Fus translate French
450 parallel translation
Beni Peder Perrault büyüttü.
Je fus élevée par le père Perrault.
bu sert tepki beni çok sasirtmisti. Ama sonra, o 100 hektarlik arazinin ona ait oldugu kanitlandi.
Je fus surpris par cette réaction, jusqu'à ce que des preuves arrivent, montrant qu'il possède ces 100 hectares.
Hemen, ilk delüks Oz Büyücü olarak ilan edildim!
Le ballon se posa au coeur de la noble cité d'Oz [on] je fus proclamé premier magicien de luxe!
Sonra, bütün rüya görenlere olduğu gibi bana da aniden doğaüstü güçler bahşedildi ve bir hayalet gibi, önümdeki parmaklıkların içinden geçiverdim.
Puis, comme tous les rêveurs, je fus investie de pouvoirs surnaturels et je traversai la grille comme un fantôme le ferait.
Ve yardım edilecektim.
Et je le fus.
Çok şaşırmıştım, ama daha farklı nedenlerin olduğunu... henüz bilmiyordum.
Je fus bouleversé! Mais je ne me doutais pas...
Peronda değildi, ve bir anda, onu tekrar göremeyeceğim endişesiyle büyük bir panik yaşadım.
Il n'était pas sur le quai. Je fus prise de panique à l'idée de ne plus le revoir.
Fazla birşey yoktu.
D'abord, je fus déçu.
Senin ince endamını sevdim Derin düşünceler kayboldu, Gülüşün dalgın ve istekli
Je fus envoûté par ta fine silhouette, par ton air pensif, ton regard, tandis que ton rire triste et éclatant
Bunun yerine kendimi yabancı biri tarafından öpülürken buldum.
Je fus embrassée par une inconnue. Vous devez être Celia.
Bir anlığına Doris'i unuttum ama sonra orada beklediği için memnun oldum.
J'avais oublié Doris. Je fus content de la trouver là.
Biraz daha katlan bu kötü dünyamıza benim hikâyemi anlatmak için.
accepte de me suivre pour dire qui je fus.
Sonra aniden, bir takım sıradışı şeyler fark ettim.
Soudain, je fus conscient de quelque chose d'extraordinaire.
İngiliz bir anne ve İtalyan bir babadan doğan sağlıklı bir bebektim - Babam, beni dünya gözüyle gördükten hemen sonra kalp krizine yenik düşmüştü.
Je fus un robuste bébé, né d'une mère anglaise et d'un père italien lequel tomba raide mort dès qu'il m'aperçut.
Sonuç, ivedilikle işten atılmam oldu.
Résultat, je fus renvoyé sur-le-champ.
Bunu hatırlıyorum çünkü çok etkilenmiştim
Je m'en rappelle car je fus impressionné.
Yüzü kızaran gelinim olduğun günden beri
Depuis que tu fus ma fiancée si sage
"Alexander'ın külleri gibi, ben bir zamanlar Alexander'dım."
"De même qu'Alexandre je'fus'un héros."
İtiraf etmeliyim ki çok korktum. Silahımı ateşleyemedim. Hareket dahi edemedim.
Je fus saisi de frayeur, ne pouvant ni tirer ni bouger.
Benim olduğum gibi.
Ce que je fus.
Hocam. Efendi Koetsu Honami
Le Maître Koetsu Honami dont je fus l'élève.
Boşluk duygusu ve üzüntü ile ezilmiştim, ama çok geçmeden düşlerimden, bana sürekli tekrarlayarak bir şeyler soran genç bir kızın sesi ile uyandım.
Soudain, un sentiment de vide et de tristesse m'envahit. Je fus tiré de mes rêves par une jeune fille qui me demandait quelque chose.
Buraya döner dönmez Manuel ve ben nişanlandık.
Dès notre retour au ranch, Je fus fiancée à Manuel.
Aslında benim için şok oldu
Je fus surpris
Yeterince iyi olmadığımı biliyordum.
je ne fus pas assez bonne.
Ayrıca, okuyacak malzemeler tükeniyordu ve aşçılık yapmaktan sıkılmağa başlıyordum.
