırsız.
Honnêtes citoyens de Bagdad, un voleur va être fouetté!
Bağdat Halifesi'nin sarayı.
Le palais du calife de Bagdad.
Kutsal Majesteleri, gelecek ay, talipler kraliyet prensesiyle evlenmeye çalışmak için Bağdat'a gidecekler.
Majesté céleste, à la prochaine lune, des prétendants se rendront à Bagdad pour demander en mariage la princesse royale.
Bağdat'ın kapılarını ardına kadar açın! Bağdat'ın kapılarını ardına kadar açın!
Ouvrez grand les portes de Bagdad!
Bağdat kudretli bir şehir.
Bagdad est une ville puissante.
Bağdat'a sahip olmak için şimdi iki kat sebebim var.
J'ai maintenant une deuxième raison de vouloir posséder Bagdad.
Ve işte, kutsal, aileden asil Bağdat Halifesi.
Le Juste, le Saint, le Bien Né, le calife de Bagdad.
Kızımın seçimi ve Bağdat tahtının mirasçısı.
L'élu de ma fille et l'héritier du trône de Bagdad.
Bağdat'a bir gün uzaklıkta, çölde bir kervansaray...
À une journée de Bagdad, un caravansérail dans le désert.
Bağdat'ta, prensesin köşkü...
À Bagdad, dans le pavillon de la princesse.
Acele Bağdat'a gideceksin ve bu altıncı ayın sonunda, Prenses'in zehirlenmesi emrini vereceksin.
Retourne à Bagdad et, à la fin de la sixième lune, fais empoisonner la princesse.
Bağdat'a bir gün uzaklıkta, tekrar çölde bir kervansaray...
À une journée de Bagdad, le même caravansérail dans le désert.
Ve bu köpek de köpek değilmiş... Bağdat'ta yaşayan bir gençmiş ve kralın çok sevdiği biri olmuş.
Ce chien n'était pas un chien, mais un gamin de Bagdad qui devint cher au roi.
Ama Bağdat'ın soylularından bilge bir adam onları bir kehanetle rahatlattı... dedi ki, " Zamanı gelince, bir kurtarıcı gelecek...
Mais un sage parmi les sages leur annonça cette prophétie : " Avec le temps, un libérateur viendra.
Abu, Bağdat'ın küçük hırsızı.
Abu, le petit voleur de Bagdad.
Ve gemiler Bağdat kadar büyük... yelkenleri bulutlar kadar. Ve rüzgar esince, antiloplar kadar hızlı giderler... ve seni Hint ve Çin adalarına götürürler.
Il y a des bateaux aussi grands que Bagdad, aux voiles grandes comme des nuages et qui filent aussi vite que des antilopes jusqu'aux îles des Indes et de Chine.
Babab, Cafer'la Bağdat'a gitmek istemiyorum. - Ama tatlım -
Je ne veux pas aller à Bagdad avec Jaffar.
Eğer onunla Bağdat'a gitmek istemiyorsan gitmemelisin. Hayır.
Si tu ne veux pas y aller, tu n'iras pas.
Bağdat'a gitmek için hazırlanın.
Nous partons pour Bagdad.
Dilediğin yerde, Bağdat yolunda.
Où tu l'as voulu, à Bagdad.
Ama Bağdat'ın soylularından bilge bir adam... onları bir kehanetle rahatlattı. Dedi ki...
Mais un sage parmi les sages de Bagdad leur annonça cette prophétie :
Bu küçük halı Bağdat'a zamanında varsın yeter.
Pour que ce petit tapis m'emmène à temps à Bagdad.
Ama ben arkadaşımı kurtarmak içi Bağdat'a gitmeliyim.
Je dois aller sauver mon ami à Bagdad.
Bağdat'ın en iyi okuluna gönderilecek... ve doğunun tüm bilge adamları ona dünyanın ilmini öğretecek.
Il ira dans la meilleure école. Tous les sages de l'Orient lui apprendront le monde.
Bağdat geçliğine parlak bir örnek olacak... ve herkes küçük hırsızın nasıl buralara geldiğini -
Il sera un exemple éclatant pour la jeunesse qui se souviendra comment le petit voleur devint...
İtalya ve Bağdat'tan yapışkanlara yer olan bir tane.
Avec de la place pour les étiquettes. L'Italie, Bagdad, Samarkand.
Ama yanına birkaç tasma almayı unutma, çünkü Fahişeler Bulvarı'ndaki bir gece... Özür dilerim. Çünkü Fahişeler Bulvarı'nda kendini Bağdat Halifesi gibi düşüneceksin.
Mais méfiez-vous, une nuit à Pigalle et vous vous prendrez... pour le grand calife de Bagdad.
Bu Astarte'nin fiyatı, Bağdat Büyük Halifesi tarafından ödendi.
C'est le prix payé à Astarté par le grand calife de Bagdad.
Haftaya, Bağdat'ta ziyafet çekersin.
Tu festoieras à Bagdad dans une semaine.
Bağdat halifesi için önemli bir görevdeyiz.
Nous sommes en mission pour le calife.
Belki Bağdat'a vardıktan sonra bu tehlike için farklı düşünmeye ikna olursun.
Quand vous serez à Bagdad... peut-être verrez-vous les choses autrement.
Beni, yalnızca Bağdat'ı kurtarmak için mi seviyorsun?
Ne m'aimes-tu que pour sauver Bagdad du ravage?
Hiçbir yerin Çandra kadar güzel olmadığını sanırdım ama Bağdat öyle.
Je croyais qu'il n'y avait pas de cité plus belle que Chandra... mais Bagdad l'est.
Meşhur ve muhteşem Bağdat halifesi, davetiniz beni onurlandırdı.
Illustre calife de Bagdad... je suis honoré que vous me receviez.
Yolculuğumuzun hikayesi Bağdat'ı aştı.
Des rumeurs ont circulé sur notre voyage.
Bağdat'ta mutlu olacağına emin misin?
Es-tu certaine d'être heureuse à Bagdad?
Unutma, iyiden de kötüden de üstün olmakla kalmayıp, tüm Bağdat'ın en çekici kadını olacaksın.
Non seulement vous triompherez du bien et du mal... mais vous serez la femme la plus exotique de Bagdad.
Bağdat'ta ne görüyorsun?
Que voyez-vous à Bagdad?
Bağdat'la Çandra arasında bir savaş!
La guerre entre Bagdad et Chandra!
Bağdat'a ve Çandra'ya karşı ihanet suçu işledin.
Vous avez trahi Bagdad et Chandra.
Bağdat'a, prenses için bir talipli gibi gideceğiz.
J'entrerai dans Bagdad en qualité de prétendant.
Sen Bağdat'ta kal.
Reste à Bagdad.
Bağdat'a gitmek için acele edelim.
Hâtons-nous de rentrer à Bagdad.
Bağdat, sizindir.
C'est un ordre.
Bağdat, Moğolların elinde.
Ouvrez grand les portes de Bagdad!
Bağdat'ın kapılarını ardına kadar açın!
Il fait surgir des armées du sol.
Bağdat'ta dikkatli olmalısın.
Il faut être prudent à Bagdad.
- Bağdat'a geri dönmeliyiz. - Nasıl bu kadar aptal olabilirsin?
Es-tu complètement sot?
Şimdi Bağdat'ta olmayı dilerdim.
Je voudrais... être à Bagdad.