Imkansız mı translate French
985 parallel translation
Onu affetmen imkansız mı?
Ne peux-tu lui pardonner?
- Sence imkansız mı?
- C'est difficile.
Bana öyle bakma. Bu sence imkansız mı? Zamanında bayağı yakışıklı Hem de zarif bir erkektim.
Crois-moi, j'étais plutôt beau garçon à l'époque, j'avais belle allure,
- imkansız mı? ama söz vermiştin.
- Vous me l'aviez promis.
İmkansız mı?
Impossible.
Bu acıya rağmen üstüne basmak mı? İmkansız.
Pour souffrir davantage?
- İmkansız mı?
- Impossible?
Sosyal sınıflarımız arasında... sizinle aynı masaya oturmamı imkansız kılan belirgin farklar var, efendim.
La différence entre nos conditions m'interdit de m'asseoir à la même table que vous.
Diğerlerini asla havalandıramayacaksınız. Hayal ettiğiniz gibi olması imkansız. Yardım istiyorum.
Notre longue lutte contre les Hommes des Collines a atteint son paroxysme.
Buralardan kaçıp, birlikte yaşama hayallerimiz, sayende gerçeğe dönüşebilecek, mutlu geleceğimiz... Artık hepsi imkansız, çünkü geçen akşam sen bunun üstesinden gelemedin.
Et j'ai fait un moment le rêve de l'aimer aussi, de recommencer autre chose, quelque chose de meilleur, de très doux, quelque chose sans plaisir, peut-être, mais qui m'aurait calmée.
"Tony ile ilişkimizin imkansız olduğunu şimdi anladım. " Bayan Kirby haklıydı.
" Je sais à présent qu'entre Tony et moi, c'est impossible.
Her şeyimi buna bağladım. - Sızlanmayı bırak. Kaybetmemiz imkansız.
J'espère que vous voyez juste, sinon je suis ruiné!
Bana Darcy'nin ne kadar fedakar olduğunu... ve arkadaşı Bay Bingley'i imkansız bir evlilikten... korumak için ne kadar çok şeyi göze aldığını anlatıyor. Oh!
En m'expliquant qu'il était désintéressé et qu'il avait évité à Bingley un mariage impossible.
- İmkansız mı?
Impossible?
Seni imansızın köpeği, ölmeden önce... göreceksin ki benimle hiç bir şey imkansız değildir!
Chien d'incroyant, tu sauras que rien ne m'est impossible!
Baluchistan dili falan sanırım, anlaması cidden imkansız. - Merhaba.
Je crois que c'est du baluchistan, mais c'est impossible à dire.
İmkansızı başaracağım.
Je ferai l'impossible :
Uzaklara gidelim. Yaşadığımız şeylerle hata yapmamamız imkansızdı, Gino.
Nous ne pouvions nous quitter après ce qui est arrivé,
Ata binemem. At üzerinde durmam bile imkansız.
Je ne peux pas m'asseoir sur un cheval.
Neden, Herr Haas, bu imkansız.
M. Czaka m'a alors envoyé à la gare chercher un horaire. Vous divaguez!
Bu imkansız görünüyor, kabul ediyorum, ama... başka şansımız yok.
Je ne sais pas. C'est vrai que ça semble impossible... mais il faut y arriver.
Bu yüzden torunlarımın olması da imkansız.
Je ne peux donc pas avoir de petits-enfants.
Kadavra bulmak imkansız demiyorum.
Mais je n'irais pas jusqu'à dire que je ne peux m'en procurer un.
Bu imkansız.
Mais si quelqu'un m'aimait?
Bir tek bu da değil Bay Talbot fiziksel çaba göstermesinin imkansız olduğu bir operasyon geçirdi.
Non seulement cela, mais M. Talbot a subi une intervention... qui interdit tout effort physique.
İmkansız mı?
Impossible?
Saat kulesinde Charles'la buluşacaktım ama şu anda gitmem imkansız. Gidip beklemesini söyler misin?
