English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ B ] / Bonnet

Bonnet translate French

1,100 parallel translation
Şu an Red Bonnet Otel'de.
Elle est au Red Bonnet Hotel.
Ölen soyguncu, Red Bonnet Otelin önünde park halindeki arabasında otururken kanun adamları tarafından vurularak öldürüldü.
Il a été tué par des policiers dans sa voiture devant le Red Bonnet Hotel.
Yalvarırım çık oradan.
Vous auriez pu retirer votre bonnet.
Değirmende meşguldü ve gece başlığı yana kaymıştı.
"où il travaillait depuis le point du jour, " son bonnet de nuit sur la tête. "
Kötü. Sınıfın sonuna git.
C'est mauvais, bonnet d'âne.
Pekala serseriler, hazırız.
D'accord, gros bonnet, on est prêt.
Bu ne çirkin bir şapka Harry.
Pas terrible, ton bonnet, Harry.
- Birbirinin aynı iki şey.
- Bonnet blanc et blanc bonnet.
Paskalya Şapkası'nı severim.
Vous avez Easter Bonnet.
O artık patron, usta, şef, kodaman, ensesi kalın...
C'est lui le patron, le gros bonnet, le n ° 1...
Patron o şef bir numara kodaman.
C'est lui qui commande, c'est lui le patron, le numéro uno honcho, le gros bonnet.
Hem Lucas'nın başlığını giydirdim, ona portakal suyu götürdüm... ve zaten almaya gidiyordum.
Lucas, je lui ai mis son bonnet et du jus d'orange. Et je revenais le chercher...
Tamam, bir boneyi, bir duşu, bir kol saatini, elması, öğle topunu... denizin nefesini ve kayalığın yüksekliğini çok iyi düşünmenizi istiyorum.
Considérez les faits suivants : un bonnet de bain... un bain, une bouteille, une montre... le diamant, le canon de midi, un souffle de mer... et la hauteur de la falaise.
Sırtı dönükken Madam Redfern, Linda'nın saatini yeniden doğru zamana ayarladı ve Linda'ya seslenip bonesini unuttuğunu söyledi.
Mme Redfern en profite... pour remettre à la bonne heure la montre de Linda. Puis, elle la rappelle, à propos de son bonnet de bain.
Kız denizde yüzerken ve başında bonesi varken hiç bir şey duymayacaktı.
Une gamine batifolant dans l'eau... son bonnet de bain collé aux oreilles, n'entendrait rien.
Marian Bone.
Marianne Bonnet.
Marion Bone nin babası İngiliz askeri general mış.
Marianne Bonnet. Son père était sous-lieutenant dans les chasseurs-alpins.
Kasketli bir zenci görüyorum.
Je vois un gars noir avec un bonnet.
- Kırmızı kasketli mi?
- Le gars au bonnet rouge?
Ve işte ben. Şu ablak suratlı başında gülünç bir bere olan.
Et me voici, avec ma bouille ronde et ce stupide bonnet.
İskoç bir başlık korkarım ki yaşıma da itibarıma da pek uymuyor.
Un bonnet écossais ne convient pas à un homme de mon âge et de mon statut.
Hepsi de kafamın içinde.
Tout est là, sous mon bonnet.
Şehir dışından gelen bir kodaman olsaydım ve rezervasyon hatası yapsaydınız bana hemen oda verirdiniz.
Si j'étais un gros bonnet venant d'arriver en ville, et que vous vous soyez trompée, j'aurais eu une chambre de suite.
Kodaman değilim, Rolling Stone'dan küçük bir muhabirim ve Michael Jackson'la tüm büyük dergilerde yer alacak bir röportaj yapmaya geldim.
Je ne suis pas un gros bonnet, mais un journaliste de Rolling Stone, venu faire une interview de Michael Jackson, qui sera reprise par tous les grands journaux du pays.
- Parayı mı yırtacaksın?
- Tu te prends pour un gros bonnet?
Elbette büyük biri.
C'est un gros bonnet.
Önemli biri, Yüzbaşı.
C'est un gros bonnet. Un capitaine.
Bu arada, tavsiye ettikleri'84 Ripple Blanc'dan ısmarladım sana.
Je t'ai commande une bouteille de Blanc Bonnet cuvée.
Ripple Blanc'ınız efendim.
Votre Bonnet Blanc, monsieur.
Şey, canavarlar olmadığı sürece eminim her şey yolunda gidecek.
"Vers la maison de Bonnet Blanc." "Vers la maison de Blanc Bonnet." J'imagine qu'ils vivent dans la même maison.
Sanırım bu ikisi, aynı evde yaşıyor.
BLANC BONNET
Biz duygulara sahibiz tatlım,
Lisse-lui les cheveux, prête-lui ton bonnet de nuit et chante-lui une berceuse.
Ölünceye kadar.
Je n'ai pas de bonnet de nuit sur moi et je ne connais pas de berceuse. Mais si vous pouviez me dire comment rentrer chez moi, je vous rapporterai tout ce dont vous avez besoin.
Geçen defa adamın birine yeni şapka almam gerekmişti.
J'ai dû payer un bonnet au type l'autre fois.
Teleferikten. Geçen defa adama yeni bir şapka almak zorunda kalmıştık.
II a dû lui payer un nouveau bonnet.
bir kıro parasını kodaman gibi saçıp savuran
Un provincial qui exhibe son fric comme un gros bonnet? - Je ne vous juge pas.
Emin değilim ama, başlarında şu şapkalardan var, şey gibi, sanki şey gibi,
Ils portaient une sorte de bonnet sur la tête.
Emlakcılar Birliği'nin başkanı, şehir kulübünün de yetkili kişilerinden biri.
C'est le directeur de Consolidated Realty et un gros bonnet au Country club.
Somalilerle sıkı fıkıdır.
C'est un gros bonnet pour les Somaliens.
Onun gibi organize adamlar biz bağımsızları işsiz bırakıyor.
Un gros bonnet. Les gars comme lui ruinent le boulot des indépendants comme nous.
Kibrit, sizin aldığınız... şapkanın içinden.
L'allumette que tu as tirée de ton bonnet.
Sonra, Kralı öldürür ve McAdderların antik beresi ile taçlandırılırım.
Et pis je tue le Rroi et je me courronne de l'antique bonnet de pierrre des McVipèrre!
Onların hepsi katil Kersey, en küçük sokak satıcısından en üsttekine kadar.
Ce sont des meurtriers, Kersey, du plus petit revendeur au plus gros bonnet.
VERNON HIGHTOWER'IN MAVİ LEYLAK BARI SALONU
LE BLUE BONNET BAR SALON DE VERNON HIGHTOWER
Vernon kendisi ve o lanet Mavi Leylak Barı'ndan başka bir şeyi sevmez.
Vernon n'aime que lui et son satané bar du Blue Bonnet.
Kahretsin be, Mavi Leylak'ı tekrar finanse etmeye çalışıyorum.
J'essaie de refinancer le Blue Bonnet.
- Bana sorarsan Mavi Leylak...
- Si tu veux savoir, le Blue Bonnet... - J'ai rien demandé.
Tek gezenler gibi giyinmiş. Bere takıyor.
Elle est habillée comme un solo, avec un bonnet tricoté.
Paskalya Şapkası'nı hala söyleyebilirsin.
J'avais très, très envie de chanter Easter Bonnet.
İşte şapkan.
Ton bonnet.
Boneni unutma.
Ton bonnet!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]