English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ B ] / Brantley

Brantley translate French

78 parallel translation
Tünaydın, Brantley Park'a hoş geldiniz.
"L" Aristocrate Idiot de l'Année " Bonjour, et bienvenue à Brantley Park..
Merhaba, ben, Kansas'tan Brantley Foster.
Bonjour, je suis Brantley Foster du Kansas.
- "Olur, canım. Seni seviyorum, Brantley".
- Je n'y manquerai pas, Brantley.
- Brantley Foster.
- Brantley Foster.
- Brantley Foster sizi görmek istiyor.
- Brantley Foster demande à vous voir.
Brantley Foster diye birini tanımıyorum.
Je ne connais pas de Brantley Foster.
Bizim için ne yapabilirsin, Brantley?
Que peux-tu faire pour nous, Brantley?
Brantley, ha?
Brantley, hein?
Adı Brantley'miş.
Il s'appelle Brantley.
- Brantley.
- Brantley.
Brantley.
Brantley.
Bak, Brantley, Pemrose şirketinde ne aradığını bilmiyorum... ama ne istememen gerektiğini sana söyleyeyim.
Eh bien, Brantley, je ne sais pas ce que tu cherches chez Pemrose... mais je te dirai ce que tu ne veux pas devenir.
Peki, Brantley, formumu niçin koruduğumu biliyor musun?
Alors, Brantley, sais-tu pourquoi je garde la forme?
Brantley, sevgilim, telepatiyle beni çağırdığını duydum... ben medyumum... onun için hemen buraya koştum.
Chéri, je t'ai entendu m'appeler par télépathie- - mon sixième sens- - et, bien sûr, je me suis empressée de venir.
Brantley, sen bir delikanlısın.
Brantley, tu es un jeune homme.
Evet, elbisen çok güzel, Brantley.
Oui, joli complet, Brantley.
Merak etme, Brantley.
Ne t'en fais pas.
- Seni affediyorum, Brantley.
- Je te pardonne, Brantley.
Zırıldanma, Brantley.
Ne te plains pas, Brantley.
O halde Brantley'le yemek yiyip daha iyi tanışmamıza itirazın yok mu?
Tu permets que je déjeune avec Brantley pour mieux le connaîitre?
Niçin Brantley'i de bu hafta sonu partiye davet etmiyorsun?
Pourquoi ne pas inviter Brantley à la fête à la maison ce week-end?
Ama uyuyorsun, Brantley.
Mais tu serais à ta place, Brantley.
- Ha, evet, Brantley.
- Oh, oui, Brantley.
Terlemeyi seviyorsun, değil mi, Brantley?
Tu aimes suer, n'est-ce pas, Brantley?
Bizim gibi adamlar tek bir kadına bağlı kalamazlar, Brantley.
Les types comme nous ne peuvent se confiner à une femme, Brantley.
Senin hızla yükseleceğini düşünüyorum, Brantley.
J'ai de grandes choses en vue pour toi, Brantley.
Brantley, sevgilim, gelmeyeceksin diye korkuyordum.
Brantley, chéri, je craignais que tu ne viennes pas.
Brantley Whitfield...
Brantley Whitfield...
Beni hep şaşırtıyorsun, Brantley.
Tu me surprends toujours, Brantley.
Gözlerin çok keskin, Brantley.
Bon oeil, Brantley.
Bana güven, Brantley.
Fais-moi confiance, Brantley.
Brantley, Whitfield'in burada olduğunu biliyor muydun?
Brantley, savais-tu que Whitfield est ici?
Christy'nin yatağında ne işin var, Brantley?
Qu'est-ce que tu fais dans le lit de Christy, Brantley?
- Brantley de kim?
- Qui est Brantley?
Brantley, çalınan notlarını az önce senin çantanda bulan adam.
Brantley est celui qui vient de trouver ses notes volées dans ton sac.
- O, Brantley.
- C'est Brantley.
- Brantley'le mi yattın?
- Tu as couché avec Brantley?
- Bu, Brantley Foster.
- C'est Brantley Foster.
Brantley, Whitfield mi?
Brantley est Whitfield?
Brantley, Whitfield'dir.
Brantley est Whitfield.
Whitfield de Brantley'dir.
Whitfield est Brantley.
- Brantley, niye öyle üzgünsün?
- Pourquoi as-tu l'air si triste?
Çünkü Brantley bu sabah bazı düzenlemeler yaparak... senin Davenport Enterprises şirketinin hisselerinin... yüzde beşini satın aldı.
Il ne peut pas, Don. Tu vois, Brantley a fait des arrangements... pour acquérir cinq pour cent des actions... de ta société, Davenport Enterprises, ce matin.
Brantley ile arkadaşlığımız çok eskilere dayanır... ve şirketin yönetilmesine ilişkin harika fikirlerini bana anlatınca... bu işi başarabilecek adamın o olduğu kanaatine vardım.
Brantley et moi sommes de très vieux amis... et quand il m'a parlé de ses projets pour la société... j'ai vite compris qu'il était l'homme de la situation.
Başlangıçta Brantley'e karşı... belli bir yakınlık duyduğumu kabul ediyorum. Ama bana her zaman söylediğin gibi, Howard... aşk aşktır... iş de iştir.
J'avoue... avoir eu un faible pour Brantley au départ... mais comme tu m'as toujours dit, Howard... l'amour est l'amour... et les affaires sont les affaires.
Brantley, Christy, Jean, Melrose.
Brantley, Christy, Jean, Melrose.
Lütfen toplantıyı yönetir misin, Brantley?
Tu veux présider le meeting, Brantley?
J. T. Marlin adlı şirkette çalışmaya başladım. Sahibi Michael Brantley'di. Pazarlamacıların en iyisi.
Je suis entré chez J.T. Marlin, compagnie de Michael Brantley, un ténor de la vente.
- Bay Brantley! Hoş geldiniz! Nasılsınız?
M. Brantley!
Bu kadar çok topun olduğuna göre çok fazla oyuncağın çocuk için zararlı olduğunu da düşünürsek, Brantley bir tanesini alabilir mi diye soruyor?
Coucou, ma puce. Tu en as, des ballons! Mais trop de jouets, ça peut être perturbant.
Bu komik, çünkü Jack, çocuğu kum yerken son dört saatini sigara içerek ve cep telefonuyla konuşarak geçiren deli bir kadının, tanımadığı iki insana nasıl ebeveynlik tavsiyesi verdiğini merak ediyor!
Alors Brantley aimerait t'en emprunter un. C'est drôle, Jack s'étonnait justement qu'une folle fumant comme un pompier et plus à l'écoute de son portable que de son gosse ose donner des conseils à deux parfaits inconnus.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]