Iman translate French
567 parallel translation
" Ve İsa ona'Eğer iman edersen Tanrı'nın yüceliğini göreceksin,'dedi.
" Jésus lui dit : 'Crois et tu verras Ia gloire de Dieu.'
İnsanlarımızın evlerinin üstünden yükselir, güçlü muhafızlar gibi Hristiyanların yenilmez imanını canlı tutar.
elles s'éIévent au-dessus des maisons comme de puissants gardiens de Ia foi invincible des chrétiens.
Kalplerimizi onun imanıyla açarsak bizi teselli eder.
Si nous lui ouvrons notre cceur, elle nous console.
- İşten çıkarıImanız yerinde olmuş.
- Assez pour provoquer votre renvoi.
Bu ekmeği ; günahlarına rağmen sana yaşam veren Mesih'in bedeni olarak kabul et ki senin imanını ebediyen güçlü kılsın.
C'est le corps de Jésus qui t'est donné pour toi et tes péchés afin qu'il te fortifie dans la foi pour la vie éternelle.
Bu içeceği de onun kanından bil ki senin imanını ebediyen kuvvetli kılsın.
C'est le sang de Jésus, mort sur la croix pour racheter tes péchés. Puisse-t-il te fortifier dans la foi pour la vie éternelle.
İşte bu noktada sadece imanımıza bel bağlamalıyız.
Nous devons nous fier à notre foi.
Parayla imanın kimde olduğunu kimse bilemez.
Quand un prêtre est dévot, l'organiste est athée, et vice versa.
Önce sizin az önce yaptığınız imanın ne anlama geldiğini öğrenmek istiyorum.
Je veux d'abord savoir ce que vous vouliez dire.
Kardeşi de iman etmeden önce büyükbabasından almış.
Son petit frère le tient de son papy, après sa conversion.
AyrıImanı istediğini sanmıyorum.
Il ne veut pas que tu partes. Moi, si.
Politika yüzünden polislikten atıImanın seni üzdüğünü biliyorum.
Tu n'as pas supporté d'être mis à la retraite à cause des politiciens.
İki gece erken ayrıImanın cezası da, 10 $.
Déduction pour être partie plus tôt deux soirs : 10 dollars.
Unutma, zaman ve iman en iyi ilaçtır.
Le temps et la foi apaisent les douleurs.
Benim ağabeyim ölmüş, siz bana zaman ve iman diyorsunuz.
Mon frére a été tué, et vous me parlez du temps et de la foi.
Bir din kardeşi. Gerçek iman sahibi, onun gibi değil.
Il lui a volé sa vie, son frère était un croyant, pas comme lui.
Hobart, gerçek iman sahibinin buyruğu nedir?
Hobart, qu'est-ce que l'Ordre des Vrais Croyants?
Gerçek iman sahibi olanlarımız musibetin iyi olduğuna ve iyi musibete inanır.
C'est l'association de ceux qui croient... que le mal c'est le bien... et que le bien, c'est le mal.
Bizi gerçek imanın bilgeliğine kavuşturan.
Celui qui nous a apporté la sagesse... de la Vraie Foi.
Yaşlı şehre hakim iki şeyden biri olan Antonia Kalesi Roma iktidarının merkezi büyük altın tapınak ise yok edilemez bir imanın dış görüntüsüydü.
La ville était dominée par la forteresse romaine, l'Antonia. Et par le Grand Temple... symbole éclatant d'une foi profonde et impérissable.
Yahuda, Nasıralı ısa'yı görürlerse, anlayacaklar ki hayat sonsuzdur ve imanın varsa ölüm korkulacak birşey değildir.
Si elles voyaient Jésus de Nazareth, elles sauraient... que la vie est éternelle... et que la mort n'est pas à craindre pour qui a la foi.
O zaman müsaitseniz bana katıImanızı isterim.
Je souhaite que vous me suiviez si vous êtes libres alors.
İsa dedi ki : "Bana inanan bana değil,..." "... beni gönderene iman etmiş olur. "
Le Seigneur a dit : "Quiconque croit en moi ne croit pas en moi, mais en celui qui m'a envoyé."
Tomas... Senin imanına asla inanmadım.
Thomas, je n'ai jamais cru en votre foi en Dieu.
Şu dünyaya bakıp da ona hükmeden kişinin iyiliğine iman edebilir misin?
Peux-tu regarder ce monde et croire en la bonté d'un Dieu qui le gouverne?
