Ense translate French
129 parallel translation
"Ense tranşını görmek" İstediğim tam da böyle şeyler.
Mettez les bouts. - C'est exactement ce que je veux!
- "Ense tranşını görmek" örneğin.
- "Mettez les bouts" par exemple. - C'est fascinant!
Diyorsun ki ; Küçük ense, uzun ense, büyük ense, Connecticut.
Mais pourquoi que vous me causez du Connecticut?
Ense yapıp kurtarılmayı beklemenin faydası yok.
C'est une affaire qui marche, ce qui ne veut pas dire que nous devons nous relâcher si nous voulons être retrouvés.
Senin şu ense tıraşına da bayılıyorum.
Je suis folle de votre nuque.
Bu ense vuruşuydu, aynasız. Kesinlikle kural dışı.
C'était le coup du lapin, flicard, et c'est strictement interdit.
Nerede olduğumu sanıyorsun, ense yaptığımı mı?
Et mon discours!
Eşyaları henüz dışarı çıkarmadınız mı? Kusura bakma, aceleniz olduğunu bilmiyordum! - Oturmuş ense yapıyorduk!
Le matin du mariage se leva enfin.
- Görmüyor musun, havuzda ense yapıyorum.
Je pars à la dérive dans la piscine.
Çünkü ense yapmak çok hoşuma gidiyor.
Se laisser dériver est agréable.
Tamam çok çalışmış, hem de başarılı olmuş bir gencin, bir müddet dinlenmesi, eğlenmesi, ense yapması kafayı çekmesi elbette normaldir.
C'est très bien, pour un jeune homme qui a très bien travaillé, de se payer un peu de repos et de bon temps. De flâner, boire un peu, et tout.
Ense ve yanlardan kısaltıverin.
- Courts derrière et sur les côtés.
La Fontaine'in geyiği Tom Jones'a toslarsa lokomotif kafamız olmalı, yemek vagonu yemek borumuz kondüktör vagonu sol akciğerimiz, sürü vagonu inciğimiz birinci mevki kompartımanı ense derimiz hemzemin geçit de Simon adında bir elektrikli geyik. Berraklık inanılmaz.
Si l'élan de La Fontaine peut éconduire Tom Jones, la locomotive est notre tête, le wagon-restaurant, l'œsophage, le fourgon, le poumon gauche, la première classe, la peau du cou, et le passage à niveau un élan appelé Simon.
Butun gun ense yap, sevis.
Faire seulement l'amour.
Sonra, hayvanın burnuna bakmayı sürdürerek kılıcı ense altındaki bölgeye saplarız.
Sans quitter des yeux le collier, on y plonge l'épée sans oublier la "croix".
Siz iki primadonna ise bütün gün burada ense yapıp radyo dinliyor... kendi evinizi kesip biçiyorsunuz.
Vous, les prime donne, vous restez assis là à écouter la radio et à scier votre propre maison.
Detroit'e 1. sınıfta gidelim ve birkaç hafta ense yapalım.
On va à Detroit, et on se fait oublier quelques semaines.
Seni adi hergele, sen güneş altında ense yapmaya giderken... beni İrlanda'ya gönderiyorsun.
Quel démerdard! Tu m'expédies en Irlande et toi tu t'offres des vacances au soleil.
Kim başlattı, kalın ense?
Eh, holà! Qui a commencé, cou de thon?
Yine de ense tıraşlarına bir bakabiliriz!
On peut encore lui régler son compte.
Neden ense kıllarım birden dikildiler?
Pourquoi j'ai les cheveux qui se dressent déjà sur la tête?
- Hadi, yürü de ense tıraşını görelim.
- Certainement, casse-toi, sac de merde.
Ben bakmak için kalkacağım. Bir kürek ense köküme inecek. Ve altınım gidecek.
Je me lève pour voir, je me prends un coup de pelle sur le crâne et mon or disparaît.
- Buna el-ense denir.
- ca s'appelle la cravate.
Şu çocukların ense traşlarını alalım!
Rasons-leur la tête!
Ense kökümdeki saçları yoluyordu.
Il m'arrachait les cheveux.
- Ense yanmamış.
- Le cou n'est pas brûlé.
Ense arkasına sokulur onları öldürmemizin tek yoludur.
Utilisée pour percer la nuque. C'est le seul moyen de les tuer.
3 yıl boyunca Kudüs'te lanet kıçının peşinde dolaştım, hiç ense yaptım mı?
Je l'ai suivi pendant 3 ans tout autour de Jérusalem, sans baiser!
İkinci kelime : ense.
De l'autre, "cul".
Ense için olumlu birşey düşünemiyorum.
Pour cul, j'ai pas encore trouvé.
Bu olayda da ense darbe almış.
Ici encore, la plaie du cou est cautérisée.
Bu, Havari Aziz James'in ilk İspanyol hıristiyanlarına yol gösterdiği öğretileri temel alıyor değil mi?
Est -! I basé sur Ies ense! gnements de I " apôtre St.
Ense kökünüzdeki düğümü açmaya çalışıyorum.
Je vais dénouer votre nuque. Détendez-vous.
.. Oh güzel ense.. Bayılırım..
Oh, jolie nuque!
.. Ah aah.. Ne ense!
- Oh lui, quelle nuque!
- Ne ense! - Ne yazık!
- Quel dommage!
Benim sevdiğim erkek ince, orta yaşIı, ve kumraldır kısa düz ense tıraşı olmalı ve arka mahalle aksanlı olmalı "Taksi param yoksa n'olmuş yani..." ... "umurumda bile değil" demeli.
Le genre d'hommes que j'aime est mince, la quarantaine, bronzé avec une coupe en brosse et un accent du Sud... et il dit : "C'est pas grave"... quand je n'ai pas tout l'argent pour la course.
Herifin tekinin kafasını ta ense kökünden uçurduğunuzu gördüm.
Je vous ai vu faire sauter la tête d'un de ces fumiers bien loin de son cou.
NCIS'in ense yapmayı kesmesinin vakti geldi.
Il est temps que le NCIS reprenne le témoin.
- Ense yapacağız.
- Ce qu'on fait là.
- Ense numarası!
- Sur le cou!
Ense kökünden indireceğim onları!
Je vais leur en loger une dans leur nuque.
Sırtından değil, daha ense kökünden.
OK. Pas par derrière, par la nuque.
Tabii ki, burun-damağın kendisi, ense kemiğinin yüzeyinde çaprazlandıktan sonra, arka septalin dallarını sonlandırır.
Bien entendu ces artères passent d'abord derrière l'os sphénoïde
Bekle biraz. Ense traşını görmeden bir şey var.
Attends, j'ai oublié de te dire un truc.
Ense tranşını görelim.
Sortez.
Hepsi tek bir ense halinde olsaydı, kesip atardım kökünden!
Par Jupiter!
Ense.
Le cou.
Fakir Güneyli, kırmızı ense, karavan parkında yaşayan kimse.
Sudiste blanc pauvre, modeste fermier du Sud, résident d'un mobile home.
.. Ense uzmanıyım da..
J'aime beaucoup.