English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ F ] / Fılan

Fılan translate French

425 parallel translation
Rosalia, hasta fılan mısın?
Ça ne va pas?
- Savunma avukatı da müvekkili gibi zayıf bir hafızaya sahip anlaşılan.
"Je sais. J'ai vu. Je le jure".
Karmaşa sırasında kolaylıkla geri alınmış olabilir. Buradan fırlatılan ne türden bir silah hem bir adamı boğabilir hem de kafatasını çökertebilir.
Quelle arme lancée d'ici étrangle et enfonce le crâne?
- Bana fırlatılan da bu olabilir.
- Et celui qu'on m'a lancé.
O fıçıdan nasıl kurtulduğuna gelirsek, dostane bir yılan sürüne sürüne -
Un serpent, de ses amis, est arrivé et... Ne me dis rien!
Jasper yılan çölün içinden sürüne sürüne fıçıya yaklaştı kendini fıçıya sardı, ve sonra da fıçı çatırdadı!
Le serpent arrive donc tout doucement, s'enroule autour du tonneau et puis... crac...
Anlaşılan, kitaplarınıza bakmak için fırsatınız olmamış, Bay Petterson.
Vous n'avez pas ouvert votre livre, M. Petterson.
Geminin düdüğü uzaklarda yankılanıyordu... Diğer şeyler, müzik ve ay ışığı... sessizlik ve beklentiler, heyecanımız kulağımıza fısıldıyordu sanki... Ortam gittikçe tuhaflaşıyordu.
La sirène du bateau au loin... ceci et bien d'autres choses... la musique et le clair de lune... le silence et la tension... le bourdonnement du sang contre le tympan... tout cela créait une atmosphère si singulière... presque une mélodie... une chambre nouvelle qui s'ouvrait dans notre inconscient.
"Fırsat düşkünü yılanın biri işte."
"Le même genre de faux jeton que lui."
"Fırsat düşkünü yılanın biri işte."
"Le même genre de faux jeton que toi."
Şimdilik, sadece suda yaşayan, ama ancak fırtınalar tarafından kıyıya atılan canlılar.
Pour le moment, dans l'eau seulement, Mais quand les tempêtes les feront échouer sur la terre
Yılanı doğruca üzerine fırlattın.
Lui lancer un serpent!
Evet, bu görmüş olduğunu yılan, dünyanın en zehirli yılanı, bir adama sonsuza dek yaşama fırsatı verdi.
Oui, ce même reptile. Le serpent le plus venimeux qui soit. Une seule morsure et les portes de l'éternité s'ouvriront.
Fısıltılar ve bastırılan kahkahalar duvardaki aptal çiçekli kağıdın arkasında!
Les murmures et les rires étouffés... derrière ce stupide papier peint à fleurs!
Fırlatılan roket Dünya'nın çevresini uzun süre dönebilmeli.
Une fusée doit garder l'air très longtemps.
" 13 ay önce Birleşik Devletler içindeki bir üsten uzaya fırlatılan...
"... était une fusée à un seul étage lancée il y a 13 mois...
Keldanilerin yaktığı ateşe, korkunç çar, Nebukadnezar tarafından atılan 3 masum küçüğün ; Tanrı'ya şükürler olsun... Anne,'Kızgın Fırın'neyi anlatır?
"Les adolescents sauvés de la fournaise", c'est quoi?
Üstüme aynı anda fırlatılan iki süratli topa birden yetişemem.
Il n'est pas juste que ces deux champions me tirent dessus tous les deux ensemble.
Anlaşılan sizin gibiler FBI'da eğitim göreceğine... oyunculuk dersleri alsa daha uygun olur.
Passez moins de temps au F.B.I. et davantage à l'Actor's Studio.
Fırtına dindiğinde, Javutich'un bedeni katiller için kullanılan kabristanda kutsanmamış toprağa gömülür.
La colère apaisée permit que le corps de Javutich fût recouvert par la terre déconsacrée du cimetière des assassins.
Not defterlerinden yırtılan sayfalarda alıştırma yapan çocuklar olarak başladık... uzman ellerde özenle hazırlanmış cilalı numuneler olarak sınıf atladık.
On commençait tout petit, sur un cahier d'écolier pour rapidement atteindre un véritable niveau d'excellence.
Yılan gibi tıslayıp fıslarlar
Et sifflent comme fait un aspi...
Yani balondan fırlatılan bir torpil diyorsunuz.
Vous voulez dire une torpille d'un ballon.
Bilim adamları, fırlatılan uydunun yüksek seviyede radyasyon taşıdığını keşfetmeleri üzerine,
C'est en contournant Vénus qu'il a été détruit par la NASA,
Venüse fırlatılan uydu konulu toplantıya katıldınız mı acaba?
- Il a été question du satellite, non?
Acaba bu, burjuva olarak adlandırılan sınıfın, dönüşümünün ilk adımı olabilir mi?
N'est-ce pas un premier pas vers une transformation des hommes en petits-bourgeois?
Eğer burjuva sınıfı, insanlığı burjuvalaştırma çabasında olsaydı, ne ordu ile, ne devlet ile ne de kilise ile, yapılan sınıf çatışmasını kazanma ihtiyacı duymayacaktı.
