Elegance translate French
488 parallel translation
Charlie, ne kadar da yakışıklısın!
Charlie, quelle elegance!
"Reklam yıldızı değilsin sonuçta."
D'ailleurs, vous n'êtes pas un modèle d'élégance non plus.
Ne hoş.
Quelle élégance!
Kırılman riskine rağmen tam bir Moskovalı kadar şık olduğunu söyleyeyim.
Sans vouloir vous vexer, vous avez l'élégance d'un vrai moscovite.
Ne aşk coşkusu, ne cazibe.
Je n'ai ni passion ni élégance dans ma vie.
Ne kadar şık olmuşsun, Egbert!
Quelle élégance, Egbert! Je ne vous reconnais pas!
İncelikle dans ediyor.
Il danse avec élégance.
En kibar halinle şöyle demiştin "Şampanya içmeliyiz."
Tu avais dit avec élégance : "Du champagne est indispensable."
Amanın, Bayan Julie, domuz avına çıkmak için mi giyindiniz? Beğeneceğini umuyorum.
Vous êtes d'une élégance!
Bunu kabul edecek kadar asilsin Sully.
Tu as l'élégance de l'admettre.
Daha iyi giyindiği yok, süslenip püsleniyor.
Même avec élégance
- Jilet gibi giyinmişsiniz Bay Henderson.
Quelle élégance, M. Henderson.
Lüks içinde, güzellik, zarafet içinde yaşamalısın.
Vous devriez vivre dans le luxe, la beauté et l'élégance.
Onların ince yanları bana pek çekici gelmiyor.
Leur élégance ne m'attire pas.
Her şeye rağmen ; temiz ve kullanışlıdır.
Propre, mais sans élégance.
Bu kadar aptal olmasaydın ne kadar şık giyindiğimin farkına varırdın.
Si tu n'étais pas si bornée, tu verrais l'élégance de ma tenue.
Ne zerafet!
Quelle élégance!
- Olabileceğin kadar zarif.
L'élégance même.
Jamie, takımın çok şık.
Tu as un beau costume. Quelle élégance!
Şıklığınız her gün daha da artıyor.
Votre élégance est toujours si raffinée.
- Çok hoş biri!
- Quelle élégance!
Güzel kalarak yaşlanmayı düşünüyorum. İşte, Matmazel.
Je veux vieillir avec élégance.
O halde hanedanlığın asilleri arasında sizi gerçekten kimin sevdiğini sorabilir miyim?
Tu es incapable de comprendre l'élégance des nobles.
Rahat ve kibar bir şekilde.
Confort et élégance.
Kim bilir, sana sorsak bu makyajlı yüzümüze, fosforlu konuşmalarımıza,.. ... pejmürde halimize bakıp daha gülünç olduğumuzu söylerdin.
Vous n'osez pas rire de notre fausse élégance, de nos fards, de nos accents étudiés.
Söyleyene bakın Asıl siz, Bay Marswell'in sirkine kültür getirdiniz.
Ca se voit. M. Nordley, vous avez apporté ici l'élégance.
Yıllar önce zarafet yarışması kazanmışa benziyor sanki.
On dirait qu'elle a gagné le Grand Prix d'Élégance, - il y a des années.
Bu cayışım şık olmadı, kabul ; ama insanüstü bir varlık yok karşında.
Ma retraite manque d'élégance, je ne suis pas un héros passionné.
Fairchild pırlanta gibi iyi bir şofördü..... baktığı sekiz otomobil gibi.
Fairchild était un brillant chauffeur d'une grande élégance, comme les huit voitures sous ses soins.
Balonun yıldızı. - Onun yeri hep orasıymış gibi.
Et quelle élégance, comme si elle était de la haute.
Sonra kalkıyorsun ve şu zavallı yaratığa özgürlüğünü veriyorsun kadının kalbinden kendini zarif şekilde özgürleştirdiğin gibi.
Tu l'entends "après", et tu te lèves pour libérer ce pauvre insecte pris au piège avec l'élégance que tu déploies à te libérer des cœurs.
Boylu poslu biri, oldukça zarif.
C'est un très bel homme, d'une élégance raffinée.
İşte. Kıyafetlerle ilgilenmeyen kadın için kıyafetler.
"De l'élégance pour celle qui s'en fiche"
Quality Kadını zarif, ince ve çok canlı olmalı.
Je veux de la grâce, de l'élégance et du pep.
Quality'deki tüm kızlar zarif, ince ve çok canlı.
La grâce, l'élégance, le pep, c'est courant.
Böyle konuşmanıza gerek yok, Albay.
Mais vous vous exprimez avec élégance, mon Colonel.
Utanacak kadar nezakete sahip olmana sevindim.
Vous avez l'élégance de rougir.
Hoş şeylerden söz edelim. Yatı görmelisiniz.
En parlant d'élégance, tu aurais dû voir le yacht.
Aile veya para züppesi değildi, ama o bir züppeydi, tamam.
Il n'avait pas le snobisme de la caste ou de la fortune... mais celui de la beauté et de l'élégance des objets...
Nazik sayılmazsın, ama ağırbaşlı gibisin.
Ce n'est pas de l'élégance... mais une dignité personnelle.
Son dogu gemisi ile sizleri, muhtesem adaya getirdim. Bölgenin en degerli hazinelerinden birine, getirdim ; bilim ve zerafet. iste burada..
Avec le dernier navire d'Orient, j'ai apporté à votre île splendide l'un des trésors les plus prisés de ces contrées où la science et l'élégance ne surpassent pas les vôtres.
Herkes böylesi bir sürprizin altından kalkamaz.
Tout le monde ne sait pas surprendre avec élégance!
Binici kıyafetli bir hanım konuğumu görünce, atçılıkta eski zarafet kalmadı diyorum kendi kendime.
Quand je vois les femmes en jodhpur je regrette l'élégance de nos amazones d'autrefois.
Kralına kendi işine bakmasını, ne kadar da nazik bir dille söylüyorsun.
Avec combien d'élégance tu dis à ton Roi de s'occuper de ses propres affaires.
" Fransa'da her Fransız vatandaş yutmuştur A'dan Z'ye Fransızcayı
" Le Français parle avec élégance
Burada altı ay kalacak... ve çiçekçideki bir hanımefendi gibi güzel konuşmayı öğreneceksin.
Vous allez vivre ici 6 mois, pour apprendre a parler avec élégance... comme une vendeuse.
Pek de şıkız hani!
Quelle élégance...!
Harika olmuşsun, baba. Çok şıksın.
Tu es d'une élégance, le père!
Ben, tam bir beyefendi gibi görünüyorsun.
Ben, quelle élégance.
Tavrınız ve zerafetiniz,... daha arabanızdan indiğinizde beni etkiledi.
L'attitude et l'élégance avec lesquelles... vous êtes descendu de carrosse m'ont ébloui.
Uzun zaman önce Kokonoe adında bir sosyete kızı vardı. Sebebini bilmiyorum. Pudralanmış ve en iyi elbisesini giymişti.
Autrefois, une courtisane nommée Kokonoe, poudrée et vêtue avec élégance, s'est poignardée dans cette pièce, je ne sais pour quelle raison.