J'avais rendez-vous à l'église avec Charles et je ne peux pas y aller, tu peux aller lui dire de m'attendre?
Kapısını kırmadıkça korkarım bu imkansız.
C'est impossible... - vous n'allez pas forcer sa porte.
Korkarım bu imkansız.
C'est impossible.
Şey, bu hemen hemen imkansız... Ama elimden geleni yapacağım. Bu resim bende kalabilir mi?
C'est une commande ambitieuse... mais je ferai de mon mieux.
Seçkin ve eski bir baronun saygınlığını ve... ağırbaşlılığını tehlikeye attığımı.... ve eğer bu imkansız davadan hemen çekilmezsem... beni kovacaklarını söylediler.
Que je mets en danger la réputation d'un cabinet prestigieux... et que je dois renoncer, sinon ils renonceront à moi.
Şu an açıklamam imkansız. Seni mümkün olduğunca çabuk aramaya çalışacağım.
Je ne peux pas vous expliquer maintenant, mais Je vous appellerai dès que possible.
Bu yüzden, bana bahşettiğin onur için teşekkür ederken teklifini de reddetmeliyim, çünkü kabul etmemi imkansız kılan... başka durumlar söz konusu.
Ainsi... je te remercie de l'honneur que tu me fais mais je ne puis accepter... D'autres dispositions m'en empêchent.
Bir başladı mıydı onu durdurmak imkansız. - Merhaba, Molly.
Quand il s'y met, il ne sait plus s'arrêter.
- İmkansız mı demek istiyorsun?
C'est impassable.
Hayır, onlar hesaplamalarımızın doğruluğunu itiraf ediyorlar ama uçuşun imkansız olduğunda diretiyorlar.
Ils admettent que nos calculs sont exacts, mais croient le raid impossible.
Birisi aracımızı soyacak olsa dahi, çalıntı külçeleri ülke sınırları içerisinde elinden çıkarması fiilen imkansızdır.
Un voleur ne pourrait rien faire de l'or, s'il le garde en Angleterre.
Kısım Amiri, bence bu biraz imkansız.
Ce sera difficile, chef.
- canım korkarım bu akşam imkansız.
- Navré, cela est impossible ce soir.
Canım benim, bunun imkansız olduğunu anlamalısın.
Ma chère, vous comprendrez que c'est hors de question.
Ama, senin için geçerli sanırım. Kaybetmen imkansız.
Mais avec vous, ça marchera forcément.
ona, Lottie'den boşanmamın imkansız olduğunu... Anlatmaya çalıştım.
Inutile de chercher à lui faire accepter que Lottie ne divorcerait jamais.
- Korkarım bu imkansız. Hayır, gelemem, pazar günü de Liverpool'a gidiyorum.
Non, demain ce n'est pas possible.
Beni sevmesi imkansız olan bir kadına âşık olduğumu anlamaya başladığımda ilk tepkim ortadan kaybolmaktı.
Quand j'ai réalisé que j'étais amoureux de toi, qui ne pourrait jamais m'aimer, j'ai décidé de disparaître.
İmkansız.
M. Moynet, vous êtes incorrigible.
Ben de sizin Bay Allenby'ye... Ona karşı koymak imkansız.
Je disais à M. Allenby combien il était irrésistible.
Komuta subaylarının batırmamı imkansız hale... getirdikleri bir gemiyi, batırmanın yolunu bulmam lazım.
Comment couler un énorme et insubmersible cuirassé alors que mon supérieur fait tout pour que ce soit impossible?
Kulübemde her zaman benim yerime idare edebilirsin. Artık bu plan imkansız.
Chez moi, vous pouviez m'aider mais ici c'est impossible.
Bu sentezin, bağlayıcı madde olmadan oluşturulmasının imkansız olduğunu sanırdım.
Je pensais que la synthèse était impossible sans un liant pour tenir les éléments ensemble.
Sanırım bu imkansız, öldüklerine göre.
Bien parlé.
Korkarım ki bu imkansız, tatlım.
Impossible.