Emet translate French
543 parallel translation
Bunun... bir önemi yok.
- Emet une charge si éclairé. Eau, impuretés, sels de sodium.
Büyük mavi gözlü tatlı bir kızla birlikteysem ve elektriklenme hissediyorsam farkında olsa da olmasa da sinyali gönderen odur.
Quand je suis avec une belle fille attirante avec de grands yeux bleus et que je sens des ondes qui parcourent mon corps, je suis certain que c'est elle qui les émet, qu'elle le sache ou non.
İlke seferine çıkan Titanik efendim.
Le Titanic. Il émet par Cap Race.
General, size iyi niyet göstererek bir emir gönderdi.
Le généralissime, dans sa bonté, émet l'ordre suivant :
Duyabiliriz ama konuşamayız.
- On en reçoit, on n'émet plus.
Beyin herşeye radyasyon gönderiyor.
C'est cette chose qui émet la radiation.
Peki ya diktatörün emirleri?
Les ordres qu'émet un dictateur?
Burada homer denen küçük güzel bir verici cihaz var.
Ce "Pigeon Voyageur" émet des top.
Doğada bulunmayan ve oldukça güçlü bir ışık veren endüstriyel bir lazere bakıyorsunuz.
Vous voyez là un laser industriel. ll émet un rayon lumineux qu'ignore la Nature.
Böyle iğrenç, can sıkıcı sesler çıkaran bir kadının... hiçbir yerde durmaya, hatta yaşamaya hakkı yoktur.
L'être qui émet des sons aussi atroces... n'a de place nulle part sur terre.
Kadın işaret veriyor.
Elle émet des signaux.
Güvenilir maliye bakanımız meşhur Mösyö Cambon piyasaya sahte banknot sürüp, enflasyonu yükselterek servetine servet katıyor.
Notre Ministre des Finances, Monsieur Cambon, émet de faux billets de banque, augmentant l'inflation, et détournant une véritable fortune.
Doğası benim için gizemini koruyan bu düzenekler ışın yayarlar ama şurası kesin ki bu ışınlar bir engele çarpıp yansıyarak tekrar küçük kafalarına döner ve onları uyarır.
... Ce mécanisme émet des rayons dont la nature m'échappe encore. ... mais une chose est absolument sûre Ces rayons entrent en contact avec n'importe quel obstacle sur leur chemin et rebondissent depuis l'obstacle jusqu'à leurs petites têtes et les préviennent.
Hâlâ altıncı uydumuzdan sinyal alıyoruz.
Surveyor 6 émet encore des signaux.
Parlak. Kör edici bir ışık yayıyor, eğer yeterince yakınsan, tabi.
Il émet une lumière aveuglante à proximité.
Terk edilmiş gemi olmalı, sinyal otomatikte kalmıştır.
Alors, c'est une épave qui émet un signal enregistré.
Bizim millerce öteden algıladığımız zaman kaymalarını meydana getiriyor.
Il émet les ondes de déplacements temporels que nous avons relevées.
Klingon gemisinde çok fazla radyasyon var.
Ce vaisseau klingon émet trop de radiations.
Giderken atık izi ve yüksek radyasyon bırakıyor.
Il laisse une traînée de débris et émet des rayons durs.
Bu obje çok dengesiz ışınlar yayıyor.
L'objet émet des rayons de nature hautement instable.
Sinyal alamıyorum.
Elle n'émet aucun signal.
Alıcı bozuk. Ama gönderme yapabiliriz.
Le récepteur est mort, mais on émet.
Ama ham halde, kokusuz, görünmez bir gaz çıkartır, zihnin işlevini geriletir ve duyguları ön plana çıkarır.
Mais à l'état brut, il émet un gaz invisible et inodore qui ralentit les fonctions cérébrales et intensifie les émotions.
- Zenit gazı mı?
- Le zénite émet un gaz?
Bunu kaldırmazsan yayın yapmaz.
Si tu n'allumes pas ça... ça n'émet pas.
Onun yanındayken yandığını hissedebiliyorum.
Elle émet une chaleur presque palpable.
Vücut, gözle görülemeyen bir tür enerji yayar.
Le corps émet une forme d'énergie invisible à l'œil humain.
Bütün canlı organizmalar bu enerjiyi yayar.
Tout organisme vivant émet cette énergie.
Merkezdeki şu biçimsiz nesnede... elektriksel aktivite saptıyoruz.
