Da değilsin translate French
1,475 parallel translation
Olmak zorunda da değilsin.
Et vous n'avez pas à l'être.
Yani hapise gitmek zorunda değilsin, ama burada da kalamazsın.
Tu n'as pas à aller en prison, mais tu ne peux pas rester ici.
Bize zarar vermek ya da insanoğlunun düşmanı olarak programlanmış olduğun için burada değilsin.
Vous n'êtes pas ici par haine ou parce que vous êtes une ennemie de l'humanité.
Şimdiye dek Razi Mokhtari'nin terörist olduğuna dair kanıt sunmuş da değilsin.
Pour l'instant, tu ne m'as pas apporté la moindre preuve que Razi Mokhtari était un terroriste.
Alex'ten hoşlanmak ya da ona değer vermek zorunda değilsin.
Tu n'es pas obligé d'aimer Alex ou de te soucier de lui.
Söylemek zorunda da değilsin.
Tu n'es pas obligée de me le dire.
- Mutlu da değilsin.
- Tu n'es pas heureux.
Çıplak falan da değilsin.
C'est pas comme si vous étiez nue ou un truc comme ça.
Şanssız da değilsin, Bu başka bir şey.
C'est pas que de la malchance.
Anlaşmamıza onu da katmak zorunda değilsin, Kit.
Tu n'as pas à l'inviter dans ton jeu, Kit.
Pek hak etmiyor da değilsin.
Ce n'est pas comme si tu ne le méritais pas.
Ayrıca kesinlikle yaşlı da değilsin.
Et t'es vraiment pas vieux.
Kaçmak ya da başka bir şey yapmak zorunda değilsin.
Tu n'as pas à courir ça et là ou quoi que ce soit.
Büyük Tasarım'da neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu bilecek durumda değilsin.
Tu n'as aucun moyen de savoir ce qui est nécessaire et ce qui ne l'est pas, dans le grand dessein.
Neden Chicago'da değilsin?
Tu n'es pas à Chicago?
Bana bunun için ödeme yapmak zorunda değilsin, bedava yaptım ya da her neyse.
Je pourrais le faire pour rien ou ce que tu veux.
Keşke başka bir yolu olsaydı. Ama bu noktada dışarıda tedavi olabilecek durumda değilsin.
J'aimerais pouvoir faire autrement, mais pour l'instant, t'es pas en état d'éviter l'hospitalisation.
Neden yukarıda değilsin? Odanızda fareler var. Kocaman fareler.
Il y a de gros rats dans votre appartement.
Şey o kadar da genç değilsin.
Pas si jeune que ça.
Yasaklananlar listesinde değilsin, yani 6'da çıkabilirsin. 6 mı?
Bon, vous n'êtes pas sur la liste noire, vous pouvez donc y aller à 18h00.
Gerçek dünyadan çok da uzak değilsin, orası kesin.
C'est un monde à part.
Ya da bazen? - Elbette, değilsin.
Est-ce que je suis comme ça des fois?
Ama öyle görünüyorki benim için o kadar da mutlu olmuş değilsin.
Je suis pas sûr que tu sois si heureuse que ça.
Şuan o kadar da emin değilsin değil mi?
Tu l'es beaucoup moins, hein?
Artık ABD'de değilsin ve avukat hakkına sahip değilsin sessiz kalma hakkın da yok.
Vous n'êtes plus aux États-Unis à présent, vous n'avez pas droit à un avocat et vous n'avez pas le droit de garder le silence.
Önemli olan sen değilsin. Aptal montun da önemli değil.
Ça n'avait rien à voir avec toi, ni avec ta veste à la con.
Bence sen olağanüstü bir çocuksun. Gerçekten, ama- - ama o kadar da özel biri değilsin, Zach
Je pense que tu es un garçon merveilleux, vraiment mais je ne pense pas que tu sois si spécial que ça.
Burada o kadar da iyi değilsin öyle mi?
