Erik translate French
1,735 parallel translation
Erik vuruldu dediler. O cesedi görünce- -
Quand ils ont dit qu'Erik avait été tué et quand j'ai vu le corps...
Erik'le konuşabilir miyim?
Est-ce que je peux parler à Erik?
Erik bir süre ayrı yaşamayı denemek istedi.
Erik a voulu une période de séparation.
Evlenmeden hemen önce Erik nişanımızı bozdu.
Juste avant notre mariage, Erik, il... Il a rompu pour quelques semaines.
Erik, kızının öz babası değil mi?
Erik n'est pas le père biologique de votre fille?
Erik sette çok gerekli değildi.
Eric n'était pas souvent sur le plateau.
Siparişleri getiren delikanlı Erik Estrada'ya benziyordu.
Des coups méga vite faits. Genre, je commandais le petit-déjeuner et je couchais avec le livreur.
Noel günü geldiğinde salonumun çam ormanına benzediğini söylememe gerek yok herhâlde.
À part dans ce bouge mexicain. Ils avaient ce jeune livreur qui ressemblait à Erik Estrada.
Böyle bir konuda karar vermek, Erik'i de ilgilendiriyor.
- Serena. Mais je pense qu'une telle décision inclut également Eric.
Şeftali, kiraz, erik ve kayısı. Şu anda bunu yapamam.
Je n'ai pas le temps de jouer à ça.
Ben Salin.
Erik Salin.
Medya patronu Eric Glogauer'in ölümünü bildiren bir son dakika haberi var.
Dernière nouvelle : on apprend la mort, apparemment soudaine, du magnat des médias, Erik Glogauer.
Eric Glogauer, uydu televizyon istasyonları, gazeteler ve internet sitelerinin sahibi.
Erik Glogauer. Propriétaire de chaînes de télé, journaux, sites Internet.
Eric Glogauer, Yalta'nın kıdemli üyelerinden biriydi.
Erik Glogauer était un membre éminent de Yalta.
Liam tesadüfen bir şey buldu, bir sır ve onu Eric Glogauer'a verdi veya sattı.
Liam est tombé sur quelque chose, un secret, il le refile, ou le vend, à Erik Glogauer.
Bir erik...
Une prune.
Kahretsin Bamble, kadın olgun bir erik,... sizin koparmanız için Bayım.
Bon sang, Bumble, une prune bien mûre que voilà, et c'est toi pour la cueillette, mon vieux.
Erik gibi Amerikalılarla tanıştıktan sonra buna inanmak hiç de zor değil.
Pas difficile à croire quand on voit des compatriotes comme Erik.
Olimpia Washington'dan Erik Turnbow, Londra'daki Abbey sokağı yaya geçidini görebilmek için para biriktirdi.
Erik Turnbow, d'Olympia, Washington, a économisé toute sa vie pour aller voir le passage clouté d'Abbey Road.
Ama Beatles gibi yolun karşısına geçmek Eric için yeterli değildi.
Erik ne voulait pas juste traverser la rue comme les Beatles.
İşte Eric Abbey sokağında karşıya geçmeye hazırlanıyor.
Erik va traverser Abbey Road sur les mains.
İngiliz hastanesi kaldığı süre için Erik'ten hiçbir ücret almadı.
L'hôpital anglais n'a rien fait payer à Erik pour son séjour.
Hey Erik, solla mı indirdi, sağla mı?
C'était une gauche ou une droite?
Erik?
Erik?
Biz ayrıldık Erik. Tamam?
On est séparés, tu vois?
Ben spikeriniz Erik Kernan.
Ici, Erik "la bête" Kernan.
Ben Denver Times'dan Erik Kernan.
Je suis Erik Kernan du Denver Times.
Ben gidip o listeyi yapayım. Evet, bir de o yazıya ihtiyacım var, golfla ilgili daha fazla yazı topla. - Hey, Erik.
Oui, et il me faut plus de commentaires sur le golf.
Ben spikeriniz Erik Kernan.
Ici, Erik "la bête" Kernan au micro.
Ben spikeriniz Erik Kernan.
Ici, Erik "la bête" Kiernan.
Erik Kernan, Denver Times.
Kernan, Denver Times.
Merhaba Erik. Bu senin için.
Erik, j'ai quelque chose.
Merhaba, ben Denver Times'dan Erik Kernan.
Erik Kernan, du Denver Times.
- Erik Kernan?
Erik Kernan?
- Erik, Merhaba, Bing Whitley.
Bonjour, Bing Whitley.
- Erik Kernan. Voaa.
"Erik Kernan", cool.
Pulitzer'e emin adımlarla yürüyorsun Erik.
Le Pulitzer est au bout.
Erik, seni Showtime Boks'ta denemek istiyoruz.
On te propose un essai.
Haberdeki duygusallık elle tutulacak gibiydi Erik.
La vente de cette histoire explose.
Beni çok iyi gösterdin Erik. Bu doğru, teşekkür ederim.
Tu m'as fait honneur, merci.
Bak Erik, seni bir yere getirecek olan da bu tür bir şeydi.
Ce papier va t'ouvrir des portes.
- Mükemmel bir haberdi, Erik.
Formidable, ton papier.
Erik Kernan mı?
Erik Kernan?
"Şampiyon'un Dirilişi!" Erik Kernan haberi.
"Le Champ Ressuscité"!
Bak Erik, bu bir yalandı.
Erik, c'est un mensonge.
Erik, bana hep inandın, değil mi?
Et toi, Erik, t'as toujours cru en moi, non?
- Erik?
Erik?
Denver Times'dan Erik Kernan.
Erik Kernan.
- Erik, haberin çok iyiydi!
Erik, super boulot.
Telefonuna bak Erik.
Réponds, Erik.
Erik Kernan.
- Erik Kernan.