Si la bourgeoisie faisait de l'humanité une bourgeoisie, elle n'aurait plus à triompher d'une lutte de classe ni avec l'armée, ni la nation, ni l'Eglise confessionnelle.
Çöpe atılan bir hamburger gibi delikten dışarı fırladı ve hemen sonra da ceketler, yastıklar, battaniyeler, fincanlar.
Il a disparu par le trou comme une poussière dans un aspirateur, et après lui, les vestes, les coussins, la vaisselle...
İtalya yoksul ve zayıf bir ülke ama bizi güçlü kılan da bu, sizin ülkeniz yıkıldıktan sonra bile bu savaştan çıkıp varlığını sürdürecek kadar.
L'Italie est un pays faible, pauvre. C'est ce qui fait sa force. Elle est assez forte pour survivre à cette guerre et revivre ensuite pendant longtemps, quand votre pays sera détruit.
Fırlatılan bir güllenin uçuşu.
Dans le vol d'une projectile.
Planlandığı gibi bir yumuşak iniş motoru fırlatılarak kararlaştırılan bölgeye yumuşak bir iniş sağlandı. Büyük ihtimalle Kazakistan sınırları içerisinde bir bölgeye indi.
Un moteur d'impact s'est enclenché, ce qui a permis au module d'atterrir en douceur quelque part au Kazakhstan.
İmparatora karşı yapılan entrika başarısız olursa, entrikayı düzenleyene fırsat tanınırdı, ailesinin servetini tutması için.
Quand un complot contre l'empereur échouait, on donnait une chance aux conspirateurs pour que leur famille gardent leur fortune.
Fırlatılan hançeri tam kafanızın üstündeymiş gibi hayâl edin. Meşgul olduğunuz alana düşmanı çekip tuzağa düşürün.
Fais en sorte que cette lame soit toujours en l'air au-dessus de ta tête et pousse ton ennemi à attaquer.
Sonra fırında elma saat 10'da yılan balıklı sandviç.
Ensuite une pomme au four. A 10 heures une tartine avec de l'anguille.
"Dikkatli yapılan plan, zayıf performansı önler."
Un bon planning empêche les pires gâchis.
Yılanın dili dışarı fırlar.
Serpent blanc.
- Ama fırlatılan üçü milyonları öldürecek.
- Mais ceux déjà lancés sont mortels.
Zayıf radyo dalgaları algılanıp birleştirilip düzenlenerek galaksi ve kuasarların görüntülerine dönüşüyorlar.
Les faibles ondes radios sont recueillies... assemblées, amplifiées, puis transformées... en images de nébuleuses, de galaxies et de quasars.
Gübre yığınının üzerine fırlatılan ve üzerine çöp boşaltılan bir adam için adalet yoktur.
Quelle injustice de le balancer, et de le recouvrir d'ordures.
Emekçi sınıfın özgürlüğe açılan yoludur.
Une question de libération du prolétariat.
Ben yokken birkaç fıçı köpeköldüren içmişsin anlaşılan!
Et bien, tu as dû en vider des tonneaux de pinard quand j'étais pas là!
Kısa süre önce Malezya'da bir kadınla ilgili bir haberi okumuştum. Büyük bir deniz yılanı tarafından boğulmuştu. Birden bire bir delikten fırlamış, onu okyanusun dibine doğru çekmişti ve dişlerini doğruca boğazına saplamıştı.
J'ai lu dans un magazine qu'en Malaisie, une femme... s'est noyée par la faute d'une murène... qui s'est ruée sur elle et l'a attirée dans l'abîme... les dents plantées dans sa gorge frêle.
Hanginiz uzaya ilk fırlatılan olacak?
Lequel d'entre vous sera le premier... à être lancé dans l'espace?
Bir genç tarafından fırlatılan ilkel bir bomba Tarihsel bir felakete neden olabilir mi?
Mais comment une bombe de fabrication artisanale... aurait pu provoquer une catastrophe historique?
Watson, polis tarafından gözden kaçırılan bir ipucunun araştırması üzerindeyiz ve bu elimize nadir geçen fırsatlardan biri.
Cela ne peut pas attendre? Watson, nous sommes sur une piste que la police ignore complètement, nous avons devant nous une opportunité singulière.
F ile yazılanından.
Avec un F.
Mevcut durumu koruyun! Boya fırçalarıyla yapılan bir devrim hiç duymadım!
Jamais révolution n'a été menée avec des pinceaux, que je sache.
Füze fırlatılmasında ve nükleer parçaların patlatılmasında kullanılan bir ateşleyici.
Mise a feu des missiles... Déclenchement des détonations nucléaires.
Geçmişimizi, geleceğimizi, karşılaşılan zorlukları, fırsatları, tehlikeleri ve vaatleri algılamaktı.
notre futur les périls et les espérances.
Yolculuklarda kullanılan bir diş fırçası.
C'est une brosse à dents de voyage.
Bay Horgan... Bayan Polhemus cinayeti araştırılmaya başladıktan sonra... onun ofisinden R sınıfı olarak adlandırılan bir dosyayı aldınız mı almadınız mı?
M. Horgan... vous avez retiré un dossier...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]