Inanç translate French
7,181 parallel translation
Duygusal ipuçları kullanarak onlara ilkel inanç sistemlerini öğretebileceğimizi keşfettik.
Nous avons découvert qu'en utilisant des signaux émotionnels, on peut leur enseigner des croyances primitives.
Yoksa... gerçekleştiğini hayal ettiğiniz bu deney, tam da sizin ilkel inanç sisteminizi çok iyi bir şekilde itibarsızlaştırdı mı?
Ou bien, c'est parce que cette expérience, issue de votre imagination, remet en cause vos propres croyances primitives?
Bizim inanç test edilir onun çok sınırlarına itti.
Notre foi est mise à l'épreuve, poussée dans ses limites.
Hayatının bir noktasında inanç bunalımı yaşadın.
Quelque part dans l'histoire vous avez douté.
Hayır, yok. Bu batıl bir inanç. Anlamıyorsun.
Mais non, c'est de la superstition.
Bu yüzden bu batıl inanç değil, bilimdir.
- Et ça, ce n'est pas de la superstition.
Tek güvenmemiz gereken, senin inanç sistemin. Şayet geminin yerini tespit edersek, bir ay yetecek kadar havamız olur.
On ne pense pas tous comme toi.
Gitmekte özgürsünüz... sadece inanç tabanlı kart sayma grubunuz... bu veya başka bir sahil kumarhanesine gelmediği sürece.
Vous êtes libre de partir tant que votre groupe religieux de compteurs de cartes ne revienne jamais dans ce ou n'importe quel autre casino maritime.
Eğer herhangi bir inanç önyargısına düşerseniz, parçaları zorla birleştirmeye başlarsınız, ve uyup uymadıklarına bakmazsınız bile.
Si vous succombez à des convictions arbitraires, quelles qu'elles soient, vous finissez par compléter le puzzle de force, même si les pièces ne s'imbriquent pas.
Bu adam yıllarını içkiyi bırakmak için harcamış ve bunu da inanç sayesinde başarmış.
Cet homme essaie depuis des années d'arrêter de boire. Il le fait en s'adonnant à la foi.
Her ırk, inanç ve renkten.
De toute race, croyance et couleur.
İçimde inanç vardı. Ben de öyle yapmaya çalışacağım, inan bana.
J'ai essayé, fais-moi confiance.
Yaptığın % 100 doğru olduğuna inanan, laf dinlemeyen dogmatik inanç.
Une croyance à 100 % tenace et aveugle en ce que je fais.
Ne istediğini iyi biliyor. Köylü olabilir ama ideolojisi var, inancı tam.
C'est peut-être un péquenaud mais quelqu'un avec des convictions.
Yapmazsa kendine olan inancını kaybedebilir.
Sinon, il perdra confiance en lui-même.
Bir rahip size bunu yaptığında inancınızı elinizden almış oluyor.
Quand un prêtre vous faite ça. Ça vous prive de votre foi.
- İnanç işi hariç.
- Sauf pour "viol".
İnancım ise ebedi.
Ma foi est dans l'éternel.
Ölümün geçici bir durum olabileceğine inancım güçlü.
Je crois fermement que la mort ne peut être qu'un état temporaire.
Yeterince inancım var.
J'y crois assez.
Benim sana inancım tam.
Je te fait confiance.
İnancın geometrisi.
La géométrie de la croyance
Olmaz. Adalet sisteminin beni temize çıkaracağına inancım tam.
Non, j'ai foi en notre système judiciaire qui va m'innocenter.
Gözyaşlarım korkudan değil hedefimize ulaşmak için yaptığımız plana olan inancımdan.
Ces larmes ne reflètent pas ma lâcheté ni ma douleur.
Onlara inancım tamdı. ( STEVEN SPIELBERG
Je croyais vraiment en eux.
Doğru, sizin inancınızı paylaşmıyorum ama şehirdeki cahillerin benden çalmaması için haftalık bir hatırlatma gerekli.
Effectivement, je ne partage pas votre croyance, mais les fous de cette ville ont besoin d'une église pour leur rappeler chaque semaine de ne pas me voler.
Dans gösterisine olan inancını mı yitirdin?
