Israel translate French
1,527 parallel translation
Medya Amerikalılara barış sürecinde yol alındığını söylerken İsrail ev yıkım siyasetine devam etti.
Alors que les Américains entendaient, à travers les médias, qu'un processus de paix était en cours, Israël continuait ses politiques de destruction de maisons.
Birleşik Devletler, tam ifade edersek,... İsrail'in yegane destekçisi olarak görülüyor ve... İsrail'in, Amerika yeşil ışık yakmaksızın yapmakta olduğu şeye devam etmesi mümkün olmayacaktır.
Les Etats Unis sont vus, de manière correcte, comme étant le seul soutien d'Israël, et Israël ne serait pas capable de faire ce qu'ils font sans le feu vert des Etats Unis.
Birleşik Devletler-İsrail ilişkisi Capitol Hill'de gerçekten emsalsiz.
Les relations USA-Israël sont vraiment exceptionnelles au Congrès.
Hep şöyle oldu, "İsrail ne istiyor?"
C'était toujours : "Qu'est-ce que veut Israël?"
İlkin, İsrail için, Birleşik Devletler lobisi, lobi etmeni var :
D'abord, il y a le groupe de pression, le "lobby" américain pour Israël :
Yasama sürecini biliyorlar, şahısları tanıyorlar ve dolayısıyla, avantaj sağlamak İsrail devleti için en iyi yol.
Ils connaissent les procédures législatives, ils connaissent les gens, et donc, avancent ce qu'il y a de meilleur pour l'état d'Israël.
Meclis İsrail'in isteklerine karşı çıkarsak, bir sonraki seçimde mağlup oluruz, diye düşünüyora benziyor.
Le Congrès semble penser que si vous vous opposez à ce qu'Israël veut, vous perdrez les prochaines élections.
1978'den 2006'ya kadar İsrail yanlısı Politik Eylem Komiteleri, mecliste AİHİK'in tavsiyelerine uygun olarak oy kullanan adaylara 43,724,035 milyon dolar bağışta bulundu.
Entre 1978 et 2006, les comités d'action politiques pro-Israél ont contribué à hauteur de 43 724 035 $ aux candidats votant au congrès suivant les recommandations de l'AIPAC.
Güçlü bir İsrail'in Tanrı'nın planın bir parçası olduğuna inanıyorlar.
Ils croient qu'une Israël forte fait partie du plan de Dieu.
Sayılamayacak kadar çok sayıda Amerikalıyı şimdilik çok değerli görüyor ve onları bağırlarına basıyorlar.
Mais néansmoins, les partisans d'Israël considèrent cet ensemble d'Américains comme un atout, et donc s'en servent.
"İsrail'i desteklememiz gerektiğine dair Tanrı'dan vahiy aldım ve ne olursa olsun, ne yaparsa yapsınlar, buna takdir-i ilahi denir, çünkü onlar Tanrı'nın seçilmiş halkıdır."
Robertson, qui dit : "J'ai eu un message de Dieu disant que nous devons soutenir Israël. Qu'importe ce qui arrive et ce qu'ils fassent, ceci est la volonté de Dieu parce que c'est le peuple choisi de Dieu"
Birkaç hafta sonra, şunları ekledi : "Bu vekalet gerçekten mübarek olmaya başladığı an biz de İsrail'e taahhüt verdik."
Deux semaines plus tard, il ajouta que c'est à partir de ce moment que son ministère commença a être vraiment béni, lorsqu'ils ont fait cette promesse à Israël.
Taahhüt ne Tanrı'ya, ne de İsa Mesih'in öğretilerine verilmişti, taahhüt İsrail'e verilmişti.
Pas une promesse à Dieu, ou aux enseignements de Jésus Christ, mais à Israël.
Dünya'nın tüm uluslarından, İsrail halkına sizin dostunuz, sizin yanınızdayız, o topraklara hakim olmak için Tanrı'dan çağrı aldığınıza inanıyoruz demeye geldik.
Et nous sommes venus de toutes les Nations du monde, pour dire au peuple d'Israël que nous sommes leurs amis. Nous sommes avec vous, et nous croyons en vous, et nous croyons que vous avez été appelés par Dieu pour posséder cette terre.
Amerikan medyası gelen bilgilerin büyük çoğunluğunu atlayarak, Birleşik Devletlerin İsrail'i desteklemeye devam etmesinde büyük rol oynuyor.
Les médias américains jouent un role important dans la continuation du soutien américain à Israël, en omettant énormément d'information
Kısacası ; Uluslararası yasalar, İsrail'in umurunda bile değil.
Israël ne respecte pas du tout la loi internationale.
İsrail'in işgal edilen bölgelerde yaptığı her şeyin ücretini Birleşik Devletlerdeki vergi mükellefleri ödüyor.
