Dans mı translate French
173,912 parallel translation
- Evet. Flash belleği bilgisayara taktığımızda tam olarak ne oldu?
Quand vous avez inséré cette clé dans nos ordinateurs, qu'est-il arrivé?
Kötü amaçlı yazılım sistemimize bulaştı.
Ça a introduit un maliciel dans notre système.
Benim mahkeme salonumda şarkı söyleyemezsiniz bayım.
Vous ne chanterez pas dans mon tribunal, monsieur.
Hesaplamalarına göre vakalarımızın % 29'unda tamamlayıcı görev almış.
J'ai fait quelques calculs, et il a été utile dans 29 % de nos missions.
Bu federal görevi denetlemek üzere görevlendirilen bir federal ajan olarak ben de bu sandalyeden gözlerim kapalı şekilde izleyip güneşin altında buzlu kahvemin tadını çıkartacağım.
Et comme un agent fédéral assigné pour surveiller ce travail fédéral, je vais observer depuis cette chaise, avec mes yeux fermés, tandis que j'apprécierai un café glacé dans la lumière du soleil.
Parmaklarımı yaranın içine sokup kanayan yeri bulacağım...
Je vais enfoncer mes doigts dans la blessure pour trouver le saignement, puis enlever le shrapnel.
- Hayır, ama straforun içindeki polimer polistirendir ve matkabımın kutusunun içinde bundan var.
Non, le polymère est en polystyrène et j'ai ça dans la mousse d'emballage de ma perceuse.
Ben de telefonumu titreşime alıp birçok uygulama çalıştırarak ısıtıyor ve çorabımın içine koyuyorum.
Alors je mets mon téléphone portable sur vibreur, j'exécute plusieurs applications pour le chauffer, et je le mets dans ma chaussette.
- Happy olmadan çıkamayacağımız bir yerde.
Dans un endroit dont on ne pourra partir sans Happy.
- Başka bir odada kimyasallarımız var.
Nous avons les produits chimiques dans une autre pièce.
El koyduğunuz çantamda dudak kremim var.
dans le sac que vous m'avez confisquée il y a mon baume à lèvres.
Durun! Onlardan koşarak kaçamayız. - Şu ağaçlara tırmanalım!
Stop nous ne les devancerons jamais grimpons dans ces arbres
Sen 12 yaşındayken bir grafik tasarım firmasında çalıştığımı hatırlıyor musun?
Tu te rappelle quand j'ai travaillé dans une entreprise de graphisme? Quand tu avais 12 ans?
Yani, evet. Çocukken seni derin sulara fırlattım ama sen kendi başına nasıl yüzeceğini öğrendin.
Je veux dire, oui, je t'ai jeté dans le grand bain quand tu était enfant, mais tu as appris à nager tout seul.
Limuzinde tek bir kıvılcım patlamaya neden olabilir demiştin.
Dans la limousine, tu as dit qu'une seule étincelle pourrait causer une explosion.
Görünmez deniz kabuğunu alacağım arkadaşım ve sana planının bir lağım faresinden daha delice olduğunu söyleyeceğim.
Je vais prendre ta conque invisible maintenant, mon pote, et te dire que ton plan est plus fou qu'un rat dans une mare.
İğneleme yaptığının farkındayım ama seni dalgakıranların ardına attım ve sen güvenli bölgeye yüzdün.
Je sais que tu es sarcastique, mais... je t'ai jeté dans l'eau hors du passé des briseurs, et vous avez nagé en sécurité.
Gizli Servis, sahte para basımını acilen engellemek amacıyla 1865 yılında kuruldu.
Les services secrets ont été fondés en 1865 dans le but de supprimer la contrefaçon de monnaie.
Birlikte bir kuruluş inşaa ettik ve ona yardım etmenin en iyi yolu... -... onu en derin sulara fırlatmak.
Nous avons construit les fondations ensemble et la meilleure façon de l'aider est de le jeter dans le grand bain.
Yeni bir yaklaşım deniyorum ona yardım etmenin en iyi yolu onu en derin sulara fırlatmak.
Etre génial n'est pas dans ta nature. J'essaye une nouvelle approche, Et le meilleur moyen de l'aider c'est de le pousser dans ses retranchements.
Amerikan Silahlı Kuvvetleri İstihkâm Birimi bir grup kumdomuzuna şehir suyu hattındaki kaçağı tespit etmede yardım etmemiz için bizi tuttu.
A part des vaches. Des ingénieur du corps de l'armée des États-Unis nous ont embauchés pour aider des foreurs à localiser une fuite dans une conduite d'eau municipale.
Projelerinden birine yardım etmeyi hiçbir zaman sevmedim dokuz yaşındayken de öyleydi, şimdi de kesinlikle öyle ama arkadaşlarımın tehlikede olmasını istemem ve şüphesiz Ralph'ın da yani paranı almana yardım edeceğim ama bu sefer patron benim.
j'ai jamais aimé t'aider dans un de tes plans. Pas quand javais 9 ans et certainement pas maintenant, Mais je... ne veux pas que mes amis soient en danger,
Altı ay önce bir yeraltı hat ayrımında bir ustabaşı kaybettik.
On a perdu un contremaître dans une rupture d'eau souterraine il y a six mois.
Sly'ın bölgesinde bir şeyler yakaladım.
J'ai quelque chose dans la section de Sly.
Yüzlerce, tümü çıplak gözle görülemez durumda su, üstümüzde ve etrafımızdaki toprağa sızıyor.
Il y en a des centaines, invisibles à l'oeil nu, l'eau goutte à goutte dans le sol au-dessus et autour de nous.
- Subatana atlama seçeneği var mı?