Bu iki adam, gerçek iman sahipleri.
Ces deux hommes sont de vrais croyants.
Şimdi, burada kilisenin sosyal bir davetine katıImanın bence bir sakıncası olmaz.
Seulement rendre une petite visite à votre confrérie.
Ama kim bana iman eden şu küçüklerden birini günaha düşürürse boynuna iri bir değirmen taşı asılıp denizin dibine atılması kendisi için daha iyidir.
Celui qui scandalisera un de ces petits une meule attachée au cou, sera précipité à la mer.
Salt iman size anlamsız gelebilir.
On peut mépriser la foi.
Ama salt iman nedir?
Mais la foi n'est autre que la guérison.
Biz Tanrı'ya imanımızla ve çalışmamızla ibadet ettik, ama ne oldu?
Et qu'en est-il advenu?
Bana kehanet hediye edilmiş olsa ve tüm gizemleri ve bilgiyi anlasam ve dağları hareket ettirebilecek imanım olsa da ve merhametsizsem o zaman ben bir hiçim.
Si j'ai le don de prophétie et si j'ai tout le savoir et toute la foi de sorte que je puis même déplacer les montagnes, mais ne possède pas l'amour - je ne suis rien. Si je distribue tout mon bien et si je livre mon corps aux incinérateurs mais ne possède pas l'amour, tout cela ne m'est d'aucun profit.
Bay Bulmacacı, tatsız imanızı duymamazlıktan geleceğim!
Le Riddler, je refuse d'écouter vos insinuations insipides!
Köylüsüymüş, ırgatıymış hiç ayrım yapmaz iman.
Que vous soyez paysans et ouvriers, qu'importe.
Yeteri kadar imanım yok demek ki.
Je n'ai pas eu suffisamment la foi.
Tanrım affet, yeteri kadar iman yok bende.
Seigneur, je n'ai pas eu suffisamment la foi.
Bu kadar ani ayrıImanın akıllıca olmayacağını ama yakında bir yolunu bulacağımı söyledim.
Il veut que je m'installe chez lui. Mais je ne peux pas rompre si brutalement avec le Professeur...
Habeş adama, diyakozun Filip'e eliyle iman ve şan ihsan ettin ki o arabasında oturmuş kutsal kitabı okuyordu.
Vous qui avez donné la foi et la grâce à l'homme qui venait d'Ethiopie et qui, dans son chariot, lisait les Saintes Ecritures, montrez le chemin du salut à vos serviteurs afin, qu'aidés par votre grâce et leurs bonnes intentions,
Tanrı'ya iman dışında hiçbir şey...
Rien sauf la foi en Dieu.
Buna inanmalı ve iman etmelisin... Aksi takdirde ölümsüz ruhunu cehennemin derinliklerine savuracaksın.
Il faut avoir la foi et croire, sinon ton âme immortelle sera envoyée en enfer.
İmanı kararsız olan bir adam.
La foi d'un homme est en jeu.
Aşırı inanç ve imanın çok erken benimsendiğini anlamak için yetişkinlerin hayatını incelemek yeterlidir.
Par la soumission précoce à des sentiments extrêmes.
- İman etmelisin.
- Il faut avoir la foi.
- İman edersen... - İman etmek mi?
- Si l'on croit...
İman ediyorsan sevgili Francesca, safın tekisin.
- Croire? Si tu crois, ma chère Francesca tu es une sotte.
Ey imanı kıt adam, neden şüpheye düştün?
Homme de peu de foi, pourquoi as-tu douté?
İmanınız olur da kuşku duymazsanız, daha fazlası da gerçekleşir.
Si votre foi n'hésite point vous pourrez faire comme moi.
Bu sayede Papa Hazretleri Krala "İmanın Savunucusu" unvanını verdi.
Il a été nommé "défenseur de la foi" par Sa Sainteté le pape.
İman dağları hareket ettirir, ama onları almaz.
La foi déplace les montagnes, elle ne les capture pas.
İmanı ona yardım edecektir.
Sa foi la soutiendra.
İman edenlere felah yolunu göster ki inayetinle hayırlı işler yapsınlar ve bu dünyada geçirdikleri hayatın tüm zorluklarından sonra, peygamberimiz Hazreti İsa'nın yardımıyla ebedi saadete ulaşsınlar. Amin.
ils puissent, après les épreuves de leur voyage et de la vie sur terre, atteindre le bonheur éternel grâce à Jésus Christ, notre Seigneur.