Si la chance était là, je ne serais pas dérangé. et je le ne fus pas.
Ve onlardan bir sürü oldu.
Et je le fus souvent.
Kızlık zamanımla, kadın olduğum şu an arasında pek çok gün geldi geçti sevgilim.
Entre l'enfant que je fus et la femme que je suis. Trop de jours ont fui. Doux ami.
1940'ta, sallanmaya başladım.
En 1940, je fus violemment secoué.
O yılın yazında, teyzesinin evinde kalıyorduk. Tanrı'nın sadece fiziksel özellikler bahşettiği bir kadındı!
Un été, je fus invité chez l'une de ses tantes, une femme que la nature avait couverte de dons strictement matériels.
Balayı bitmeden hamile kaldım ama Joseph'e söylemek için evdeki ilk gecemize kadar bekledim.
Je fus enceinte dès notre voyage de noces. Mais j'attendis notre retour pour avertir Joseph.
" Vardık o yolun sonuna
" Puis, marchant, je fus arrêté
Lisbon'da, İspanya iç savaşı sırasında görevliydim.
Je fus nommé aumônier dans la marine, à Lisbonne, pendant la guerre d'Espagne.
Kararı defalarca gözden geçirdim. Kendi yazdıklarımı bile tekrar okudum. Sonunda Straccianeve'nin masum olduğuna karar verdim.
J'ai lu le jugement, j'ai étudié mes articles, et finalement je fus convaincu que "Straccianeve" était innocent.
Evlendikten az sonra askeri hizmete çağrıldım.
Aussitôt après je fus mobilisé.
Kübalılar, mücadeleye katılın. Sizler, aşağılanmanın, nefretin ve suçun kurbanlarısınız.
Cubain, entre dans la lutte, toi qui fus victime des abus, des méfaits et des crimes...
Görüşümün önemsenmesi beni şaşırttı.
Et je fus bouleversé de voir que mon opinion comptait.
Ama ben arabaların yanından ve mutfaktan gelen sesler yüzünden uyanıktım.
Mais je fus réveillée par des bruits venant des voitures et de la cuisine.
Sonra birden kutlu güneşin kılıcı parçaladı bedenin çirkin karanlığını ve nihayet arındım.
Mais alors, l'épée du soleil divin débarrassa ma chair de ses désirs bassement humains et je fus enfin purifié.
Akıl alır gibi değil.
Je fus un peu surpris.
O andan itibaren tek düşündüğüm ona nasıl açılacağımdı.
Aussitôt, je fus obsédé par la façon d'obtenir sa main.
Onları ilk bulanlardan biri bendim.
Les spores. Je fus la première à les découvrir.
Ve yakın bir zamanda Anhalt-Koethen Sarayında ses sanatçısı olarak işe başlamıştım.
Et je fus bientôt engagée comme cantatrice à la cour d'Anhalt-Cöthen.
Birde bunu tekrar özellikle Lord Mountbatten'nın kendisine açıklamak için 4,000 millik bir yola gönderilmek beni şaşırtmış ve kızdırmıştı.
Je fus surpris et ennuyé d'être envoyé à 6500 km pour devoir tout répéter, surtout à Lord Mountbatten lui-même.
Kısa bir süre sonra ülke dışına kovuldum.
Peu de temps après, je fus chassé du pays.
27 sabahı helikopter yere indiğinde dostum Mattei'nin elini ilk sıkan ben olacağım.
Je fus le premier à serrer la main d'Enrico Mattei le matin du 27. Quand l'hélicoptère atterrit à Galiano.
"... neşeli ruh, mazide kalan kuş. "
"Joyeux esprit. Oiseau, tu ne fus jamais."
Kapalı olduğuna sevinmiştim ve aniden nedenini anladım.
J'en fus heureux et je compris soudain pourquoi.
İsyan bastırıldığında ben gideli bir sene olmuştu.
Je fus parti presque un an.
Mavide mi?
Fus?
"Mazide kalan kuş."
"Oiseau, tu ne fus jamais."