English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ E ] / Ennui

Ennui translate French

1,822 parallel translation
Çoğunlukla can sıkıntısı. Aptal, kafasız, zeka özürlü bir şeytanın serpiştirdiği.
Surtout l'ennui, parsemé de mal bête, borné, idiot.
Gençtik, sıkılıyorduk.
C'était la jeunesse, l'ennui.
Amirim, kusura bakma ama bu ciddi bir sorun.
Chef, ce n'est pas un ennui de plus, ce qui est arrivé est très grave.
Problem yaratmak istemiyoruz.
On vous causera aucun ennui.
Aslında icra kurulu biraz sinirlenmeye başladı.
L'ennui c'est que les responsables commencent à être inquiets.
Defteri sıkıcı hayatlarından sıkılan aptal kızlar yazdı.
Ce livre a été écrit par une bande d'idiotes rongées par l'ennui.
"Ama evlilik bir sorundur."
"Mais que le mariage est l'ennui"
Kötü kadınlar rahasızlık verir, iyileriyse sıkıntı.
Les femmes diaboliques sont un souci, les angéliques engendrent l'ennui. C'est la seule différence.
Bayan Erlynne ne rahasızlık verir ne de sıkar.
Mme Erlynne n'est source ni de souci ni d'ennui.
Burası cehennem gibi. En azından sen varken biraz daha çekilir oluyordu.
Notre maison est un enfer et, toi, joyeux diable, tu lui dérobais un peu de son odeur d'ennui.
Başlarda sıkılmış olabilirim ama sonra aşırı duygusal oldum.
Ça aurait pu paraître de l'ennui au début, mais c'est devenu très profond.
Başını derde soktun değil mi?
Tu as un ennui, c'est ça?
- "Can sıkıntısına karşı Tanrılar'ın savaşı boşuna..."
"Contre l'ennui, les dieux eux-mêmes luttent en vain."
Sıkıntıdan geberiyorum.
Je meurs d'ennui.
Şu koca ömründe, onu tamir edebilirsin, ben sıkıntıdan ölmeden önce.
Tu es sûr que tu auras fini de réparer dans cette vie, avant que je ne meure d'ennui?
Zeki olmadığını anladığında, sıkıntıdan ölmek isteyeceksin.
Tu crèveras d'ennui dès que tu auras compris comment elle est.
Yönetmenini korumak maksadıyla kesilen bütün cezaları Lucas ödedi. Fakat başına aldığı bu iş onu bezdirdi ve onu hiç rahat bırakmadılar. Lucas, Yönetmenler Derneğinden atılmasına çok sinirlenmişti.
Je suis sûr qu'il est concentré et voit ce qu'il veut faire... et nous ne sommes que des acteurs essayant de rompre l'ennui... parce qu'on a passé toute la matinée dans le broyeur à ordures.
Neden yine sorun çıkarıyorsun?
Pourquoi causez-vous l'ennui encore?
Umarım bu herhangi bir sorun yaratmaz.
J'en ai la chair de poule! J'espère que cela ne créera pas d'ennui.
Zaten başım belada... işte o geliyor!
J'ai déjà assez d'ennui ici et... elle vient!
- Ne? Sorun mu var?
Y a-t-il un ennui?
- Sıkıntı aslında.
- En fait, c'est l'ennui.
Narkotik yasalarını çiğnemekten başım derde girmesin.
J'aurai pas d'ennui avec les stups pour avoir violé quelques lois?
Kip'in başı dertte falan değil, değil mi?
Kip n'a pas d'ennui, n'est-ce pas?
Benimle uğraşmak istemezsin.
Tu ne veux pas d'ennui avec moi.
Can sıkıntısından.
Par ennui.
Salının ne olduğundan bile emin değilim.
L'ennui c'est que la, tout de suite, me rappeler de quoi que ce soit sur ma vie me demande un effort surhumain! Et je ne suis pas vraiment sur de savoir ce que le mot jeudi signifie!
Kaybedilmiş işler için, depresyona girenleri için, ve senden çok sıkılanlar için.
Le saint patron des causes perdues, le saint patron de la déprime, le saint patron de... De l'ennui mortel.
Toplantıya gidiyorum... ölmemiş olsaydım ölmek için can atardım.
"Je vais à un meeting"... Je mourrais d'ennui si je n'étais pas déjà morte.
Bu kampın yönetimi midemi bulandırıyor... ve bundan çok sıkıldım.
La direction de ce camp me dégoûte, et je crève d'ennui.
Küçük planın işe yaramadı diye başın belada değil sanma.
Et ne penses pas que tu n'auras pas d'ennui juste parce que ton petit plan n'a pas fonctionné.
Belki sıkıcı olabilir ama asla bir erkek tarafından önemsenemez olamaz.
L'ennui, soit. Mais jamais un garçon ne t'a ignorée.
Baba, tam bir problemsin.
T'es un faiseur d'ennui.
Ama bir işe yaramıyor çünkü hiçbiri sen değilsin.
L'ennui, c'est que la plus belle de toutes est ici!
Millet, bakın.
Je ne veux pas d'ennui.
Sadece çok sıkıldığımda çağrışan şeylerin aynısını.
Ca m'évoque seulement un profond ennui.
Yumurtalıkların ve sıkıntım arasında bir anda.
Entre tes ovaires et mon ennui.
Kimsenin başını derde sokmak istemem ama o çizgiyi aşmıştı.
Je ne veux aucun ennui pour personne mais... Voyez-vous... Ca n'a pas été fait selon les règles.
Açlığın, seksin, can sıkıntısının. Öyle bir halde olması gerçekten de güzel.
Ni la faim, ni le sexe, ni l'ennui, et c'est tellement beau d'être dans cet état.
Bu berbat bir şey.
C'est à mourir d'ennui.
- Dışarıda bir şey olmuyor. Ama içeride, kadın büyük sıkıntı ve keyifler yaşıyor.
À l'extérieur, il ne se passe rien, mais à l'intérieur, elle passe de l'ennui à l'exaltation.
Çalışıyormuş.
Je croyais que votre but dans la vie était d'éviter l'ennui.
AmcüfiS yaparsın ki bazılarımız can slkırntısı ve....... bunalımla baş etmek için babadan kalma reçetesiz yollara baş vuruyor.
Certaines d'entre nous soignent leur ennui et leur dépression à l'ancienne mode, sans se bourrer de médicaments. - Ça c'est envoyé, Evelyn.
Sıkıcı işler işte.
- Plutôt l'ennui mortel.
Can sıkıntısı.
L'ennui.
Hiç bir şey yapma canları sıkılsın.
Fais-les crever d'ennui.
Bilirsin, sadece sıkıldığım zaman. - Ralph, çabuk gel!
Contre l'ennui.
Sıkıntıdan öldürüyor beni.
Ce gars me fait mourir d'ennui.
Seni boşboğaz yapar.
La drogue est d'un ennui mortel.
- Neler oluyor? - Yok bir şey.
- Un ennui?
- Sorun da bu ya zaten.
C'est ça l'ennui.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]