Fugue translate French
713 parallel translation
Kaçmaya niyetlendiğini düşünmeye başlıyordum.
Je commençais à croire à une fugue.
Yetimhaneden kaçmak, kavgadan, serserilikten gözaltına alınmak, sonra hukuk fakültesi...
ma fugue de l'orphelinat, l'arrestation pour bagarre,
Yasa Sezar'ın karısıyla altı hafta geçirse bile mi?
Même quand la Loi vient de faire une fugue avec la femme de César?
Şimdi, Fantasia programımızın açılış parçası olan, Toccata ve Fugue, bu üçüncü türe aittir. Biz buna mutlak müzik diyoruz.
La pièce qui ouvre notre spectacle Fantasia, une Toccata et Fugue, est la musique du troisième type qu'on appelle la "musique absolue".
Ve şimdi Johann Sebastian Bach'ın R Minor Toccata ve Fugue'ünü sunuyoruz.
Voici la Toccata et Fugue en ré mineur de Jean Sébastien Bach.
Hem de kaçıyor.
En plus, elle fugue.
Bir senatör karısıyla mı kaçtın?
Une fugue avec la femme d'un député?
- Daha önce de kaçtı mı?
- Elle n'a jamais fait de fugue?
- Sen de gelecek misin? - Hayır.
Ce sera votre dernière fugue.
- Kaçışımız.
Notre fugue. Oh!
- Kaçışımız!
Notre fugue.
- Ve o gece biraz sinirlerim bozuktu.
Et puis ma fille venait de faire une fugue et de se marier.
Yine gelmeyeceksin diye korktum.
Je craignais une nouvelle fugue.
Kaçmaya... Kavga çıkarmaya... Herkesi çıldırtmaya devam ediyor.
Il fugue, se dispute avec les voisins et casse les pieds à tout le monde.
- Kaçma fikrini dikkate alırlar.
- Seule la fugue les intéresse.
- O zaman kaçmaktan bahsedelim.
- Alors, parlons de fugue!
Emirler, siren sesi ile işaret gelene kadar devam edecek.
Le plan de fugue est le même. Une sirène donnera le signal.
İlk karşılaştığımız zamanlarda kaçmayı düşünmüyordum, biliyor musun?
Quand on s'est connus, au début, je ne pensais pas encore à la fugue, tu comprends?
Belki de kaçmıştır.
Elle a peut-être fait une fugue.
13 yaşında, yoldayken.
J'avais 13 ans et j'avais fait une fugue.
Öğretmenler kaçtığın için seni cezalandırmayacak mı?
Ne vont-ils pas te punir pour ta fugue?
Kaçışı ilk gemideki insanların ölmesine sebep oldu, bunun için üzgünüz.
Nous sommes désolés que sa fugue ait causé la mort d'un équipage.
Majesteleri ona, daha önce Majestelerinin isteği üzerine klavyeye tab ettiği füg melodisini çaldı.
Sa Majesté lui joua elle-même un thème de fugue, qu'il développa aussitôt pour le plaisir particulier de Sa Majesté sur le clavier.
Ve akşamleyin Majesteleri bir keresinde Kral'ı ve dönemin tüm müzisyenlerini kendisine hayran bırakmayı başardığı altı sesli fügünü çalmasını istedi.
Et le soir Sa Majesté désira entendre une fugue à six voix obligées, ce qu'il exécuta aussi sur le champ, à Tâtonnement du roi et de tous les musiciens présents.
Org için bir koleksiyon olan büyük koral prelüdü üzerine çalışmaya başladı, ve bir temanın nasıl anlaşılabileceğini gösteren Füg Sanatı üzerine çalışıyordu.
Il avait encore commencé un nouveau recueil de grands chorals pour l'orgue, et travaillait depuis quelque temps à un art de la fugue, qui montre ce qu'il est possible de faire sur un thème.
Fakat gözlerinin rahatsızlığından dolayı yazım işinin sadece bir parçasını hazırlayabildi, ve sonunda büyük füg yarım kaldı.
Mais il ne put en préparer qu'une partie pour la gravure. Et à la fin une grande fugue fut interrompue par la maladie de ses yeux.
Kaçmayı düşünüyor, benimle beraber!
Elle a pensé à la fugue. Elle veut fuir avec moi.
Hiç değişmemişsin... 10 yıl önce evden kaçtığından beri hiç değişmemişsin.
Tu n'as pas changé. Tu n'as pas du tout changé depuis ta fugue il y a dix ans.
- Kızım iyi.
- En fugue. Et ta copine?
O böyle kaybolduğu zaman bunu gizlemeye çalışıyorum.
Je le couvre quand il fugue.
Film bu kaçak aşkın hikayesidir.
Le film illustre la fugue de ce couple illicite.
- Johan, birlikte kaçalım mı?
On fait une fugue?
Şey kimseye haber vermeden evden kaçıp evlendik.
Bref... on a fait une fugue sans en parler à qui que ce soit.
Bir dahaki sefere kaçarsa, başka birisini bulun.
La prochaine fois qu'elle fugue, prenez quelqu'un d'autre
Evden kaçtığımdan beri bundan daha memnun edici kamçı yaralarım olmamıştı.
Je n'ai jamais été battu aussi fort depuis que j'ai fugué de chez moi.
Bayan Wonderly'nin kiz kardesi Thursby adinda biriyle kaçmis.
Sa soeur a fugué de New York avec un dénommé Thursby.
Dikkatle bakınca, Peder, kızın meteliksiz olduğunu ve evden kaçtığını anladım.
Enfin, bref, elle était fauchée et elle a fugué de chez elle.
Neyse, ailesi onu anlamadığı... için evden kaçtığını anlattı.
Alors, elle m'a dit qu'elle avait fugué parce que ses vieux ne la comprennent pas.
Ama tavsiyemi istersen, ona sadece biraz yaramazlık yaptığını, evden kaçtığını ve üzgün olduğunu söyle.
Mais si vous voulez un conseil,... dites-lui juste que vous avez fait l'idiot, et que vous êtes désolé d'avoir fugué.
Sonra firar edince beni ıslahevine attılar.
J'ai fugué et ça a été la maison de correction.
Şimdi sen kaçaksın, huh?
Tu as fugué?
Islahevinden kaçtım, anne.
J'ai fugué du foyer.
Üç kez kaçıp çetesine katılmış ve mahalleyi birbirine katmışlar.
A trois reprises, il a fugué pour rejoindre sa bande et terroriser le quartier.
Olmaz, kaçtığımı bilmiyor.
Elle ne sait pas que j'ai fugué.
Öylece kaçıp gitmiştim çünkü.
J'ai fugué.
Öylece kaçıp gittin mi?
Vous avez fugué. Pourquoi?
Evden kaçan kızını bulmak istiyor.
Sa fille a fugué.
- Kızım kayboldu.
Elle a fugué.
Onun üvey kızı Delly kayıp. Evden kaçtı, onu arıyorum.
La belle-fille de Tom, Delly, a fugué et je la recherche.
Sen hiç evden kaçtın mı?
Vous, vous avez fugué?
Evden kaçtığıma inanabilir miydiniz?
Vous vous rendez compte que j'ai fugué?