Bulut translate French
1,084 parallel translation
Sessizlik, kızlar susun. Fırtınalı Bulut Gençlerinin gelmelerinde bir mahsur var mı?
Tu sais que je ne dirai rien, mais ce que Vicky a réussi à...
Fırtınalı Bulut Gençleri davetiniz kabul edip ; teşekkürlerini sunmaktadırlar.
- Coucou, papa.
Bir sonraki dansımız sırasında, küçük bir bulut... yavaşça sahne ışığının önüne geçecek.
Attention! Pendant cette danse il y aura un petit nuage qui va passer... lentement...
Ama şu gerideki bulut tabakalarına baksana...
Non, pas ce soir. Mais, regarde ces nuages.
Savaş çıktı, sonra Jules'ü... bulmanın sevinci, garda karşıma çıkışınız, yanınızda geçirdiğim mutlu günler,... gördüklerim, öğrendiklerim, tahmin ettiklerim, belirmekte olan bu bulut...
Il y a eu la guerre... la joie de retrouver Jules, votre apparition â la gare. Les jours de bonheur que je viens de passer près de vous, ce que j'ai vu, ce que j'ai appris, ce que j'ai deviné.
"Liman" kelimesindeki tsu ve "bulut" kelimesindeki gumo gibi.
TSU-GU-MO... Comme cela se prononce.
Şu bulut koyuna benziyor.
Le nuage... on dirait un mouton.
Bulut içinden atış denemek ister misin?
On tire à l'aveuglette?
Tüm hedefler üzerinde bulut kümeleri. Görev sonlandırıldı.
Epaisse couche de nuages sur toutes les cibles.
- Ya bulut kümeleri?
- Et l'épaisse couche de nuages?
Hedef mi? Bulut kümeleriyle mi?
Avec une épaisse couche de nuages?
Bu ne tür bir bulut?
Ce nuage, qu'est-ce que c'est?
Onu mağlup ettiğin an sanki zihnimden bir bulut uzaklaşmış gibi oldu.
Au moment où tu l'as vaincu, j'ai senti mon esprit se libérer d'une lourde brume.
Tozlar bulut olsun annem geldiği yere uçsun.
Un ré ou ré, Anne dorée, Phillison, Follison, Nicolas John
Radyoaktif bir bulut 93 yıl boyunca dünyanın çevresinde dolaşacaktır!
Un nuage radioactif entourera la terre pendant 93 ans!
Gümüş Bulut 201.
Nuage d'Argent 201.
Kör ısırık, nefesli ısırık, uç yani mücevher ucu çizgisi... yırtık bulut, kurt ısırığı.
le morse du souffle, le point, la barrière de "corail-diamants", les nuages déchirés et le morse du loup.
Sanat, nüfusun asıl işi. İşlerimden biri "Bulut Koruyucuları". Topanga Canyon'da eski çiftliğinde yaşayan birini buldum.
Quand ils ont appelé et dit que je pouvais passer une audition ce mardi-là, j'ai dit : "OK, à quelle heure?"
"Bulut Koruyucuları" nın müzelik koridorlarında bunlar vardı.
Juste un petit coup de fil. Ces 1 8 mois ont été durs.
Bu sözler üzerine Perun'a birden yıldırım düştü, ama havada hiç bulut yoktu.
Soudain, un éclair fendit le ciel sans nuages.
Bulut oluşumları yok, su yok, yüzey ısısında değişim yok.
Ni formations nuageuses, ni eau, ni variation de température.
- İyonize bulut.
- Le nuage ionisé.
İlginç bir bulut var, efendim.
Il y a un nuage bizarre.
30 saniye önce, bulut falan yoktu.
Il y a 30 secondes, il n'y avait pas un nuage.
Gökte tek bulut yok.
Pas un nuage dans le ciel. On se croirait au paradis.
Peki ya bulut dağılırsa ne olur?
Et si le nuage se dissipe, alors?
Fakat Sarajevo adındaki küçük bir kasabada bir kara bulut şekilleniyordu.
Pourtant les nuages noirs se rassemblèrent... sur une petite ville appelée Sarajevo.
Bir bulut görüyorum.
Je vois un nuage.
Tehlikeli bir bulut.
Un nuage menaçant.
Ufukta birkaç karanlık bulut görür görmez, darmadağın oluyorsun, değil mi?
Au moindre nuage qui voile ton horizon, tu te laisses démonter.
Willie'yi asla yakalayamazsın Sheriff, o bir bulut gibidir.
Vous n'aurez pas Willie. C'est un vrai nuage.
Onların bulut kenti, öyle değil mi?
Leur ville-nuage, n'est-ce pas?
Maden ocağının girişine mi, bulut kentine mi kilitlendiniz?
L'entrée de la mine ou leur ville-nuage?
- Bulut ağır, gösterge ne diyor?
- Il y a des nuages. Ça dit quoi?
Cenevre, burası Roger Five-O, bulut okumanız nedir?
Genève, ici Roger 5-0, ça dit quoi pour les nuages?
Artık yetinmemiz gerekmiyor Keats'in "Sis Mevsimleri ve Olgun Verim" Wordsworth'un "Bulut gibi tek başıma gezindim..."
On ne se contentera plus de : "Les feuilles autrefois vertes sont déjà tombées" de Keats, ou "J'errais solitaire comme un nuage" de Wordsworth.
Ama ufukta bir bulut var.
Il y a pourtant un nuage à l'horizon.
Sadece bulut katmanları.
Ce sont de gros nuages.
Şu bulut tohumlama, Stone.
Vous êtes sûrs que ça va marcher?
Yaz günü bitiveren bir bulut gibi bu şey karşısında çarpılmamak mümkün mü?
Ces choses peuvent-elles venir et passer comme un nuage... sans laisser stupéfait?
Her bulut bereketiyle gelir.
A quelque chose malheur est bon.
Başının üstündeki kara bulut.
- Le nuage noir au-dessus de ta tête.
İşte, yine şu kara bulut.
Voilà le nuage noir qui revient.
- "Kara Bulut."
- "Nuage Noir".
O gelen büyük bir kara bulut değil...
Ce n'est pas un vapeur fort, s'émousse.
Bulut değil!
Un nuage!
# Gerçi kendisine bulut
Bien que le nuage
Kötü bir şey yapmıyordum! Orada duruyordum, bir bulut gibi.
J'étais là, comme un nuage.
Bir bulut bile benim dile getiremeyeceğim şekiller alabilir!
Prendre des formes que je n'ose qualifier!
Bulut geçiyormuş.
Ce n'était qu'une averse.
Ama gökyüzünde hiçbir bulut yok.
Il n'y a pas un seul nuage dans le ciel. Mlle Lee.