Donner translate French
48,901 parallel translation
Yaptığın tek şey başımı ağrıtmak.
Tout ce que tu fais c'est me donner un mal de tête.
Sana bir seçenek sunmak istemiştim.
Je voulais te donner un choix.
Kitabımı okuyup bana not verebilir misin, lütfen?
Peux-tu lire mon livre et me donner tes commentaires, s'il-te-plaît?
Size en inanılmaz bilgiyi veriyorum.
Je vais vous donner l'info la plus folle.
Randall'ı başka bir okula yollarız, özel bir hoca tutarız, yapmamız gereken ne varsa yaparız işte.
On va envoyer Randall dans une autre école, on va lui donner un tuteur, on va faire tout ce qu'il faut.
Sence annem sana gerçekten, sorumluluklar mı verecek sanıyorsun, sırf C sınıfı ünlüler senin aramalarına çıkıyorlar diye?
Et ma mère allait vous donner de vraies responsabilités grâce aux quelques célébrités que vous avez appelées?
Şimdi acemilere yangın söndürme dersini nasıl vereceğinizi öğreneceksiniz.
[Un homme] Maintenant, vous allez apprendre comment donner une leçon pratique aux élèves pour éteindre les incendies.
Bir ipucu vereyim :
Je vais te donner un indice.
- İstediğini vermek çok daha kolay.
C'est plus facile de lui donner ce qu'il veut.
Fakat basına farklı bir hikaye anlatmamız gerekiyor.
Mais nous devons donner à la presse une autre version,
Olay böyle. Sonrasında turist çok minnettar oldu, ve benimle ödeşmek istedi.
Et le voyageur était si content, qu'il voulait me donner quelque chose.
Geçmişim ve annem hakkında bana cevaplar sunabilecek tek kişi o.
C'est le seul qui peut me donner des réponses sur mon passé, ma mère.
- Seni cezalandıracağım.
Je vais te le donner.
Şu balıkları kurmana yardımcı olmak için ben de bir el atayım, olur mu?
Laisse-moi te donner un coup de main.
- Pekâlâ. - Herkes hazır olsun, bu akşam kendini savunma dersi vermeye karar verdim.
Enfin bref, pour rassurer tout le monde j'ai décidé de vous donner des petites leçons de self-defense
- Ben tahmin etmeden çok ipucu vermede daha iyiyim.
- Je ne sais même pas... Hé, je suis meilleure pour donner des indices que pour deviner!
Seni istiyorum. Hastaya en iyi şansı sunabilecek, en deneyimli cerrahı.
Parce que je voulais que ce soit vous, quelqu'un avec de l'expérience pour donner au patient la meilleure chance.
Bu sadece Gold'a hamileliğini hızlandıracak sihri yapması için fırsat verir.
Cela va lui donner une opportunité d'utiliser sa magie pour accélérer ta grossesse.
O sana oğlunu verebilir.
Et ça peut te donner ton fils.
Bunu bilebilirdin tabii ki bana bir isim verme zahmetinde bulunsaydın eğer.
Bien sûr, tu l'aurais su... Si tu avais au moins pris la peine de me donner un nom.
Hayatını kurtarmak için neden bu kadar uğraşmamız gerekiyor?
Pourquoi se donner autant de mal pour la sauver?
Onun için canla başla uğraşmamızı sağlayacak özellikler kazandırmalıyız.
Lui donner quelque chose dans lequel on peut se plonger.
En azından bir saat kazanmış oluruz.
Ça devrait nous donner une heure ou presque.
- Biraz daha veririz o zaman.
Nous allons... Nous allons lui en donner plus.
İçinde delik olan dev bir depoyu dolduruyor gibiyiz. Yapmamız gereken tek şey bunu durdurup hastaya mümkün olduğunca çok steroid vermek.
C'est comme remplir un réservoir géant avec un trou dedans, et la seule chose à faire pour l'arrêter et de lui donner des stéroïdes, le plus possible et le plus vite possible.
Bir öğleden sonra ameliyathanede hastayı masada kaybettik. Ailesini bilgilendirmeye gittim.
Un après-midi, j'étais au bloc, et on a perdu un patient, et je suis venu informer la famille, leur donner ces horribles nouvelles,
Farklı... bir ikinci yarı olacak.
