Etranger translate French
6,646 parallel translation
Duyduguma gore canlari kimle isterse onunla yatiyorlarmis ve baglilik duygusu onlara tamamen tuhaf geliyormus.
On dit qu'ils font l'amour avec la personne de leur choix, et que le principe de fidélité leur est totalement étranger.
Bize yabancı kalma.
Ne deviens pas un étranger.
Bugün başka yabancıların yatağı görmesine izin vermeyeceğim.
On ne laisse plus d'étranger monter voir le lit aujourd'hui.
O senin için yabancı sayılır.
Il est comme un étranger.
Patlayıcı madde yok, yabancı madde yok.
Pas d'explosif, pas de corps étranger.
Şangay'da doğmuş, yurt dışında büyümüş kısa süre önce Amerika'ya göçmen olarak gelmiş.
Voici Kelly Lin. Née à Shanghai, enfance à l'étranger, a récemment émigré aux États-Unis.
Hong Kong'da birkaç sene geçirdim, uluslararası eğitim.
J'ai d'abord vécu à Hong Kong. J'ai étudié à l'étranger.
Lübnan'daki yaşlı kadın mı? O kadın yabancılar ofisinin bir sekreteriydi.
Elle était secrétaire dans leur bureau à l'étranger.
Tamamen yabancı birine güzel görünmek hazırlanıyorum.
Je me fait belle pour aller voir un parfait étranger.
O yabancının bacağına sarılmış kızına bakıyordum. Çocuklarının tanıştığı, yatağına girip çıkmış nice yabancılardan biri.
Je regardais votre fille agrippée à la jambe de cet étranger... un étranger parmi d'autres qui ont rencontré vos enfants au cours de leurs allers et venus dans votre lit.
Neden burada orta batının lider doğurganlık uzmanıyla konuşurken Kansas City'deki bir yabancıyı göreyim ki?
Pourquoi irais-je voir un étranger à Kansas City alors que je suis là, à parler au plus grand expert en fertilité du MidWest?
Benden bir yabancıyla, bir adamla oturup sana anlattıklarımı anlatmamı bekleyemezsin.
Vous n'espérez pas que j'aille m'asseoir chez un étranger - - un - - un homme, en plus - - et que je lui dise les choses que je vous ai dites.
Benden bir yabancıyla, bir adamla oturmamı bekleyemezsin.
Vous ne pouvez pas me demander de m'asseoir avec un étranger, un... un homme.
Yabancı uyruklu olan Bertram Gilfoyle, Kanada vatandaşı.
Bertram Gilfoyle est le citoyen étranger du Canada.
Politika, sıradan insanlara elektrik verir. Ama sıradan insanların evinde her gün elektrik olmuyor. Televizyon yok, ışık yok, su yok, ama yabancılar bütün gün, televizyon, ışık, su var...
Cette politique donne du courant électrique à l'homme du commun... mais la maison de l'homme du commun n'a pas de courant tous les jours... pas de télé, pas de néon, pas d'eau... mais à l'étranger, ils ont du courant tout le temps.
Tanıdığın bir adamın yanında. Bir yabancı.
Il est avec un homme que tu connais, un étranger.
Duyduğuma göre canları kimle isterse onunla yatıyorlarmış ve bağlılık duygusu onlara tamamen tuhaf geliyormuş.
J'ai appris qu'ils faisaient l'amour avec la personne de leur choix, et que le principe de fidélité leur est totalement étranger.
Yabancı olmak kötü.
Être étranger...
Bu yüzden kafanızı karıştırmadan izah etmek için elimden geleni yapacağım.
Ça doit vous sembler incroyablement étranger, donc je ferai de mon mieux pour expliquer sans vous ennuyer.
Ailesi ölmüştü. Yabancı topraklarda olan bir yetimdi onunla bir şey yapmak istemeyen amcasıyla gelmişti buraya.
C'était un orphelin dans un pays étranger, expedié ici par un oncle qui ne voulait rien avoir à faire avec lui.
Tamamen yabancı birinin beni Malibu sahilindeki evinde sonsuza kadar yaşamama izin vereceğine gerçekten inandığımı mı sanıyorsun?
Tu penses que je crois vraiment qu'un étranger m'aurait laissé vivre dans sa maison sur la plage de Malibu pour toujours?
Yönetim onu beğenirse yurtdışına gönderilebilir.
Si la direction est contente, il ira à l'étranger.
Söyledikleri tercüme ediliyor. - Yabancı mı?
- Un étranger?
Neden tanımadığın birisiymiş gibi davrandın?
Pourquoi as tu dit qu'il était juste un étranger anonyme?
Devredilmez bilet alıyorsunuz. Hem de bir yabancıdan.
Vous achetez des tickets non-transferables auprès d'un étranger.
