Hedef translate French
9,297 parallel translation
Ya eğer biri bu kişisel özelliği hedef alan bir yol bulduysa?
Et si... quelqu'un a trouvé un moyen de cibler ce trait?
Şu anda belirli genetik kişisel özellikleri hedef alan virüsler üretmenin eşiğindeyiz.
Nous sommes sur le point de pouvoir créer des virus qui peuvent cibler spécifiquement des traits génétiques
O kadın her kimse, görünen o ki açık şekilde hedef oydu.
Peu importe qui est cette femme, ça semble évident qu'elle est la cible.
Genlerini her yere yaymış ama aktardığı gen babadan geçen bir gendi. Yani bu demek oluyor ki... O kadın hedef değildi.
Il a répandu ses gènes partout, mais le marqueur est transmis de père en fils, ce qui signifie...
Yani hedef o olmasa da kadını bulmamız gerek.
Même si elle n'est pas la cible, nous devons quand même la trouver.
Genetik olarak hedef alınan virüs konseptini biliyor musunuz?
Êtes-vous familier avec le concept de virus génétiquement ciblé?
Şehirdeki bir kahvecide Genghis Khan'ın soyundan gelenleri hedef alan bir virüs yayılmış olabileceğiyle ilgili bir olasılığı soruşturuyoruz.
Nous investiguons la possibilité que quelqu'un ait relâché un virus ciblant les descendants de Genghis Khan dans un café en haut de la ville.
Genetik olarak hedef alınan virüsler üzerine çalışma yaptıysanız patronunuz çalışmanızı üç kişiyi öldürmek için kullandı bile.
Si vous avez fait des recherches dans les virus génétiquement ciblés, alors votre patron a déjà utilisé votre travail pour tuer trois personnes.
Şu andan itibaren, müşterilerimizi hedef alan şirket Daniel Hardman tarafından temsil edilmiyor.
A partir de maintenant, l'entreprise qui cible nos clients n'est plus représentée par Daniel Hardman.
Hedef : Fas.
Destination :
Generalin vurucu timi Catalina'yı hâlâ hedef sanıyor.
L " équipe du général pense toujours que c'est Catalina leur cible.
15 dakikadır arama yapıyorlar ve hedef alanın yalnızda % 3'ünü taradılar.
Ça fait 15 minutes qu'ils cherchent et ils ont seulement parcouru 3 % de la zone de recherche.
- Hırsızları gözleyen gizli müşteri. Bu gözetleyicilerin Afrika-Amerikalıları uzak tutmak için hedef almaları da mümkün görünüyor.
Il est aussi possible que les pointeurs ciblent les afro-américains pour... les éloigner.
Van Eyck tek hedef değil.
Van Eyck n'est pas la seule cible.
Evet aslında seni hedef almıştım.
Je te visais justement.
Meksika polisi turistleri hedef alıyormuş.
J'ai entendu dire que la police mexicaine ciblait les touristes.
Bunu kim yaptıysa kasten ilk müdahele ekibini hedef almış yani.
En gros, celui qui a fait ça ciblait délibérément les premiers intervenants.
- İlk müdahale ekibini mi hedef almış yani?
Donc il ciblait les premiers intervenants? C'est exact.
Hedef, elinden geldiğince hızlı giderken motorun üzerinde kalabilmek.
L'objectif est d'aller très vite tout en restant sur la moto.
Ve aradığımız USB belleği, asla bulabileceğin bir yere koymazdı. Çünkü bulman, onun gibi hedef hâline gelmen demek olurdu.
Et cette clé usb que nous cherchons, il ne l'aurait jamais mise à un endroit où vous l'auriez trouvé, parce que la trouver voulait dire que vous seriez devenue une cible, comme il l'était.
Güzel hedef olacak hiçbir şey yok.
Rien qui serait une cible potentielle. A moins que...
Ya da patlayacak başka bir hedef.
Ou une autre cible prête à exploser.
Görünüşe göre kilise zor dönemden geçen yöneticileri hedef alıyor. Boşanma, bağımlılık, aile trajedileri. Sonra da onları kiliseye çekiyorlar.
