Font translate French
36,423 parallel translation
Çünkü film yıldızları bilet sattırır.
Parce que les stars de cinéma font vendre des billets.
Bir dakika, anaokullarında gösteriler mi yapılıyor artık?
Attends, les maternelles font des pièces maintenant?
Onlara ne oldu bilmiyorum ya da ne yaptıklarını, neden yaptıklarını. Ama sana söz veriyorum onu geri getireceğiz.
J'ignore quel est leur problème, ou ce qu'ils font, ou pourquoi... mais je te promets, qu'on le retrouvera.
Scorpion / Sezon 2, Bölüm 19 "Kalp"
Font color = # 00FF00 ♪ ♪ Scorpion 2x19 font color = # 00FFFF Ticker Date de diffusion originale le 14 Mars, 2016
Çeviri : ranger. İyi seyirler dilerim.
= = Sync, corrigée par font color = # 00FF00 Elderman / font = = font color = # 00FFFF @ elder _ man
Başarısız bir girişim için bu kadar zamanı boşa harcadığı için çok sinirlendi bir iş adamının yapacağını yaptı : talep yarattı ve istediği şekilde bir talep ancak panikle gelebilir.
Livid il avait perdu beaucoup de temps sur une entreprise a échoué, il a fait ce que les hommes d'affaires font : il a créé la demande, et le type de demande qui vient seulement avec la panique.
Bir hikayeyi harika yapan detaylarıdır.
Les détails sont ce qui font une super histoire.
En kötüsü bunu benim adıma yaptıklarını söylüyorlar.
Le pire c'est qu'ils le font en mon nom.
Adına savaşlar başlattılar ve sen hiçbir şey yapmadın.
Ils font des guerres en ton nom. Et t'as rien fait.
İnsanlar sürekli böyle yapıyor.
C'est ce que les gens font.
Yok, foyam meydana çıktı.
Non, elles ne se font plus avoir.
Erkekler bana onu hep yapıyor.
Les mecs me font pareil.
Konuşması zor şeyler can yakan şeyler.
Les choses difficiles à aborder... qui font trop mal...
Sorgulamanı sağlıyorlar.
Ils te font te remettre en cause.
Muhtemelen bir sürü kadına her türlü işi yaptırıyordur.
Il doit avoir des tas de femmes qui font toutes sortes de trucs.
Bernadette arayıp neden geç kaldıklarını sorayım.
Et je vais appeler Bernadette et voir ce qu'ils font.
Biliyorsun, o kuruldaki her adam senin gerçekleri söylemediğini anlayabilirler, ve bu da güvenilirliğini azaltır.
Vous savez, chaque personne dans ce conseil peut... peut voir que vous ne dites pas la vérité, et cela fait qu'ils ne vous font pas confiance.
Hep Külkedisi gibi bir şeyler yapıyorlar sanıyordum ama görünüşe göre zengin insanlar safariye gidiyormuş.
Je pensais que ça n'arrivait que dans Cendrillon, mais apparement les riches aussi en ont, et ils font des safaris.
Büyükler bunu yaparlar.
Beaucoup d'adultes font ça.
Ben yapmam, ama diğerleri yapar.
Moi non, mais d'autres le font.
Evet, onlar da böyle düşünüyor.
Elles font partie de la liste, oui.
- Nüfusun şehir merkezlerinde toplanması Amerikalılar için daha etkili bir savunma sistemi oluşturacaktır. Ki çoğu gıda kıtlığı yaşıyor.
la population dans les centres urbains créerait une meilleure infrastructure pour la plupart des Américains, beaucoup d'entre eux font face à des pénuries alimentaires.
Maalesef bazı kadınlar bu kanunları suistimal etmeye başladı ve masum, düzgün erkekleri hedef aldı.
Malheureusement.. ... certaines femmes se sont mises à en abuser. Elles font chanter des hommes innocents pour leur extorquer de l'argent.
Efendim, onlar... kızlar ve erkeklerin... yalnızken yaptıkları şeylerden bahsediyorlardı.
Ils parlaient de... faire des choses..... qu'un homme et une femme... font en privé.
İçeride ne yapıyorlar?
