Fırın translate French
6,319 parallel translation
Fırın için vaktimiz yok.
On n'a pas le temps pour le four.
Leşini lehmann fırınına attığımda çok eğleneceğim.
Je vais adorer balancer ta carcasse dans le Fourneau de Lehmann.
- Binanın fırını.
La chaudière de l'immeuble.
Yemin ediyorum bir an fırının bana güldüğünü düşündüm.
Je vous jure, à un moment, j'ai cru entendre le four se moquer de moi.
Fırında yeniden ısıtmadan önce çıkartmayı ve çözülmesini beklemeyi unutma.
N'oublie pas de les sortir et de les décongeler avant de les réchauffer.
Lazanya, dondurucu, çözmek, fırın, numara buzdolabında.
Lasagne, congélateur, décongélation, four, numéro sur le frigo.
Geçen geceki kadar rahatsız olamaz. Sıcak fırının üzerinde seninle sevişmek.
Pas aussi inconfortable que la nuit dernière, faire l'amour avec tes fesses sur une cuisinière chaude.
Dediğine göre yeni bir pizza fırını mı ne almış.
Elle a un nouveau four à pizza ou je sais pas quoi.
Sana kötü haberleri verecek kişi olmak istemem ama daha kırk fırın ekmek yemeniz lazım.
Je ne veux pas être la personne qui vous annonce les nouvelles, mais vous en êtes loin.
Ve neden bir fırın eldiveni giyiyorsun?
Et pourquoi vous portez un gant de cuisine?
Oyuncaklar bir fırının içinde el ele tutuşuyordu!
Les jouets se tenaient la main dans un four!
Tüm bu köpek götü resimlerini alıp pizza fırınında yakmanı istiyorum.
Je veux que tu retires toutes ces photos du cul de ton chien et que tu les brules dans le four à pizza.
Ama eğer bir bardak kahve istersen o civarda eski bir fırın var.
Mais si vous voulez un café, il y a une vieille boulangerie dans le quartier.
Bir dahaki sefere yüzünü mikrodalga fırına yapıştırmasın!
Fous pas ta tête dans le micro-ondes et ça ira!
Bu haznede fırın doğru dürüst çalışmış olsaydı buharlaşmış olacak olan yanmış dokularla dolu.
Bien, et ce four est un véritable trésor de tissus calcinés qui auraient du être vaporisés si la chaudière était nettoyée proprement.
Bana eskiden Arnie Pizza ve Tavuk'ta kullandığım fırını hatırlattı.
Ça me rappelle le four que j'avais l'habitude d'utiliser chez Arnie's Pizza and Wings.
Krematoryumun fırınından aldığım doku örneği toksin testi yapmaya yetti.
Les tissus que j'ai récupérés dans les fourneaux du crematorium étaient suffisants pour une analyse toxique.
250 ° C'de fırında saklayınız.
Garde le couvert dans le four à 250.
Ben küçük bir çocukken, ne zaman büyük bir fırtına çıksa babam bizi dışarı çıkartır ve korkulacak bir şey olmadığını gösterirdi.
Quand j'étais petite, chaque fois qu'il y avait une tempête, mon père nous faisait sortir dedans pour nous montrer qu'il ne fallait pas avoir peur.
Bölme mutlak sıfır noktasının birkaç derece altına kadar soğutulmuş durumda.
La chambre est refroidie à quelques degrés du zéro absolu.
Sıfır kadın. Benim yerim orası.
Zero femmes- - c'est ma zone de confort.
Rehine olaylarında sıfır tolerans gösteriyorlar.
Il n'ont aucune tolérance quand il s'agit d'otages.
Ve uçak kazasının olduğu yer... Kabil... Krizin sıfır noktası.
Et que le site de l'accident, Kaboul... est le point zéro de la crise.
Laboratuar sonuçları T-hücre sayısının sıfır olduğunu gösteriyor. Bu da enzimlere karşı antikor geliştirdiği için artık işe yaramadığı anlamına geliyor.
Ces résultats montrent que son taux de lymphocytes est à zéro, ce qui veut dire qu'il développe des anticorps contre cette enzyme et ça ne marche plus.
İkinci sınıf sürtükleri yada İSS her zaman son sınıftaki kızların en büyük düşmanı olmuşlardır.
Les Pétasses de Seconde, ou les PS, sont les ennemies mortelles des filles de terminale.
Bir amcam adını dini sebeplerle Fırıldak olarak değiştirdi.
J'ai un nom dont le nom donné par Dieu est Shifty.
Moskova, Amerika'daki operasyonlarını sıfırdan kurmak zorunda kalmalarından hiç hoşnut kalmayacaktır.
Moscou n'appréciera pas d'avoir à reconstruire tout son réseau.
Fırça darbeleri biraz kalın olmuş, ama sanırım isteyerek yapılmış.
Les coups de pinceaux sont un peu lourd, mais je pense que c'était peut-être intentionnel.
