Hartum translate French
80 parallel translation
Hartum'un öyküsü ise yenidir, bir asırdan daha az.
L'histoire de Khartoum est récente, elle date de moins d'un siècle.
Mısır 10.000 kişilik kiralık bir ordu topladı. Ve başlarında onlara komutanlık eden uzman bir ingiliz asker ile, Nil'in 2575 km yukarsına Hartum'a yolladı.
L'Égypte engagea 10 000 hommes avec un soldat anglais à leur tête et les envoya à 2600 km de là, à Khartoum puis dans le désert pour éliminer cet homme, le Mahdi.
Hartum'dan daha yeni geldi.
Il revient de Khartoum.
Hartum'dan kaynaklanan bu raporlar doğru mu?
Ces dépêches sont-elles vraies?
Ayaklanmayı ele alıp Mısırlıların kapasitesini değerlendirmek için Hartum'a gittim.
Je devais évaluer la capacité des Égyptiens à maîtriser la rébellion.
Ve eklemeliyim ki : Mısır'ın varlığı ne olacak Eğer Mehdi Hartum'u ve Hartum cephaneliğini ele geçirirse?
Et que deviendra l'Égypte si le Mahdi prend Khartoum et son arsenal?
Yarın İskoçya da majestelerine önereceğim. bu yerine getirmemiz gereken Mısır'a olan yükümlülüğümüzdür, Hartum'da ki tüm Mısırlıları boşaltmakta.
Je suggèrerai à Sa Majesté que nous nous acquittions de nos obligations en évacuant tous les Égyptiens de Khartoum.
Gordon'u Hartum'a yolla.
Envoyez Gordon à Khartoum.
Sadece bir sopa taşıyarak Çin İmparatorluk ordusunu zafere taşıyan adam. Gordon'u Hartum'a yolla.
Il a mené l'armée de l'empereur de Chine à la victoire avec seulement une canne.
Hartum'a yollayın ve topraklarımızın bir ucundan diğer ucuna dek takdir edilin.
Envoyez-le à Khartoum et tout le pays vous applaudira.
Onu tek başına Hartum'a gönderirseniz basitçe başarısız olur.
Si vous l'envoyez seul à Khartoum, il ne pourra qu'échouer.
Eğer Gordon'u Hartum'a yollarsak - Gordon, bir ulusal kahraman - başarısız olur, sonra suç onun üzerine kalır, hükümetin üzerine değil?
Si on envoie Gordon, un héros national, à Khartoum et s'il échoue, les torts lui seront imputés, et pas au gouvernement?
Ama kabul ediyorum Hartum az bir veballe kaderine terk edilemez.
Mais on ne peut abandonner Khartoum à son sort sans faire un geste.
- Sudan'a gitmen, Hartum'un boşaltılmasında bulunmak ve ardında barış ve düzeni sağlayarak ayrılmandır.
- Vous partez pour le Soudan, vous évacuez Khartoum et vous laissez l'ordre derrière vous.
Hartum'a seni yolluyorsam numara yapacağını, emirleri dinlemeyeceğini biliyorum, ve bir takım mistik zorunluluk adı altında sadece kendini ortaya çıkaracağını, ve bu hükümeti bulaştırmak için elinden gelenin en iyisini yapacağınıda biliyorum.
Si je vous envoie à Khartoum, vous me ferez des entourloupes et, au nom d'une quelconque nécessité mystique, vous ferez tout pour mouiller le gouvernement jusqu'au cou.
Görevlerim Hartum'u boşaltmak ve geride düzen bırakarak çekilmek.
Ma mission est d'évacuer Khartoum en y laissant bon ordre. Comment?
Plan yapmadan Hartum'a gidemem.
Il me faut un plan.
General Gordon Hidiv'in genel valisi olarak Hartum'a gidiyor.
Le général Gordon part pour Khartoum en tant que gouverneur.
Hartum'dan tüm Mısırlıları boşaltmak dışında hiç bir yetkim yok.
Ma mission se limite à l'évacuation des Égyptiens de Khartoum.
Benimle Hartum'a gelip ellerimden Sudan'ı kabul edecek misin?
Accepteriez-vous de m'accompagner pour que je vous donne le Soudan?
Nil'den Hartum'a çıkacağım.
Remonter le Nil jusqu'à Khartoum.
Onun esas kuvvetleri Hartum'un ötesinde mi?
Et l'essentiel de leurs forces sont au-delà de Khartoum?
Hartum'un dışında hala 13 bin Mısırlı var.
Il reste les 13 000 Égyptiens à faire sortir de Khartoum.
Eğer hükümet Hartum'dan kuzeye 650 km boyunca nehrin iki yanında ki Mehdi'ye bağlı kabilelerin şimdiye kadar silahlandırıldıklarını bilseydi...