Est-ce-que sauter dans le trou est une option?
Sly, beni buradan çıkartmak zorundasın yoksa boğulacağım!
Ils seront sur moi dans une minute! Sly, tu dois me faire sortir de là ou je vais me noyer!
Ben, çeliği eritip Joe'ya ulaşmak için gübre fabrikasındaki asidin icabına bakacağım ayrıca Walter'la üç beş kelime konuşmam gerekecek.
Nous allons nous occuper de l'acide dans l'usine d'engrais pour découper l'acier et faire sortir Joe, et je dois parler à Walter.
Bir dakikadan az bir vakitte seni oradan kurtaracağım. Güven bana.
Je vous fais sortir de là dans moins d'une minute.
- Boşa çaba sarf etmem ben.
Je ne m'engage pas dans des projets futiles.
Demin fabrikada öyle bir şey gördüm ama yardım gerekecek.
J'ai vu ce qu'il fallait dans l'usine, mais j'ai besoin d'aide.
Bugünkü düdük felaketi, Los Angelesli girişimci Veronica Dineen büyük bir Güney California akiferine sızıntıyı önlemek için sertleşme sürecinde bulunan bir aşındırıcı toksik karışımın içine düştüğünde trajediye dönüştü.
La catastrophe d'aujourd'hui est devenue tragique quand l'entrepreneuse Veronica Dineen est tombée dans une soupe toxique en cours de durcissement pour empêcher l'infiltration dans l'aquifère du sud de la Californie.
Colin Morello daha yeni ofisime geldi ve şirketin finansal durumlarından uzak durmam için beni uyardı. Çünkü 800.000 dolar rüşvet almışız.
Colin Morello était dans mon bureau... pour m'avertir de rester loin des finances du cabinet car... on a reçu un pot-de-vin de 800 000 $.
Cebimde hala fotoğrafını saklıyorum çünkü bana önceden gelen siyahi insanların sıkıntılarını hatırlatıyor ve bana yol gösteriyor.
Je garde une photo de lui dans ma poche pour... me souvenir de la lutte des noirs qui m'ont précédé et... qui m'ont ouvert la voie.
O zaman Bay Adrian Boseman'ı tanık olarak çağırıyorum.
Dans ce cas, j'aimerais faire intervenir M. Adrian Boseman comme témoin.
Beni Reddick / Boseman'ın bir kasırga ortasında olduğu ve kendime yeni bir şirket bulmam konusunda uyardı.
Il m'a avertit que Reddick / Boseman se dirigeait droit dans une tempête. Et que je serais sage de chercher un nouveau cabinet.
O halde 75 davaya direkt olarak nasıl dahil olabildiğinizi açıklar mısınız?
Alors, pouvez-vous expliquer votre implication directe dans plus de 75 affaires civiles?
Bu yüzden mi Jax amcamın bilgisayarından Schtup listesini istedin?
C'est pour ça que tu m'as fait récupérer la Sex List dans l'ordinateur d'oncle Jax?
Topu altı numaralı sepete attığımı hatırlıyorum. Konfetiler yağıyordu herkes çığlık çığlığaydı.
Je me rappelle avoir lancé la balle dans le seau numéro six, et les confettis volaient en tous sens, la foule était en délire.
- Ayrıca ağzımın içinde de kesikler var.
- Et des coupures dans ma bouche. -... sur mes mains?
- Evet. Amy hiç sana kendi ailesinin, senin ailenin vakfına yatırım yapabilme ihtimalinin...
- Amy vous a-t-elle jamais demandé... s'il était possible que ses parents investissent dans le fonds des vôtres?
Çünkü bir sebebe ihtiyacım yok. Ofisinde bekliyor olacağım Diane.
Je serai dans votre bureau, Diane.
Neden Amy'nin ailesinin vakıfa yatırım yapmamasını istediğini sormuştun.
Vous m'avez demandé pourquoi je ne voulais pas que les parents d'Amy investissent dans le fonds.
Takımı demir yumrukla yönetir ve o yumruğu Yumruk Kutusu adlı bir kutuda saklar.
Il dirige l'équipe d'une main de fer qu'il garde dans une boîte en métal.
Çok acıklı ki benim yeraltında yaşamışlığım var.
J'aimerais pas. Et j'ai vécu dans un bunker.
Beş yıl sonra buluşmak için kadeh kaldırıyorum. Ben 80 yaşında olacağım, organlarım 40 yaşında olacaklar.
Retrouvons-nous dans cinq ans, quand j'aurai 80 ans et que mes organes auront 40 ans.
Ama sen beni kalbine çektin. Aynı kalbinin, sebzelikten esinlenilmiş bir arabanın çamurluğuna çekilmesi gibi.
Mais tu m'as attirée dans ton cœur comme cette voiture électrique t'a attiré sous ses roues.
Aynı 16 yaşında tek heyecanımızın Guinness Rekorlar Kitabı'nın çalı topağını ölçmesi olan bir kasabada yaşamam gibi.
Je suis comme une ado dans une ville paumée où le moment-phare a été l'évaluation de la taille de notre amarante.
Pembe odaya izin vermeyebilirler ama ona çok yakın olacağım çünkü Hampton Inn bir oda satın alabileceğimi söyledi!
On n'aura pas de visites conjugales, mais je resterai près de lui, car je peux acheter une chambre dans l'hôtel.
Candy, hayatım. Arabada beklemeni söylemiştim.
Candy, ma chérie, je t'ai dit de m'attendre dans la voiture.
Aynı şey ben tabakları yıkamak yerine çöpe attığımıda da oluyor.
Il m'arrive la même chose quand je jette la vaisselle dans la poubelle au lieu de la laver.