Il va tout donner.
- Yapalım şu işi. - Oyunculuğum yok benim.
C'est juste pour donner la réplique.
Belki bunu bir gün ona vermek istersin.
Vous jugerez peut-être bon de lui donner un jour.
Sanırım ona yeni bir isim vermeliyiz.
On devrait lui donner un nouveau nom.
Sanjay Patel'i belediye meclis üyeliği için desteklemek ister misiniz?
Donner ton soutient à Sanjay Patel pour le post de conseiller?
- Tatlım açıklaman gereken şeyler var.
Chérie, tu as quelques explications à donner.
Cep telefonunu alabilir miyim?
Pouvez vous me donner votre téléphone?
Balonu 45 derece açıyla patlatman lazım ki biraz havalansın.
Vous devez percer le ballon à un angle de 45 degrés pour lui donner de la hauteur!
Cabe, haftaya verebilecekken sana bir şey vermek için Şükran Günü'nde buraya geldi.
Elle est venue ici le jour de Thanksgiving vous donner quelque chose qu'elle aurait pu vous rendre la semaine prochaine.
Onlar kendi insanlı programlarını doğru düzgün işletene kadar... -... onlara şoförlük yapmak mı?
Donner des promenades à la NASA jusqu'à ce qu'ils obtiennent leur propre programme humain de nouveau?
Vücüdunun reddetmeyeceği bir kök hücre verecek akrabası olmadığı sürece mahkumunuz sabaha ölmüş olacak.
À moins qu'il n'ait un parent de sang disposé à donner des cellules souches que son corps ne rejettera pas, votre prisonnier sera mort d'ici demain matin.
Tek yapmam gereken kan vermek.
Je dois juste donner du sang.
kendisine hayalet musallat olduğuna yaşlı bir kadını ikna edebilmek için çok fazla zahmete girmemiş mi?
C'est se donner beaucoup de mal pour convaincre une veille femme qu'elle est hantée, non?
Aslında muhtemelen... gerçek katili yakalamak için yardım bile edebilirim.
Possible, bien que je pourrais... donner de l'aide pour... attraper le vrai meurtrier?
Arturo ve Bennett hikayenin tarafına asla bakmamalıydı.
Arturo et Bennett n'ont jamais eu à donner leur version de l'histoire.
Bu biraz delice olacak ama Mayfair'in, bana son bir kez yanıt bulmasını umuyordum.
Ça peut paraître un peu fou, mais... j'espérais... juste une dernière fois que Mayfair aurait une réponse à me donner.
Şimdi yapabileceğiniz en iyi şey bana Winter'ı vermek.
Le moins que vous puissiez faire c'est me donner Winter.
Aslında o gizli ve tatlış mekanımda Jane Doe tedavisini bu herife de uygulayabilirim.
J'ai un petit endroit hors des radars chez moi où je peux lui donner tout le traitement Jane Doe.
Bunu benim için Sheriff Roscoe'ya verir misin lütfen, tatlım?
Vous pouvez donner ça au Shérif Roscoe de ma part s'il vous plaît, poupée?
Sana bir kaç rehine daha yollayacağımı mı sanıyorsun, Marvin?
Je vais vous donner un ou deux otages de plus, Marvin?
Tamam, Marvin, galiba sana bir kameraman bir de muhabir yollayabilirim, olur mu?
Marvin, je pense que je peux vous donner un cameraman... et un journaliste, d'accord?
Senin için dileyeceğim her zaman istediğin bir şeyi Aladdin ile paylaştığın bir sırrı.
Je vais te donner quelque chose... quelque chose que tu as toujours voulu, quelque chose dont tu t'es confié auprès d'Aladdin.
FBI ve İç Güvenlik'in seçimlerden önce güvenliği sağlaması hâlâ mümkün.
Le FBI et la Sécurité intérieure peuvent encore donner leur feu vert.
Kongre Üyesi, burada yenisiniz, o yüzden size bir tavsiye vereyim.
Député, vous êtes nouveau, mais je vais vous donner un conseil.
Beni o kadar çok seviyorsun ki, bana bir tane verecek misin? Mm-hmm.
Tu m'aimes tellement que tu vas me donner ça?