Que font-ils ensemble?
Sayın Hakim, site sakinleri birliğinden Bay Gupta ve Bay Sinha sadece tahminde bulunuyorlar.
Votre Honneur, Mr. Gupta et Mr. Sinha font des conjectures.
Sayın Hakim, bu polis günlüğünde diğer tüm tutanaklar yarım ya da tam sayfa uzunluğunda ama sadece bu kayıt bu kadar kısa.
Votre Honneur, dans ce registre.. .. tous les rapports font une demi page, voire une page entière.. ... si ce n'est pour celui-ci.
Zavallı erkekler onları öyle görünce tahrik olurlar ve onların yüzünden olmasa da zavallı erkekler hata yapıverirler.
Les pauvres garçons voient ça comme une provocation et sans le vouloir, ces pauvres garçons font des erreurs.
Pekâlâ madem böyle bir şey var, neden Kansas'ta yapmıyorlar?
Eh bien, si cela pourrait fonctionner, pourquoi ils ne le font pas dans le Kansas?
Bu boktan şey için 50 km boyunca reklam yapıyorlar ve sonra oraya vardığında yaptıkları şeyi örtbas etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Ils font de la pub sur 80 km pour ce putain de plat et quand t'es devant, on dirait qu'ils font tout pour le masquer.
Neyse, diğerleri ne yapıyor?
Bref, que font les autres?
Dışarıdakilere yaptıkları da bu ama.
C'est ce qu'ils font aux gens recrutés à l'extérieur.
Kardeşlerinin yapamayacağı şeyleri yapıyorsun.
T'as le cran de faire des choses que tes frères font pas.
Öneride bulunuyorlar. Öyle mi?
Ils font des suggestions, ah bon?
Cabe ve Tim İç Güvenlik'te rapor veriyorlar.
Cabe et Tim font un débriefing avec Homeland.
Ninja diye bir şey yoktur, salak herif.
Les ninja ne font pas ça, idiot.
- Sizce ona ne yapıyorlar?
Vous pensez qu'ils lui font quoi?
Senin de.
Ils font partie de toi.
Son günlerde çoğu şey oradanmış gibi geliyor.
J'ai l'impression que beaucoup de choses en font partie en ce moment.
Bir vakada birlikte çalıştık ve bir bira içtik diye arkadaş olmadık, tamam mı?
Une affaire et un verre ensemble ne font pas de nous des copains.
Onların yaptığı şey bu.
C'est ce qu'ils font.
İnsanlar seçim yapar... ve bu seçimler herkesi etkiler.
Les gens font des choix, et ces choix affectent tous les autres.
Düşmanlar vardiya değişiminde.
Le renseignement était correct. Les ennemis font leur changement de quart.
Şanslı sadece her köpeğin yaptığını yapıyordu.
Lucky faisait juste ce que les chiens font.
Biraz yontulmaları gerekiyor ama ilerleme kaydediyorlar, tabii Rory hariç o ayrıldığını söylemek için beni bekliyordu...
Ils sont un peu approximatifs, mais ils font des progrès à l'exception de Rory, qui m'attendait en haut pour me dire qu'il partait.
Biliyorum, ama travmatik olayların hafızaya tuhaf etkileri vardır. Eğer başından geçenin travmatik olmadığını düşünüyorsan yine aynaya bakmanı öneririm.
Je sais, mais... mais les événements traumatisants font de drôles de choses à la mémoire, et si tu penses que ce que tu as vécu n'est pas traumatisant, une nouvelle fois, je dis miroir.
Yönetimime olan saldırın kişisel bir sebebe mi dayanıyor yoksa sadece iyi reyting getiriyor diye mi?
Est-ce que vos attaques sur mon administration sont personnelles, où font-elles juste de bonnes audiences?
- Bu günlerde hastanede üç vardiya çalışıyor.
Ils le font travailler trois fois plus à l'hôpital dernièrement.
Çünkü şampiyonlar böyle yapar.
C'est comme ça que font les champions
Böyle bir şey yapmazlar.
Ils ne le font pas.
Artık benim bir parçamlar.
Ils font partis de moi.