Benim, babamın belediye avukatı olması ile ilgili aklımda kalan tek şey hiçbir zaman faturalarımızı ödeyecek kadar paramızın olmaması.
Aux yeux d'Ibrahim elles étaient impures. Jenna a pleuré. Elle m'a dit qu'elle avait peur d'aller dans un pays étranger où elle ne connaissait personne.
Ben, tüm halk, Alain Mersault'un kaybolduğu gece yurt dışında olduğunu biliyoruz.
De toutes les personnes, je sais que vous étiez à l'étranger la nuit où Alain Mersault était perdu.
Buraya gelen ya da korktuğu birilerinden bahsetti mi?
Était-elle effrayée par quelqu'un, un étranger?
O, yabancı bir tüccarın oğlunun ulaşamayacağı kadar uzak.
Le fils d'un marchand étranger n'est pas digne d'elle.
Ecnebiyi çağırıyorlar.
La présence de l'étranger est exigée.
Tanrım. Hiç tanımadığım birinin önünde konuştuklarıma bak.
Bon sang, regardez moi déblatérer tout ça devant un parfait étranger.
Kimin baskısı burada daha fazlaysa... yabancı tüccarlar onunla iş yapacaklardır.
Le commerce étranger se déroulera normalement.
Kim denizaşırı çalışmaya cesaret edebilir ki?
Qui oserait s'inscrire pour travailler à l'étranger, maintenant.
Denizaşırı çalışacak adamlar arıyorlar, iskele işçilerini kullanmaya gerek yok
Il y en a qui sont prêts à se vendre pour l'étranger, nul besoin d'utiliser nos dockers.
Vücuda yabancı.
C'est un corps étranger.
Tümörün yabancı bir materyal olduğunu ve bilinmeyen bir nedenden dolayı yerleştirildiğini biliyoruz.
Nous savons que la tumeur est un matériel étranger qui a été implanté pour une raison inconnue.
Dışarıdan kimsenin kasaya girmesine izin verilmez.
Aucun étranger est jamais entrer dans les voûtes.
Bir yabancının sözüne güvenerek risk aldığınızı düşünüyorsun ama ben sana güvenerek daha büyük bir risk alıyorum.
Tu penses que tu prends un risque en croyant les mots d'un étranger.
Gerekeni biliyoruz. Bilinmeyen bir kaçırmaysa Gabby'yi canlı getirmek için 24 saatten az vaktimiz var demektir.
Si c'est un enlèvement par un étranger, on a 24 heures pour ramener Gabby vivante.
- Yabancı biriyle?
Un étranger?
Şimdiye dek başlıca alt edilen evlât edinenlerin sorunu denizaşırı ülkelerden gelen çocuklar.
Jusqu'à maintenant, c'était généralement des parents adoptifs dépassés d'enfants à problème à l'étranger.
Savaştayken yeterince çatışmaya girmedin mi?
Vous n'avez pas eu assez de coups de feu à l'étranger?
Thomas'la tanışmadan önce yabancı biriyle nişanlanma konusundan emin değildim.
Avant de rencontrer Thomas, Je n'étais pas sûr à l'idée de me marier avec un étranger.
Çocuk dün gece evde bir yabancı gördüğünü söylüyor kendine Peter diyen bir yabancı.
L'enfant a dit qu'il y avait un étranger dans la maison ce soir-là, qui disait s'appeler Peter.
Yurtdışında Red Cross gibi ilgilendiğim... farklı yardım kuruluşları için... bana kredi veriyorlar.
Ils me donnent des crédits pour les nombreux programmes communautaires dans lesquels je suis impliquée, tout comme pour mon travail à l'étranger avec la Croix Rouge.
Ancak itiraf etmeliyim ki kadınların ve erkeklerin bu arkadaşlık halleri benim zamanımda pek yaşanmazdı.
Mais je dois admettre que ce concept d'hommes et de femmes devenant amis me semblait légèrement étranger à mon époque.
Sayılamayacak kadar çok yardımımın dokunduğu bir takım yine de hiçbir zaman onlardan biri olamayacağım.
C'est une fraternité, et malgré mes multiples contributions, je resterai toujours un étranger.
Deniaşırı ülkede birkaç ay kaldınız ve saatiniz hâlâ üçüncü dünya ülkesini gösteriyor.
Quelques mois à l'étranger et vous êtes à l'heure du tiers monde.
Deniz aşırı yerlere gittiğinden beri beni aramadı.
Elle ne m'a pas appelé depuis qu'elle est partie à l'étranger.
Yabancı çocukla dalga geçin.
Moquez-vous de l'étranger.
Yarayı kuruttum, yabancı maddeyi çıkardım ölü dokuyu kestim ve antibiyotik doldurdum.
J'ai nettoyé la plaie, ôté le corps étranger, coupé les tissus nécrosés et lui ai donné des antibios.