Orada öylece bırakılmış olsaydım, işime geri dönme şansım sıfır olurdu bu yüzden O bayana yardım için yaptıklarını görmek seni oradan çıkarabilmek, bizim için çok anlamlı şeylerdi.
Voir ce que vous avez fait pour aider cette femme, avoir été capable de vous sortir, ça signifie beaucoup pour nous.
Evet, sana o parayı verme şansımın gayet sıfır olmasını düşündüm.
As-tu pensé un peu plus au sujet de ces 15 livres? Ouais. J'ai pensé au peu de chances qu'il y avait que je te les donne.
Hayır, doğduğunda kulağına fısıldamamışlar. Ne kadar üzücü.
Non, il n'a pas été baptisé quand il est né, c'est une grande honte pour lui.
Temiz iç çamaşırım kalmadı. Çamaşırları yıkamaya fırsatı bulamadım.
Je n'avais plus de sous-vêtements propres et j'avais pas le temps de faire la lessive.
Ne yazık ki T-hücre sayın hala sıfır.
Malheureusement, ton taux de cellules T est toujours à zéro.
Tahminimce, bu adamları tanıyorsam bu Macintosh süslü ama sıfır kullanışlı bir alettir.
Ce que je crois, connaissant ces gars, c'est que le Macintosh n'est que de la poudre aux yeux sans aucune utilité. Tu veux un jouet, tu l'achètes.
Dışarıda bir fıçının içerisine sıkıştırılmış bir biçimde bulundu.
Il a été retrouvé dans un de ces barils.
Biralarıyla boğuluyorlar ve vücutlarıysa aynı ebatlarda kırılıyor. Ve küçük bir fıçının içerisine sığdırılıyorlar.
Ils se sont noyés dans cette bière, leur corps ont cassé sur la taille exacte et... leurs corps ont fini par coopérer.
Senin o adamları yenip, kırıp fıçılara koymanın ihtimali yok.
Et à moins que vous retrouviez assez de force pour voir ces hommes battus et brisés installés dans leurs tonneaux.
Hayır, Sheldon'ın en sevdiği iki şeyi içeriyor çikolata parçacıkları ve tek bir dokunuşla bir gezegeni yok etme fırsatı.
Non, ça allie deux des choses favorites de Sheldon : les pépites de chocolat et la capacité de détruire la planète en appuyant sur un bouton.
Umarım aranızda dişçi vardır çünkü bazı son sınıf şekerlemeleriyle tanışmak üzeresiniz!
J'espère qu'il y a un dentiste dans le coin, parce que vous êtes sur le point de rencontrer des sucreries!
- Bana saygın sıfır.
Tu ne me respectes pas.
Akşam yemeği 37 dakika daha hazır olmayacak ama fıstık ezmeli kraker alır mısınız?
Euh, le dîner ne sera pas prêt avant... 37 minutes, mais vous voulez des crackers au beurre de cacahuètes?
Cehennemde bana o taşın altına bakma fırsatı bırakmamıştır.
Impossible que je puisse m'introduire dans cette forteresse ( chez Piron )
Burasının ve bu zamanın dehşet verici bir zaman kanunsuzluğuna sıfır noktası olduğuna inanıyorlardı.
Ils étaient convaincus que cette ville, ce temps étaient le point zéro pour une anomalie temporelle cataclysmique.
Beni yere fırlattı ve "Umarım kuklacının büyük elleri vardır çünkü kayganlaştırıcı kullanmıyorum." dedi.
Il m'a poussée et a dit : "J'espère que ton marionnettiste a de grosses mains, je mets pas de lubrifiant."
Sanırım ikimiz de biliyoruz eğer topraklarımıza bir saldırı daha olursa, siz ve diğer kongre üyeleri ikinci sınıf üniversitelerde misafir konuşmacı olarak ders veriyor olursunuz.
Nous savons très bien que vous et vos amis membres du Congrès serez conférenciers invités dans des universités de seconde zone si une autre attaque se produisait chez nous.
Yani şansımız sıfır diyorsun.
Donc vous nous dites qu'il n'y a aucune chance?
Görünüşe göre kurbanlarını fırsat bulunca öldürüyor. Dikkatlice ve tasarlanmışçasına seçilmiş gibi araştırılmış hedefleri var.
Ça a l'air d'être des meurtres au hasard, pourtant il a recherché ses cibles comme si elles avaient été sélectionnées avec soin et préméditation.
Bu evliliği seni umursadığından bile emin olmadığın, idealize ettiğin bir erkek mefhumun var diye fırlatıp atmana izin vermeyeceğim. - Kes şunu, Peter! - Hayır.
- Arrête, Peter!
Bir sınıfın önünde olmanın... canlandırıcı bir şey olduğunu söylemeliyim.
Eh bien, moi, je dois dire que d'être en face d'une classe... c'est, euh, vivifiant.
Abe Goffe güçlünün değil, zayıfın yanında olacaktır.
Abe Goffe soutiendrait les faibles, pas les forts.
Hayır, Gibbs, Tate ikinci sınıf şikayetçiydi.
Tate était un plaignant par ouï-dire.