English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ F ] / Famine

Famine translate French

611 parallel translation
Neden insanlığa savaş, kıtlık, veba ile acı çektiriyorsun! "
Pourquoi infliges-tu à l'humanité le fleau de la guerre, de la peste et de la famine
Hepimizi açlıktan korumak için bir şeyler yapılmalı.
Il faut faire quelque chose pour nous sauver de la famine.
Kıtlık, açlık hatta yolda katledilmek bile onları durduramadı.
La famine, la faim, les massacres n'ont pu les arrêter.
Hayatta olanlarımız için, hayata yeni bir başlangıç yapanlarımız için,
A vous qui avez survécu à la famine et aux sièges des envahisseurs, A vous qui avez reçu un nouveau départ dans la vie,
Ama eyaletimde kıtlık var ve mahkumlarımı doyuracak pirincim de yok.
Mais la famine sévit dans la province. Je n'ai plus de riz pour nourrir mes prisonniers.
Tara, ayakta kaldı ve yenilginin cehennemi ve açlığını yaşadı...
Tara avait survécu... pour affronter l'enfer et la famine de la défaite.
Kıtlık yüzünden, açlık ırkçılık yüzünden politik baskılar yüzünden ve bazıları da... bizin gibi inançları yüzünden Avrupa'daki evini terk edip buraya gelen,... kimisi yeni... kimisi 80 yıldır burada olan... yüzlerce insan var.
Elles ont été fondées, récemment ou il y a 80 ans, par des gens qui ont quitté l'Europe poussés par la disette, par la famine, victimes de persécutions raciales ou d'autres comme nous, de leur foi.
Kıtlık kuzeyde ve güneyde hüküm sürüyordu... Teksas'ın uçsuz bucaksız topraklarında sayısız büyükbaş hayvan olmasına rağmen... hepsi ölmüştü.
La famine frappa le nord et le sud... et bien qu'une infinité de bœufs sillonnaient les vastes ranches du Texas, les bêtes périssaient...
Bu dönemde sefalet acı ve kıtlık kol geziyor bizler refah içindeyiz üzerimize düşen görevi yapmalı her nerede mümkünse, zor durumda olanlara yardımcı olmalıyız.
A une époque pleine de misère et de famine, en tenant compte de nos moyens, il est de notre devoir d'aider et d'alléger les souffrances là où on peut.
Açlıktan guruldamadı mı?
Vous l'avez déjà entendu crier famine?
Ne kıtlık, ne de bir salgın. Ne Hitler'in bombaları, ne de bir ordunun istilası.
Pas la famine, ni la peste, ni les bombes, ni l'invasion!
Haydutlardan daha kötüsü, veba, açlık, yangın ya da savaş.
C'est plus terrible que les bandits, la peste, Ia famine, un incendie ou la guerre.
Eline gazeteyi alırsın, 84 ya da 284 kişi hakkında bir şeyler okursun. Ya da kıtlık çeken bir milyon kişi hakkında.
Tu lis dans le journal l'histoire de 84 hommes ou 284, ou un million, comme pour cette famine en Chine.
Büyük ve korkutucu Kali, bütün ihtişamıyla orada oturuyor... köylüler de hastalık, kıtlık ve yangından korunmak için ondan yardım istemeye toplanıyordu.
Kali, la grande déesse terrifiante dans sa magnificence... Les villageois lui demandaient protection... contre la maladie, la famine et l'indencie.
Daha önceleri bolluktayken şimdi açlık ve hastalığa mahkum oldunuz.
De famine et de maladie, où il y avait autrefois abondance.
Fakirler ağlayınca gözleri yaşarırdı.
Quand on criait famine, César a pleuré.
Diğer seslerden duymuyor olabilirsin, ama karnımdan gurultular gelmeye başladı.
Mon estomac crie famine.
Yüzeyde, açlık ve korku var.
A la surface, il y a la famine et la peur.
- Kıtlık hepsini aldı.
- La famine.
Sanırım, Doğudan. Bir çiftçi olan babası kıtlık sırasında İrlanda'dan ayrılmış.
Son père, un fermier, avait quitté l'Irlande après une famine.
- Bu yıl yarım kıtlık var ama.
Cette année, c'est une vraie famine.
On üç yıldır kıtlıklar hepinize keder getirdi.
Il connaît votre famine depuis 3 ans.