Pourquoi as-tu perdu confiance en ton spectacle?
En azından, Payne'in yoldaşlarından batıl inancı olanları dökmüş oluruz.
Au moins, on pourra se débarasser des supersticieux comme la bande de Payne.
Tanrı inancımdaki sarsıntıyı hissetti.
Le Seigneur a senti ma foi faiblir.
Benden istediğin kadar nefret et ama bence servise temsil ettiği değerlere inancın tam.
Hate Me tout ce que vous voulez, mais je croyez que vous croyez en ce que le MI5 se pros - Comme Votre père.
Yargı sistemine inancımı tazelediğin için teşekkür ederim.
Et j'ai repris confiance dans le système judiciaire.
Ancak senin düşündüğün bir Tanrı senin gibi bir sahtekarı sonsuz inancı olan bir kadınla bağlar ve o kadını cezalandırır.
Un Dieu qui fait disparaître le véritable amour qui lie une femme aussi pieuse à un menteur comme vous qui fait d'elle votre prisonnière...
Sana olan tüm inancımın tam olduğunu biliyorsun.
J'ai entièrement confiance en toi.
O uzaya fırlatılırken ben de hoşnutlukla izledim ve dua ettim. Jambon ve soğanlı olanı mantar ve peynirli olandan daha çok seveceğine dair sarsılmaz inancımı da hep korudum.
J'ai observé et prié avec beaucoup de contentement alors qu'il se précipitait à travers l'espace, ferme dans ma conviction qu'il aimerait le jambon et l'oignon, plus qu'il n'aime le champignon et le fromage.
Tanrı'ya ve NASA'ya olan inancım sayesinde.
J'avais foi en Dieu, en la NASA.
Kocamın eve, bana döneceğine dair inancım tam.
Je crois que mon mari rentrera sain et sauf.
Her ne kadar onları kendimden uzaklaştırmaya çalışsam da arkadaşlarımın da benimle birlikte orada olacağına dair inancım tam.
J'ai foi en mes amies qui seront présentes, même quand je les repoussent.
Hayatın muhteşem bir macera olduğuna dair inancım tam.
J'ai foi en l'aventure magnifique qu'est la vie.
Ay'a ulaşacağımıza, ve ulaşmak için verdiğimiz emeklerimizin bizleri tam da olmamız gereken yere götüreceğine dair inancım tam. Çeviri :
Foi en notre capacité d'aller sur la lune, et que nos efforts pour y parvenir nous mèneront là où nous devons être. "
Silahşorların Kralın geri döneceğine inancı varsa görevlerini tamamlamaları için onlara izin vermeliyiz.
Si les mousquetaires sont sûrs de ramener le roi, nous devrions les laisser faire.
Polis teşkilatına olan küçük bir inancım varsa seninle ikinci karşılaşmamızda yok olacak Şişko.
Nous devons le surveiller. La moindre confiance que j'ai eu envers le corps policier s'est envolée à la seconde où je vous ai rencontré, Pansu.
Bana inancının doğru olduğuna nasıl bu kadar eminsin?
Tu es si certain de ta foi en moi?
Kuzen, bugüne kadar, inancı güçlü bir adam oldum, ticaret yaptım... bir marangozum.
Cousin, jusqu'à ce jour... tout en étant homme de foi... j'ai exercé un métier... charpentier.
Sana inancım çok açık.
C'est simplement ce que je crois.
Ve bana inancı olanlar, ölseler bile, yaşayacaklar.
Celui qui croit en moi vivra, quand même il serait mort.
- Onun inancını paylaşıyor musun?
- Partages-tu sa foi?
İnancının meselesi.
Une affaire de votre foi.
Ben Simun... ve Petrus, inancın kayası diye çağırdığın, ve insanların balıkçısı olacağım.
Je suis Simon... que tu appelles Pierre, le roc de ta foi, et... je serai ton pêcheur d'hommes.
İnancına hayranım.
J'admire ta foi.
İnancımın peşindeyim.
Je suis en mission.
Hayır, ama inancı bu denli güçlü kılan da bu.
Non, mais c'est justement ce qui fait le pouvoir de la foi.