Dağlara translate French
605 parallel translation
Ve büyük beyaz dağlara benden selam söyleyin.
Saluez la grande montagne blanche pour moi.
Herr Frankenstein. Siz dağlara bakacaksınız.
Herr Frankenstein, à vous les montagnes.
- Dağlara, 150 km. uzağa.
- Dans les montagnes, à 150 miles d'ici.
Ben, kongreye gitmiyorum ; ben, dağlara gidiyorum.
Je ne vais pas au banquet, je vais à la montagne.
Ben de tam bunu söylüyordum : sen dağlara gitmiyorsun,..
C'est ce que je te dis : tu ne vas pas à la montagne, tu vas au...
.. gideceğin yer... sen dağlara gidiyorsun!
Tu vas à la montagne.
Ah, daha sonra da dağlara gitmeyecek misin?
Alors, tu ne vas pas à la montagne? Bien sûr que non.
Ama Doktor, dağlara gitmesi daha iyi olmaz mıydı?
Ça n'irait pas? Je n'ai pas le pied marin.
Güçlüyüm, ve sen kollarımda olursan, daha güçlü olurum. Dağlara gideriz.
J'ai les bras solides, et si je te serrai dans mes bras, ce sera encore dix fois plus solide, je soulèverai des montagnes, t'entends!
Bana sorarsan, doğru şu karşıdaki dağlara gidiyoruz.
A mon avis, nous nous dirigeons tout droit sur ces montagnes.
- Nereye gittiler? - Dağlara.
- Où sont-ils partis?
Tekmelendik, yüzlerimize tükürüldü... ve vahşiler gibi dağlara sürüldük.
On s'est fait taper, cracher dessus et emmener dans les collines comme des bêtes sauvages.
Dağlara.
A la montagne.
- Dağlara mı?
A la montagne?
Dağlara. Sağlığım için.
Dans la montagne, pour ma santé.
Evet, Kral John bazısını kılıçtan geçirmiş ama en zeki ve en ahlaksız olanları dağlara kaçmış.
Le roi Jean en exécuta quelques-uns, mais certains, les plus prudents et les plus pervertis, s'échappèrent dans les montagnes.
O zaman köprüyü havaya uçurur ve dağlara çekiliriz.
On va détruire le pont, et se replier dans les Gredos ensuite.
Bizi dağlara çıkarttılar ve oradan da sokaklardan sürükleyerek meydana getirdiler.
Ils nous ont poussées sur la colline et dans les rues jusque sur la place.
Atı dağlara, karın eridiği yere kadar sürüyorum.
Je vais tourner avec lui jusqu'à ce que la neige fonde.
Ama bulduğunuz ilk fırsatta dağlara tırmanmaya ya da 600 yıl önce kenara atılmış bir şeyi araştırmaya gidiyorsunuz.
Et à la première opportunité, vous filez escalader des montagnes ou déterrer des objets jetés à la poubelle il y a 600 ans.
En yüksek dağlara tırmanayım
Je gravirai des montagnes lointaines
İstersen En yüksek dağlara tırmanırım
A l'épreuve Je gravirai des montagnes lointaines
En yüksek dağlara tırmanırım En küçük çeşmelerden geçerim
Je gravirai des montagnes lointaines Traverserai de minuscules fontaines
Alicia'nın ihtiyacı dinlenmek, dağlara tırmanmak değil.
Alicia a besoin de repos, pas d'alpinisme.
Eğer ben Amerikanın hislerini tutsak etmek isteseydim dağlara veya çayırlardaki çimenlere bakmama gerek olmazdı.
Si je voulais capturer l'âme américaine... pas besoin de chercher des montagnes ou des champs de blé.
Perley dağlara çıktı ve bu sabah büyük bir çam ağacı kesti.
Perley est allé chercher un sapin dans les montagnes ce matin.
İtalyanlar, üzümlerinin köklerinde şarap olduğu ve yüzleri de dağlara dönük olduğu için çok iyi bir şarap olduğunu söylerler.
Les Italiens le disent si bon parce que les vignes ont racine dans la vallée et regardent les montagnes.
Ormanları aşmamız ve..... bulutlara yükselen dağlara tırmanmamız gerekliymiş.
Faut traverser la jungle et franchir de hautes montagnes.
Doğruca dağlara.
Droit vers les montagnes.
Biliyor musun, her yaz tüm yaz boyunca dağlara gidebiliriz ve o motel hâlâ para basıyor olur.
En été, on irait à la montagne, et le motel continuerait à rapporter gros.
Eşlerinize o dağlara mı çıkacağız dediniz?
C'est ce que vous aviez dit à vos épouses?
İnsanlar ya dağlara çıkarlar veya sahillere inerler iki haftalık kamp malzemesini römorka yükledik ve hiç görmediğim bir yer için direksiyonu güneye kırdık.
Certains vont à montagne, d'autres, à mer, nous allons camper deux semaines, direction le sud, vers un endroit inconnu.
Onları dağlara geri çekilmeye zorlayacağız.
Nous les repousserons dans les montagnes.
# Gidip dağlara bak
Tout au fond de la montagne
Ben dağlara geri dönüyorum.
Otsu, je vais dans les montagnes.
Sadece karısı ve kızı kalmıştı. Shasta yakınlarında dağlara gittiler.
Juste sa femme et sa fille, dans les montagnes autour de Shasta.
Bütün dağlara ve koylara isimler verdik, ciddi kaşiflerin yaptığı gibi.
Nous donnions des noms aux montagnes et aux baies, comme le font tous les grands explorateurs,
Bir gece beni dağlara çıkarıp benimle evlenmek istemişti.
Il m'a emmenée dans les montagnes un soir et il a voulu m'épouser.
Aralarında bir gelenek vardı. Her Temmuz, hava sıcaklığı dayanılmaz olduğunda kadınlarını ve çocuklarını uzağa gönderirlerdi. Nehrin karşısındaki dağlara ya da, eğer mali güçleri yeterse, deniz kıyısına.
Selon un usage établi... en juillet, quand la chaleur moite devenait intolérable... femmes et enfants partaient... à la montagne... ou bien au bord de la mer.
Moab düzlüklerinden dağlara çıktı ve Tanrı ona Ürdün nehrinin ardındaki ülkeyi gösterdi.
Et il alla des plaines de Moab jusqu'aux Montagne et le Seigneur lui montra tout le pays qui se trouvait de l'autre côté du fleuve du Jourdain.
Gün doğar doğmaz dağlara bakarız.
Nous irons dans les montagnes au lever du jour.
O halde geri döndüğümde dağlara gitmeliyiz.
Quand je reviendrai nous irons voir ces montagnes.
Buradan dağlara kadar olan her yeri taradık.
On a fouillé chaque mètre de terrain, d'ici à la montagne.
Genç Bayan'ın babası bu dağlara inceleme yapmak için görevli gelmişti.
Le père de la demoiselle est parti prospecter.
- Dağlara doğru gidiyoruz.
Dis donc, voila la montagne.
Gözlerimi, yardımın geldiği dağlara çeviriyorum.
Je lève mes yeux vers les montagnes. D'où me viendra le secours?
- Dağlara.
A la montagne.
Neden bu dağlara geldin?
Que fais-tu chez nous?
- Daglara dogru gittiler.
- Ils sont montés dans les montagnes.
Seni daglara götürebilirim, orada güvende olursun.
Je peux vous emmener dans les montagnes, a l'abri.
Daglara kaç Jed.
Va dans les montagnes, Jed.