Haksızlık translate French
2,855 parallel translation
Bence, asıl yapmamak onlara haksızlık olur.
Ce qui serait injuste envers eux, ce serait de ne pas s'en faire.
- Bu haksızlık.
- C'est pas juste. - C'est vrai.
Bu haksızlık.
C'est pas juste.
Bunun akıl almaz derecede zor bir yetişkin kararı olduğunu, bunu yapmak zorunda kalmanın haksızlık olduğunu biliyorum.
Je sais bien... que c'est une décision d'adulte très difficile. C'est injuste que tu aies à la prendre, mais tu as agi en adulte.
Bu haksızlık, Renee. - Hepimiz için haksızlık.
Ce n'est juste pour personne, Renee.
Biraz ateşleyici gerek size. Bu haksızlık ama.
Voilà ce qu'il vous faut pour refaire le plein.
Vera'yı mı suçladı? Haksızlık yaptığını mı düşünüyordu?
Il rendait Vera responsable, il lui aurait fait du tort?
Ama belli bir noktada mucize beklemek bebeğe, Langston'a haksızlık.
Mais c'est injuste de demander au bébé, à Langston... d'attendre un miracle.
Bu haksızlık ama. Bana böyle fikirlerle aniden gelip herşeye hemen Evet dememi beklemiyorsun değil mi?
Tu ne peux pas me dire ça comme ça et attendre une réponse positive immédiatement.
Haksızlık yapıyorsunuz.
Vous êtes injuste.
Şimdi de siz haksızlık yapıyorsunuz Madam.
- C'est à votre tour d'être injuste.
Son yaşanan olaylarla geldiğimiz noktaya bakarsak, Chelsea'yi unuttuğunu söylemek haksızlık olmaz herhalde?
Vu les derniers évènements, serait-il correct de dire... que t'as oublié Chelsea?
Bu haksızlık. kendinden büyük bir kadınlasın ama şimdi Miho'yu istiyorsun.
Sérieux! Tu as celle qui est plus vieille et maintenant tu veux Miho.
- Haksızlık.
- Ce n'est pas juste.
Bu haksızlık!
C'est pas juste.
Haksızlık.
C'est pas juste.
Haksızlık bu, Marshall.
Mais c'est injuste, Marshall.
Bu haksızlık, yo!
On se fait avoir.
- Bence bu çok kötü bir haksızlık, çünkü sen tüm bu yeri bir arada tutan bir yapıştırıcısın.
- Je pense que c'est une terrible injustice, parce que vous... êtes la colle qui maintient tout cet endroit ensemble.
Bunun sana haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Mes horaires changent tout le temps.
Bu ikimize de haksızlık aslında.
Ce n'est pas juste pour nous.
Hem de çok büyük haksızlık.
- Vraiment pas juste.
Haksızlık bu.
Ce n'est pas juste!
Eğer öyle olsaydı,... ben kazanırdım ve bu sana haksızlık olurdu.
Parce que sinon, je gagnerais et ce serait injuste envers toi.
Ben bir şey yaşıyorum diye seni boğmam haksızlık.
Ce n'est pas juste que tout retombe sur toi, quand je traverse une mauvaise passe.
Yürüyememen haksızlık, Artie.
C'est injuste que tu puisses pas marcher.
Bu haksızlık!
Trop injuste!
Haksızlık yaptığını düşündüm.
Je le trouvais injuste et...
- Haksızlık yapıyorsun.
Non. Ce n'est pas juste.
Bu haksızlık!
C'est vraiment trop injuste!
Hayır, bu Leela'ya saygısızlık ve haksızlık etmek olur.
- Non! C'est humiliant et dégradant pour Leela.
- Max, Max. - Haksızlık bu.
- Mange un fruit.
- Bulun, haksızlık bu.
- Vous avez intérêt. C'est injuste.
- Tamamen haksızlık.
- C'est totalement injuste.
Tanrım, bu haksızlık.
Oh mon Dieu. C'est si injuste.
Bu haksızlık!
C'est injuste!
- Bu haksızlık.
C'est injuste.
Ve bu kesinlikle haksızlık.
Et c'est pas juste.
Bu haksızlık ben şeker istiyorum.
C'est pas juste. Je veux une glace.
Bu yaptığın Nancy'ye haksızlık.
C'est injuste.
Mükemmel çifttiler. Hatta o kadar mükemmel ki artık haksızlık diye geçiyordu içimden.
Un couple parfait. à rendre jaloux.
Haksızlık ettim ve özür dilerim.
C'est injuste, et je m'en excuse.
Dünyada o kadar haksızlık var ki neredeyse onsuz evden çıkmaz olduk.
Il y a tellement d'injustices, qu'on ne peut pas sortir sans.
Bence karanfillere haksızlık ediyorsun.
Ce n'est pas très juste pour les oeillets.
Bu haksızlık.
Ce n'est pas juste.
Küçük bir kızken vahim bir haksızlığa tanık oldum, ama hiçbir şey yapmadım.
Quand j'étais jeune, j'ai été témoin d'une grave injustice, mais je n'ai rien dit.
Onsuz yesek iyi olur yoksa Bayan Patmore'a haksızlık olacak.
Ne l'attendons pas, ne vexons pas Mme Patmore.
Bay Bates umarım sana haksızlık ettiğimi düşünmüyorsundur?
J'espère que vous ne me trouvez pas injuste.
Haksızlık bu.
- C'est pas juste.
- Bu haksızlık!
- Je sais.
Bu haksızlık.
Stan est 10e sur la liste d'attente.