English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ H ] / Hasıl

Hasıl translate French

395 parallel translation
Hasılı kelam, aptalca davranmayalım.
Faisons pas les idiots.
Hemen gelin, otel sahibi tüm hasılata el koydu.
Viens, l'hôtelier a saisi la recette...
10 milyon dolarlık bir hasılat söz konusu iken, nasıl böyle konuşuyorsun? Demek öyle?
C'est pas une raison, avec 10 millions de dollars en jeu.
Korkunç şeyler hasıl olabilir.
Il peut se passer des choses affreuses.
Bir erkeğe 10 kadın oranıyla mevcut gayri resmi milli hasılaya 20 yıl içerisinde ulaşılabilinir.
Avec un rapport de dix femelles pour chaque mâle, ils pourraient atteindre le PNB actuel en 20 ans.
Lanet olsun Ray, cennetimizi yaratabilirdik. Evet, Tanrı'nın da yardımıyla herkese iş sağlayabilirdik, müthiş bir gayrisafi milli hasılamız olurdu, ve onların her biri için bir bomba üretiyor olmak bize tatlı bir tembellik hissettirirdi.
Nous aurions pu avoir le paradis... la sensation de posséder autant de bombes que l'adversaire.
Hasılatı 4 : 15'le gönderiyorum.
Je l'envoie par le train de 16 h 15.
Jake ve Elwood, grubun hasılattan alacağı payı... Calumet City'deki St. Helen yetimhanesinin vergisini ödemek için... bağışlayacaklar.
Jake et Elwood font don de la part du groupe dans les recettes... des entrées, pour payer les impôts de l'orphelinat de Sainte-Hélène... à Calumet City.
Kendine gelsen iyi olur! Daha şova çıkacağız. Şu gişe hasılatını alıp... sabah açılır açılmaz Vergi Dairesine yetiştirmenin bir yolunu bulmalıyız.
On a un concert à donner, puis faut foncer à la perception et y être avec l'argent demain à la première heure.
Kuzeyin tüm has nitelikleri burada. Viking ruhu Avrupa'yı etkisine aldı.
Grâce à votre vivacité nordique, les Vikings ont dominé l'Europe.
Ama büyük paralar için utancımı hasır altı etmeliyim.
Je dois donc noyer ma honte dans l'argent.
General Kamakura Yoshitsune ile hasım olduktan sonra beni burada görevlendirdi.
Ils sont sept, déguisés en ascètes des montagnes. Le shogun nous a donné l'ordre de surveiller cette passe.
Herkesin kendine has bir cehennemi var gibi.
C'est ça, l'enfer. On croit en avoir le monopole.
Biz asıl stadın hasılatının yükleneceği para nakil aracının peşindeyiz.
Les recettes des banques, marchés et théâtres.
Ama Şehir Meclisi ve başkan yardımcısı seçimi düşünüyor olmasaydı teklifi hasır altı ederlerdi.
Mais sans l'appui du Conseil, ça ne se serait pas réalisé.
Ama, elbette, bir erkeğe has her günahı ve ızdırabı yaşamayı tercih ederseniz, duayı unutun.
Cependant... si vous voulez aller jusqu'au fond de l'âme humaine,
Lakin seks pratiği yapmak maymunlara has bir şeydir.
Mais s'adonner à l'érotisme, c'est un truc pour les singes.
Gerçekleşen dileklere... Hasret dolu bir düşe kendisine has bir boyut katabilen insanoğlunun, garip ve mistik kuvvetine...
Pour les désirs qui deviennent réalité, pour l'étrange force mystique de l'être humain, capable de prendre un rêve et lui donner sa propre dimension, pour Barbara Jean Trenton, reine du cinéma d'un autre temps
Sorun şu ki hala spor kulübünde kalıyorum ve orası tamamen erkeklere has bir yer...
Le problème est que l'Athletic Club est interdit aux femmes, donc...
Ardından kendine has bir şekilde sarılıyor bana...
Et ensuite il... me serre comme si j'étais sa chose.
Şifalı suyu dağıtan kızlardan biri, çok çok güzel, genç ve eskil, bir çocuk, şimdiden bir kadın... kendine has, ışıltılı.
Elle est belle, jeune. Elle a la grâce antique. La femme-enfant.
Onun hasır şapkasını Chikura'da bir hânın penceresinde aselı dururken gördüm.
Otané l'avait accroché à une fenêtre de l'auberge.
Sorumluluktan asla kaçmayan Bruce ve Dick, kendilerine has sürat ve kararlılıkla Yarasa Mağarası'na indiler.
Toujours prêts à assumer leurs responsabilités... Bruce et Dick, avec leur rapidité et leur résolution légendaires... gagnent d'un pas leste la Batcave.
Kendine has, eşsiz bir kılıç stilin var.
Oublie l'école Kogen Itto.
Yoshida. Kendine has bir stilin var. Kılıç kullanmayı nerede öğrendin?
Yoshida, votre technique est singulière.
Benim kendime has bir tarzım var.
Ecoutez j'ai une conception personnelle de l'oeuvre, c'est pas assez triomphal, c'est pas assez orgueilleux..
Ne? Aşağıda temizleyicideki şu elbiselerle şehrin içinden fark edilmeden geçebilirsiniz.
Avec les vêtements du pressing, en has, vous pourriez aller n'imporle où sans éveiller l'attention.
