Extraordinaire translate French
3,905 parallel translation
Olağanüstü.
Elle est extraordinaire.
"Olağanüstü genel toplantı" mı?
"Assemblée générale extraordinaire"?
Senin şirketi toparlamak için gösterdiğin çabayı hepimiz takdir ediyoruz ama söylemeliyim ki elinizde kalan tek değerli şey, bina.
Tout le monde apprécie l'effort que vous avez fait pour entrer dans ses chaussures, mais je dois le dire, le seul atout extraordinaire qu'il reste est le bâtiment.
Bu harikaydı!
C'était extraordinaire!
Sıradışı bir kadındı.
C'était une femme extraordinaire.
Pekala, sen harika bir annesin...
Bon, laisse moi juste te dire que tu es une mère extraordinaire.
- Hayır.
Non. Mais nous... nous avons utilisé d'extraordinaire messures, mais son coeur n'a pas pu le toléré il perdait beaucoup de sang. Euh, non, non.
Sen çok şaşırtıcı birisin.
Tu es une femme extraordinaire.
Onu bu kadar özel kılan ne?
Elle fait quoi d'extraordinaire?
Ben seni sıradışı biri olman için yetiştirdim.
Je t'ai élevée pour être une personne extraordinaire.
O muhteşem bir kadındı.
C'était une femme extraordinaire.
Hayatında hiç böyle bir ihtişam yok.
Rien d'extraordinaire dans sa vie, à ce niveau-là.
İnanılmaz bir şeydi.
C'était extraordinaire.
Sıra dışı bir şey görmek istiyorsan benimle gel.
Si tu veux voir une chose extraordinaire, viens avec moi.
Bu düğünü mükemmel yapacaksın.
Tu vas faire cet cérémonie extraordinaire.
Süper yapıyorsun ama. Harbiden.
Tu le fais de manière extraordinaire, vraiment.
Tabii, sen sıra dışısın çünkü.
Ouais, vous êtes extraordinaire.
Ama ben bildiğim atıklardan değilim.
Mais je suis une merde extraordinaire.
Yani gerçekten Bu kadının birisini öldürürken duyduğu haz Akıllara durgunluk verici
Je veux dire, vraiment, toute la satisfaction que cette femme a pour le meurtre est extraordinaire.
Senin eserin olağanüstü.
200 ) } Votre travail est extraordinaire.
Olağandışıydı!
Extraordinaire!
- Bakın, oğlunuzla ilgili inanılmaz bir şeylerin döndüğünü inkâr etmiyorum...
D'accord, il est extraordinaire...
Başına bir şey gelmiş olsaydı bu harika çocuğun varlığını bilmeyecektim.
Je ne saurais pas que j'ai un fils extraordinaire.
Artık olağanüstü cömertliğinden bahsetmene izin vermiyorum.
T'as plus le droit de faire allusion à ta générosité extraordinaire.
Abartılacak bir şey değil.
Ca n'a rien d'extraordinaire...
Aslında, harika ötesi bir şey.
Et franchement, c'est assez extraordinaire.
İnanılmazdı.
Oh, extraordinaire travail!
Kendisi sıra dışı görünsün diye etrafındaki herkesin sıradan olmasını istiyor.
Elle veut que tout le monde autour d'elle soit ordinaire mais elle peut être extraordinaire
Muazzam bir tatları var.
Ça a un goût extraordinaire.
Bu savaş, insanoğlunun olağanüstü basitliği çerçevesinde günlük dersler sunuyor.
Cette guerre apporte son lot de leçons quotidienne. dans l'extraordinaire simplicité de l'anatomie humaine.
Karısı Julie ile çok güzel bir ilişkileri vardı.
Lui et sa femme, Julie, avaient une relation extraordinaire.
Yargısız infaz! * Yargısız infaz!
Extradition extraordinaire!
Şoku ver çaylak.
Extradition extraordinaire! Allume-le, le nouveau.
Bağırmayı kesmelisin. Birincisi kimsenin umrunda değil.
Tu dois cesser de crier "extradition extraordinaire".
Aslında hayret verici her şeyin bu şekilde sonlanması, sence de öyle değil mi?
C'est extraordinaire... La façon dont tout a fonctionné, tu te penses pas?
İnanılmazsın, şefkatli, büyük kalbi olan birisin. Kim tutkulu bir şey yapsa, sende yapıyorsun.
Tu es un mec extraordinaire, tendre, avec un grand cœur qui est passionné à propos de tout ce qu'il fait.
Ben sonunda önemli bir yere geldim diye hemen beni öldürme ihtiyacı mı hissettin?
C'est comme si, j'obtiens finalement une vie extraordinaire, et donc tu as besoin de me supprimer?
Burada gördüğümüz onca şeyin içinde belki de en inanılmaz sensin.
De tout ce qu'on a pu observer ici, tu es la plus extraordinaire.
Olağanüstü, Kent.
Extraordinaire, Kent!
Harika haber.
Extraordinaire nouvelle.
Anladın mı? O sıradışı sevgiyi görüyorum.
Je vois un amour extraordinaire.
Güneş ışınları güçlendiğinde ve akıntılar yüzeye çıktığında olağanüstü bir doğal olay meydana gelir.
Lorsque le soleil est fort et que les courants remontent à la surface, il se produit un phénomène extraordinaire,
Karanın yüzeyi ile temas ettiği noktada, inanılmaz bir şey olur.
Au contact de ces terres émergées, il s'est produit une chose extraordinaire :
Yılda bir kez ve her seferinde aynı zamanda, bahar dolunayında inanılmaz bir olay gerçekleşir.
Une fois par an, exactement à la même heure, à la pleine lune de printemps, il se produit un événement extraordinaire.
Burada türler daha yavaş yaşar ve yaşlanır. Bazen 150 yaşına kadar yaşarlar. Bunun sebebi okyanus dibindeki, 4000 metre derinliğin oluşturduğu yüksek basınçtır.
Ici, les espèces vivent plus lentement, jusqu'à 150 ans parfois, du fait de l'extraordinaire pression qui règne à - 4000 mètres, dans le fond de l'océan.
Olağanüstü akrobat, Bayan Fleck.
Mlle Fleck, funambule extraordinaire.
Sıra dışı, şok edici bir şey yapman lazım.
Tu dois faire quelque chose d'extraordinaire, - Quelque chose de surprenant. - Humm.
Ne sıra dışı ama, değil mi?
C'est pas extraordinaire ça?
Rachel, rahatlıkla söyleyebiliriz ki, aradığımız kişi müthiş hızlanmış bir metabolizması olan bir Alfa yani kısacası bedeni gerçek anlamda kendi kendisini yiyor olmalı.
Rachel, il est sûr de dire, que l'on recherche un Alpha avec un extraordinaire métabolisme accéléré, ce qui signifie que son corps peut littéralement se manger lui-même.
Acayip bir adamdı.
Il était extraordinaire.
Çok bir özelliği yoktu.
Rien d'extraordinaire.