Si le gouvernement avait su qu'il y aurait des madhistes armés à 650 km au nord de Khartoum...
Hartum'da ki herkes rıhtımda olmalı.
On dirait que tout Khartoum est sur le quai.
Bay Frank Power, Majestelerinin Hartum konsolosu.
M. Frank Power, consul de Sa Majesté à Khartoum.
Gordon. Kutsal kişi, onu dün Hartum da gördük.
Sainteté, on l'a vu hier à Khartoum.
Ama Hartum'u tahliye emriyle geldiğinize göre, Sudan'ın huzuru sizi daha fazla meşgul etmeyecektir.
Mais puisque vous êtes revenu avec pour mission d'évacuer Khartoum, heureusement la paix au Soudan ne vous concerne plus.
Sizin Hartum'u ilgilendiren talimatlarınız nelerdir?
Quelle est votre mission en ce qui concerne Khartoum?
Peygamber tarafından talimat verilmiştir, Allah'ın iyiliği ve selamı üzerine olsun, Hartum camisinde ibadet ederken.
Selon les instructions du prophète, paix et bénédictions soient sur lui, je dois prier à la mosquée de Khartoum.
Ama Hartum'u hastalık sefalaet ve ölüme terkedip ayrılırsam...
Mais si je dois laisser Khartoum à la maladie, à la misère, à la mort...
Mısırlılar Hartum'da kalmalı.
Les Égyptiens doivent rester à Khartoum.
Gordon Paşa, peygamberin, Allah'ın iyiliği üzerine olsun, Hartum'da ki camide dua ederken bana emir verdiğine inanıyor musun?
Croyez-vous que le prophète, bénédictions soient sur lui, m'ait ordonné de ne prier qu'à la mosquée de Khartoum?
Mısır bana karşı, ve bu yüzdem Mısırlılar Hartum'da kalmalı.
L'Égypte est contre moi, donc les Égyptiens doivent rester à Khartoum.
Bu Hartum'da nasıl olur.
C'est ce qui doit arriver à Khartoum.
Eğer Hartum kurban edilirse, bütün islam titreyecek ve boyun eğecek ve barışın hüküm sürdüğü her yerde ki camilerde dua edeceğim.
Si Khartoum est sacrifiée, l'Islam tremblera et s'inclinera, et je pourrai me diriger en paix vers les mosquées où je dois prier.
Hartum'u kuşatma niyetinde.
Il a prévu d'assiéger Khartoum.
Ama Hartum'da 35.000 insan var.
Mais il y a 35 000 habitants à Khartoum.
Hayvanları ve tahılları Hartum'a götürünceye dek bir süre burada kalacağız.
On va rester ici et vous amènerez le bétail et le blé à Khartoum.
Sürüyü Hartum'a ulaştırmak zorundasın. Sana iyi şanslar.
Le convoi doit arriver jusqu'à Khartoum.
"Hemen Hartum'dan ayrılın, efendim."
"Quittez Khartoum immédiatement."
Anlayın, efendim, Hartum'un ölmesine izin verilirse,
Si on laisse Khartoum mourir,
Şunu belirtmek zorundayım ki Hartum da Nil'in alçalması Burada Kahire'dekinden iki ay daha önce olur. ve Nil'in seviyesi yeterince düştüğünde Hartum savunmasız kalacak.
Je me dois de vous dire que la décrue à Khartoum se produit deux mois plus tôt qu'au Caire, et quand le Nil aura vraiment baissé, Khartoum sera sans défense.
Hartum'u kurtarıyor.
- J'étais là.
Şayet Wolseley'in emri Hartum'u değil sırf beni kurtarmaksa, kalmaktan başka şıkkım yok.
- Je n'ai plus le choix. Si les ordres sont de me sauver moi, et pas Khartoum, je n'ai plus le choix.
Şeik Osman, Hartum'un en saygın vatandaşısınız.
- Nous sommes enfermés. Cheik Osman, vous êtes le citoyen le plus respecté de Khartoum.
Seçme şansın olsaydı bile, böyle davranamazdın. Hartum'u terk edemezdin.
Même si vous aviez le choix, vous ne pourriez pas faire cela.
Mesele Hartum değil.
Il doit faire sortir Gordon.
Hartum'da ki her Avrupalıyı bu gemide istiyorum.
Les Européens de Khartoum doivent monter à bord.
Hartum benim sorunum. Bu insanların tahliyesi sizin.
Khartoum, c'est mon problème.
Halk ayrıldığımızı anladığında Hartum'u kontrol edebilecek misin?
Que ferez-vous quand on apprendra notre départ?