L'église cherche des dirigeants qui sont dans une mauvaise passe... divorce, dépendance, drame familial... et les appâte.
Şehirdeki bir kahvecide Cengiz Han'ın soyundan gelenleri hedef alan bir virüs yayılmış olabileceğiyle ilgili bir olasılığı soruşturuyoruz.
Nous investiguons la possibilité que quelqu'un ait relâché un virus ciblant les descendants de Genghis Khan dans un café en haut de la ville.
Dükkanların bazılarının hedef alınıp....... bazılarının alınmaması hakkında herhangi bir fikri olan var mı?
Une idée de pourquoi certains magasins ont été visés et pas les autres?
Réveillon için çalışan wesenler hedef alındı........ ve bu ayaklanmada öldürüldüler.
Les Weens qui travaillaient pour Réveillon furent ciblés. et tués dans ces émeutes.
Onlar bizi hedef alıyor.
Ils nous visent.
Belki de o kadını hatırlatan kadınları hedef alıyordur.
Peut-être qu'il cible les femmes qui lui font penser à elle.
Yani belki de duşunduğumuz gibi hedef listesi değil.
Ce n'est peut-être pas une liste de cibles humaines.
Onaylanmış bir hedef var.
L'aperçu est confirmé.
Suikastteki hedef Ajan Keen.
Un assassin a pris pour cible l'agent Keen.
Hedef ne kadar azılıysa miktar o kadar büyük oluyor.. .. ve daha fazla insan deniyor
Plus la cible est connue plus le fond est important, et plus les gens vont s'y essayer.
Ben hedef seçmem.
Et je ne choisis pas les cibles.
Yolda saygısızlık yapıp hedef haline gelmiş olabilirler.
Un affront au volant pourrait en avoir fait des cibles.
O zaman kurbanlar hedef alınmadı, rastgele seçildi.
Ils n'étaient pas visés, mais choisis au hasard.
Hedef odaklı ve öfkeyle hareket ediyor, bu yüzden de işkence yöntemleri aşırı vahşi.
Il est orienté, conduit par la colère, ce qui le rend très brutal dans ses méthodes de torture.
Görünüşe göre birileri Seattle'daki zengin insanları hedef alıyor.
Il semble qu'une personne ne vise que les hommes riches de Seattle.
Ayrıca bir kullan at telefon bulduk görünüşe göre sıradaki hedef senmişsin.
Aussi, nous avons trouvé leurs téléphones de brûleur, et il semble que vous alliez être la cible suivante.
Parası olan kişileri hedef aldık.
Nous seules personnes qui pouvaient se le permettre ciblées.
Hedef hareket halinde!
Cible en mouvement!
Ya hedef?
Et la cible?
Hedef ormanın çok içindeydi.
La cible était bien cachée dans la fôret.
Hayır, zaten yargıç hedef.
Non, le juge... est la cible.
Beni hedef alanları bulacaksınız.
Vous allez trouver qui me cible.
Daha fazla tecrübe, daha fazla hedef, daha fazla arzuyla aileme, ve babama 12 yaşındayken aldığım kararların en iyi kararlar olduğunu kanıtlamaya çalıştım.
Avec plus d'expérience, d'objectifs, de désirs. Prouver à ma famille et à mon père que les décisions que j'ai prises dès l'âge de 12 ans étaient les meilleures décisions.
Asıl onların hedef alındığına inanıyoruz.
Nous pensons qu'ils étaient les cibles.
Bir bankayı hedef aldı ve para için de değil.
Il a cambriolé une banque... mais pas pour l'argent.
Yani artık neden bankayı hedef aldığını biliyoruz.
Donc maintenant nous savons pourquoi il a attaqué la banque.
Kızınızı ırkçılık yüzünden mi hedef aldıklarını düşünüyorsunuz?
Vous dites que votre fille a été accusée à cause de sa couleur?
Şimdi hedef biz olduk..
Vous nous avez visés.
Hedef Pittsburgh'a gidiyor.
La cible se dirige vers Pittsburgh. Et le FBI?