Tu fais plus la dure, hein?
Sarhoş olan bendim ve o kadar da yakışıklı değilsin.
Okay, c'est moi qui étais ivre, et tu n'es pas si séduisant que ça.
Bu da epilepsi olduğun anlamına gelir. Psişik değilsin.
Ça veut dire que vous souffrez d'épilepsie.
Nörolog değilsin ki, bu konu da emin misin?
Tu es sûr de ne pas être neurologue?
Ya da belkide değilsin.
Ou peut-être pas.
Ama o kadar da duygusuz değilsin.
Tu n'es pas froide à ce point-là.
Sen uçakta değilsin, rüyan da bu cuma yapacağımız seyahat hakkında değil.
Si tu n'étais pas dans l'avion, tu ne peux pas avoir rêvé du voyage qu'on va faire vendredi. - Joe... - Eh, Allison, non.
Teklifin bana onur verdi. Her İkisi de. Ama iki pozisyona da uygun değilsin.
Ecoutes, je suis flâté par ta proposition, tes deux propositions, mais franchement, tu n'es qualifié pour aucune des deux.
Evet, ya da tüm bilgilere sahip değilsin.
Bien, Ouais, sinon tu n'as pas toutes les données.
Hem zaten, kim olduğunu bildiğin kızla ilgili kararını da verebilmiş değilsin hala.
Ouais. En plus, tu ne sais toujours pas quoi faire avec la fille que tu connais déjà.
Bak şuna o kadar da iyi bir dövüşöü değilsin sanırım?
Tu fais moins la maligne là hein? !
Bir seçim yaptı, ve o da sen değilsin.
Elle a pris sa décision.
Üstelik asker değilsin ve biz, seni silahlı olarak ele geçirdik bu da demek oluyor ki sen ya teröristsin, ya da casussun.
En fait, si t'es pas soldat et que t'étais armé... t'es terroriste ou espion.
Akıllı olabilirsin, ama akıllı bir suçlu değilsin. Ya da çok kötü bir yalancı.
Vous êtes peut-être malin, mais pas dans ce domaine.
Benim sana olan inancımdan onlar da yok demek ki, sen deli değilsin,
Eh bien, ils ne doivent pas avoir la même confiance que j'ai en toi. Tu n'es pas folle.
Öyleyse ya sıçıyorsun, ya da kusuyorsun. Her iki durumda da, iyi değilsin çünkü iki saattir buradasın.
OK, soit t'as la chiasse, soit t'as la gerbe, dans tous les cas y a un truc qui va pas parce que ça fait une demi heure que t'es là dedans.
Görünüşe göre bugün izinliyim, çünkü işinde iyisin, Davies ama o kadar da iyi değilsin.
J'ai une journée de libre. Tu es douée, mais pas tant que ça en fait.
Tam da düşündüğüm gibi iyi bir gözlemci değilsin.
Je te croyais meilleure détective.
- O kadar da büyük değilsin. - Bu akşam öyleyim.
C'est quand t'as râté le tir dans la 3e partie qu'on a perdu, looser.
Şey, yani sen... Leonardo di Caprio kadar olmasa da fena değilsin, sanırım.
Je veux dire, tu n'es pas aussi bon que Leonardo di Caprio, mais tu es pas mal, je crois.
Yani, Gene Hackman veya Napolyon Dinamit'te oynayan o adam kadar olmasa da, fena değilsin.
Je veux dire, tu n'es pas Gene Hackman ou ce mec qui a joué dans Napoléon Dynamite mais ça va.
Bir insan gibi yetiştirilmiş olsan da onlardan biri değilsin.
Bien que tu aies été élevé comme un humain, tu n'en es pas un.
Bizim yaşadıklarımızı yaşamış ya da görmüş değilsin... henüz.
Tu n'as pas vécu ce qu'on a vécu... encore. Encore!
- O kadar da hasta değilsin.
Tu n'es pas si malade que ça.