Victor, Lémiri'ye en son gittiğimizde süt istediğini kendine has tarzıyla bize göstermişti.
Son goût pour le lait l'a déjâ conduit â exprimer ses désirs lors de sa dernière visite chez Lémeri.
Söylediklerimin asıl ana fikri şu, konuşmadığım zaman hemen mutfağa kaçıp çayı koymayın böreği yağlamayın, üstüne çaydanlık konan şu yuvarlak, kahverengi hasır nihaleden ekmek kırıntılarını çıkarmayın.
Au fond, je veux dire que même si je ne semble pas parler, ne filez pas à la cuisine pour faire bouillir de l'eau, beurrer vos scones, ou foutre des miettes partout, celles qui viennent de ces trucs de paille qu'on met sous la théière,
Aslında 16, 28 Mayıs tarihleri arasında o şehirde geçen olaylar o kadar inanılmazdır ki bazı politikacıların kariyerlerinin dibe vurmaması güvenlik güçlerinin rezil edilmemesi için gerçekler çok büyük çabalar harcanarak günümüze kadar hasır altı edilmiştir.
Pourtant, ce qui est arrivé dans cette ville entre le 16 et le 28 mai de cette année est si incroyable que l'affaire a été étouffée pour sauvegarder des carrières politiques et tirer les forces de l'ordre de l'embarras.
Bir taraf hikayeyi bas diye bastırıyor bir taraf da hasıraltı et diye. Yoruldum artık.
Marre de toutes les pressions pour publier cette affaire et de toutes les autres pour l'étouffer.
Görevimiz haber basmak, hasır altı etmek değil!
Nous sommes supposés publier l'info, pas l'étouffer!
Şu anda haberi hasıraltı edip, gerçekleri saklıyoruz.
Nous taisons l'information, nous la censurons.
Rönesansın kendine has, duygudan çok bilgiyi temel alan bakış açısıyla bu farklı bakış noktasını altın güneş olarak seçti.
Il y a de bonnes raisons à la Renaissance, émotives plutôt que des raisons intellectuelles, qui l'ont incité à choisir le soleil d'or comme autre endroit.
Gitarla amfinin dibine gidip... bir sürü şeyler yapıyordu ki bunlar tamamen bana has numaralardı.
Il utilisait beaucoup la guitare contre l'ampli. Ce genre de trucs qui étaient ma spécialité.
Hasır Adam'la olan randevuna gitmenin vaktidir.
II est temps de rejoindre l'homme d'osier.
Simmons, bundan hoşlanmayacaktır küçük kraliçesinin ondan para sızdırmanın kitabını yazdığını...
Simmons serait ravi d'apprendre comment une diva has been a réussi à... maquiller les comptes et à l'escroquer.
Kendine has olan şeyi yapan, acayip eksantrik biri.
Et l'allumé génial qui fait ses élucubrations.
Ama su bulmak için kendine has yöntemi vardır.
Il a sa propre technique pour trouver de l'eau.
Tüfek hasırda durmalı. O koyduğu yerde ıslanıyorlar. Orada ıslanıyorlar.
Un petit séjour dans l'eau ça sera bon pour le flingue.
Sevgili hobbitim en has dostum...
Mon plus cher Hobbit, l'ami entre tous!
Kanıtım ; sizin tarafınızdan hasıraltı edilen deliller Sör Charles. Hepinizin üyesi olduğu gizli bir birliği suçlayan deliller.
Je sais que vous avez supprimé des preuves, Sir Charles, qui mettaient en cause un membre de l'ordre sacré auquel vous appartenez tous.
Savaş alanından adaletin kılıcı ve parlak kalkanı yükseldiğinde, hasımlarınızı alt edeceğiniz gün gelmiş demektir. "
"Un jour viendra, où la vérité " surgira, armée de l'épée de la justice, " et du bouclier,
Çelik kavgası devam ediyor. John Unitas ve koç Ewbank ile yarınki şampiyonluk maçı hasırlıklarıyla ilgili röportajlar.
Interviews de John Unitas et de l'entraîneur avant le match.
- Olmadım. - Nasıl bir zamanların dersin, madem?
- Alors tu peux pas être un has been.
Kızıl Sigorta'nın umutsuz ve ve nispeten vahşi çalışanları... güneş batıda yavaşça batıncaya... bu cesur piyasa maceralarının... göz alıcı hasılası ortaya çıkıncaya kadar muharebeye devam ettiler.
le soleil se couchant lentement à l'ouest, apparaisse le butin prodigieux de leur audacieuse entreprise.
Yanında rahat edemeyeceğin insanlarla haşır neşir oluyorum.
Tu serais mal à l'aise parmi mes nouvelles fréquentations.
Ama bir yıl boyunca, bu belgeleri hasıraltı etmesi için şantajcıya ödeme yaptınız.
Mais vous payez depuis plus d'un an pour que la presse n'en sache rien.
Sahneye has sanatlar.
Ce que l'on appelle les arts de la scène.
İngilizlerin yurt dışındaki davranışlarını daima çok kendine has bulmuşumdur.
L'attitude des Anglais à l'étranger est une chose qui m'a toujours parue très bizarre.
Ellerin reçine ve hasırla sarılı olacak ve cam kırıklarıyla kaplanacak.
Les mains bandée de chanvre et de résine... trempé dans du verre pillé.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]