Unutma, ülkede kıtlık var.
Cette région est accablée par la famine.
Şam Vatandaşları, bilindiği gibi açlık Başrahibin dindarlığı tarafından.. gözden kaçmış değil.
Citoyens de Damas, sachez que la famine qui vous frappe a été remarquée par votre grand prêtre.
Üçüncü günün akşamı Baal ve Astarte için.. büyük bir fedakarlık yapılacaktır. Bu belki kıtlığı sona erdirecektir!
Sachez qu'au soir du troisième jour, un sacrifice suprême aura lieu afin que Baal et Astarté mettent fin à cette famine!
Açlık ve hastalık arasında canlı kurtulmam büyük bir şanstı.
Entre la famine et la fièvre, j'ai eu de la chance de m'en tirer vivant.
Savaş ve açlığın işaretiymiş.
C'est signe de guerre, de famine.
Açlık, aşırı çalışma, kurşun yaraları, yılan ısırıkları Saito.
famine, travail forcé, blessures par balles, serpents... Saïto.
Bunlar arasında kıtlık zamanlarında kız çocuklarını öldürmek zorunda olmamak da var.
Par exemple ne plus être obligé de tuer les filles en temps de famine.
Kıtlık kalmayacak.
Il n'y aura plus de famine.
Karnı aç bir orman adamıyım.
Mon estomac crie famine.
Açlıktan.
Par la famine.
- Karl, hiçbir şey ziyan edilemez, diyor çünkü cephedeki arkadaşları açlıktan kırılıyormuş.
- Non, Karl refuse. Il dit qu'il ne faut rien gâcher et qu'il y a de la famine sur le front.
O zaman silahımız açlık olacak.
Alors notre arme est la famine.
Yaygın bir açlık vardı diyebilir miyiz? Evet.
Diriez-vous que le pays était frappé par la famine?
Açlık ve ekonomik rekabet.
la famine et la concurrence économique.
Binlerce dönüm tahıl, yüksek ısı altında zaten kavrulmuş durumda, ve yanan kuşağın yayılması durdurulmazsa kıtlık başlayacağı korkusu giderek artıyor.
Des milliers d'hectares de céréales ont été anéantis par la forte chaleur, faisant craindre la famine si les flammes ne sont pas éteintes,
Savaş, Kıtlık, Ölüm, Salgın Hastalık ve Bayan Timberlake.
La Guerre, la Famine, la Mort, la Peste et Mlle Timberlake.
- Sonra Hükümet memnuniyetsizliğini bildirecek ve yetersiz bir emekli aylığı ile emekli olacağız.
Je recevrai sans doute un blâme du gouvernement de Sa Majesté et nous aurons droit à une retraite de famine.
Bir tarafta kuraklık nedeniyle halkın açlığı diğer yanda dış güçlerin acımasız talepleri.
A cause de la sécheresse et de la famine, à cause des exigences des étrangers,
Emir içeriden. Benim saatim karnımdır.
Mon estomac crie famine.
Hastalıkları, huzursuzlukları ve yoksulluğu onun gücü yok edecektir.
Qui peut guérir, amener la paix et chasser les fléaux et la famine.
Ondan vazgeçmek ülkenin yok olmasına razı olmak demektir.
Et si nous nous en séparions cela provoquerait les fléaux, la famine... et la destruction de notre pays!
Ülkede soğuğun, kuraklığın yangınların ve selin yol açtığı bir kıtlık vardı. 1836'de aç insanlar isyan ettiler.
Le froid, les typhons, les incendies et les inondations provoquèrent une terrible famine.
Binlerce insan kıtlıktan... ve vebadan ölüyormuş.
Il y a une famine à Rome. Les gens meurent par milliers de la faim et de la peste.
Kıtlık vardı. Bir sürü fare vardı.
Il y avait la famine, trop de bouches à nourrir,
Açlık, düşmanlık, hatta savaş.
La famine, l'hostilité... et même la guerre.
Hiç açlıktan gözü dönmüş birini gördün mü?
Avez-vous déjà vu une scène de famine?
Yönetim sınıfı, "Çalışın ya da açlıktan kıvranın." demedi.
La noblesse ne disait pas : "travail ou famine".
- Güzel. - Garson.
Mon estomac crie famine.
Kıtlık çekiyoruz. Sadece bizim vilayetlerimiz olan
C'est la famine!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]