L'objet de forme irrégulière au somment du noyau émet une activité électrique considérable.
Bu karmaşık dönme hareketi onu iki kat daha büyük gösteriyor ve pullarının birbirine sürterek öfkeli bir hışırtı sesi çıkmasına yol açıyor.
Ce mouvement sinueux le fait paraître deux fois plus gros... et le frottement de ses écailles émet un bruit crissant.
Neden kendisi mesaj göndermiyor ki?
Pourquoi il n'émet pas lui-même?
Gün batımında son derece hüzünlü bir ses çıkarır.
Au coucher du soleil, elle émet une plainte.
Menzili pek geniş değil, ama belli bir uzaklıkta sinyal veriyor.
La portée est faible, mais ça émet un signal.
Bir elektron, enerjisi azalıp da daha düşük bir yörüngeye düştüğünde bu elektronun soğurduğu ışık dalgası etrafa saçılır.
Quand l'énergie d'un électron flotte, et qu'il descend à une orbite inférieure, l'onde lumineuse qu'il émet se disperse.
Bu evren hiçbir ışık türünü yaymayan yansıtmayan veya soğurmayan gizemli bir maddeden yapılmıştır.
elle est constituée d'une substance bizarre qui n'émet, ne reflète, ni n'absorbe aucun type de lumière.
Güneş birçok görünür ışık yollar. Hava bunlar için saydamdır.
Le Soleil en émet beaucoup, et l'air ne lui fait pas obstacle.
Ve, 1956 yılında Venüs, ilk defa bir radyo teleskopu tarafından incelenirken gezegenin sanki aşırı derecede sıcakmış gibi radyo dalgalarını soğurduğu keşfedildi.
Quand, en 1 956... Vénus est observée au télescope radio... on découvre qu'elle émet des ondes radio... comme si la température était extrêmement élevée.
Dalgalar yayan hareketli bir nesne düşünün.
Imaginez un objet animé qui émet des ondes.
Hareketli tren mükemmel dalgalar yayar aynı göldeki dalgalanma gibi.
Un train à l'arrêt émet des ondes sphériques... comme des ronds dans l'eau.
Çok uzaklardaki bu silik quasar bu aletler tarafından katrilyonlarca watt olarak algılanabiliyor.
Un quasar lointain émet une radiation si ténue... que lorsqu'elle est recueillie par ces télescopes... elle n'équivaut qu'à un million de milliardième de watt.
Işığı, şaşırtıcı bir düzenle fışkırtarak sanki göz kırpıyormuş gibi gözükür.
Elle émet un rayon de lumière... et semble clignoter avec une régularité étonnante.
Bunu kullan.
Il émet une impulsion de synchro. Sers-toi de ça.
Sinyal göndermezse bum.
S'il n'émet pas de signal... Jack?
Devasa endüstriyel medeniyetin çökmesinden 1000 yıl sonra, dünya paslı ve seramik artıkları ile kaplandı. Bu Kuraktopraklar'da ölümcül mantar ormanları zehirli buharını yayıyordu.
Mille ans après l'effondrement de la grande civilisation industrielle, sur la Terre, alors recouverte de rouille et de fragments de céramique, se répandit une forêt toxique appelée Fukaï, qui émet des vapeurs empoisonnées.
Güneş sana da titreşiyor gibi geliyor mu?
T'as pas l'impression que le Soleil émet des pulsations?
Sen ve Data aşağı ışınlanın. Güç kaynağını bulup, etkisiz hale getirin.
Avez-vous analysé les éclairs qu'il émet?
Molotof telsizimizi bozdu. Sinyal alıyoruz ama veremiyoruz.
Le Molotov a mis la radio H.S. On reçoit mais on n'émet plus!
Burası squawk 79-0-0 Haddonfield eyalet polisi, acil durumu hakkında konuşuyorum. Beni duyan var mı?
Ici Haddonfield 790 qui émet sur la fréquence d'urgence.
Nasıl? Yaşamı tüketen güçlü bir radyasyon mu yayıyor?
Est-ce qu'il émet de fortes radiations toxiques?
Komuta vericisinden bir acil durum sinyali alıyoruz.
Un de nos transpondeurs émet un signal d'urgence.
Bu insanların hiçbirisi yaşam sinyali yaymıyor.
Aucune de ces personnes n'émet de signe de vie.