Tout ce qu'Israël fait dans les territoires occupés, le contribuable américain le paye.
İsrail, dünyadaki tüm ülkelerin birleşimi miktarında dışarıdan ekonomik yardım alıyor.
Israël reçoit autant d'assistance économique que tous les pays du monde combinés.
ABD'nin toplamdaki senelik yardım tutarı İsrail üçte birini alıyor
De l'aide totale que les USA donnent chaque année, Israël en reçoit un tiers.
Mart 2003'de, ABD Hükümeti İsrail'e 10 milyar dolarlık yardımı onayladı.
En mars 2003, le gouvernement américain approuva une aide de 10 milliards à Israël
1949'dan 2006'ya ABD'nin İsrail'e yaptığı yardım tutarı : 108 Milyar Dolar
Entre 1949 et 2006, l'aide américaine à Israël fut de 108 milliards de dollards * estimation a minima ( aide directe seulement )
İsrail, bugünlerde, BM Güvenlik Konseyi Kararlarını en çok ihlal eden ülkedir.
Israël est aujourd'hui le pays ayant violé le plus de résolutions du conseil de sécurité de l'ONU
Birleşik Devletler İsrail'in uluslararası yasaları ihlalini savunmak için kırktan fazla defa BM'de veto hakkını kullandı.
Les USA ont utilisé leur droit de veto plus de 40 fois à l'ONU pour défendre les violations de la loi internationale d'Israël.
Amerika'nın İsrail'e verdiği taahhüdün oldukça istikrarlı olması iyi organize olmuş yandaş İsrail lobisiyle arasında çıkacak bir çatışmayı engellemekle kalmıyor, aynı zamanda, bölgeyi kontrol etme ve bölgede nüfusunu kullanma çabaları dahilinde İsrail'i artık elzem bir stratejik müttefik olarak gören Pentagon'un görüşlerini de temsil ediyor.
Et l'une des raisons pour lesquelles l'engagement américain envers Israël est si fort, n'est pas seulement le reflet de l'impact des groupes de pression pro-israéliens si bien organisés, mais aussi celui des vues du Pentagone, qui voit maintenant Israël comme un allié stratégique indispensable pour pouvoir controler et exercer son influence à travers la région.
İnsanlar İsrail'in çok cömert davrandığını düşünüyorlar.
Les gens se disent, voyez, Israël a été très généreuse.
İsrail, bu gösterilerin en başından beri, orantısız güce başvurmaktaydı.
Israël, dès le début de ces manifestations, s'est appuyée sur l'usage excessif de la force.
Filistinlilerin saldırılarının çoğu yerleşim yerlerine ateş açmak, yerleşimcilerin arabalarına pusu kurmak ve malum, İsrail'de kendini patlatan bombacılarından oluşuyor.
La plupart des mauvais traitements de la part de Palestiniens sont des tirs sur des colonies, des embuscades sur des voitures de colons, et, bien sûr, des attentats suicide à l'intérieur d'Israël.
Bence, İsrail'i algılama biçimimizi değiştirmeliyiz.
Je pense que nous devons changer notre conception de ce qu'est Israël.
İsrail kendisini düşman... Araplarla çepeçevre sarılı küçük bir ülke olarak ve biz barış istiyoruz şiddete başvuruyor diyerek göstermekten hoşlanıyor.
Israël aime à se présenter comme ce petit pays, entouré d'une mer d'Arabes hostiles, nous voulons seulement la paix, mais eux sont violents.
İsrail dünyanın en büyük beşinci nükleer gücü.
Israël est la cinquième puissance nucléaire du monde.
Gerçek şu ki İsrail bölgesel bir süper güç.
La réalité est qu'Israël est une super-puissance régionale.
İsrail Batı Şeria'da Filistinlileri kısacık bir mesafe için saatlerce bekleten kontrol noktaları kurdu.
Israël a mis en place tous ces checkpoints en Cisjordanie, qui oblige les Palestiniens à attendre des heures et des heures pour de très courtes distances.
İnsanlar artık para kazanamıyorlar ; çünkü Filistinlilerin çoğunluğu İsrail'de çalışıyordu.
Les gens ne gagnent plus d'argent parce que la majorité des Palestiniens vivaient en Israël.
Ve Filistin ekonomisinin büyük bir kısmı İsrail'de çalışan insanların gelirlerine dayalıydı.
Et la majorité de l'économie palestinienne était fondée sur les revenus de personnes qui travaillaient à l'intérieur d'Israël.
Artık İsrail'e giremedikleri için, on binlerce aile kazanç kapısını kaybetti.
Maintenant ils ne peuvent plus entrer dans Israël, alors des dizaines de milliers de familles ont simplement perdu la source de revenu qu'elles avaient.
Haaretz, İsrail'den bir fikir gazetesi, mülteci sorunu hakkında dört sayfalık bir makale yayımladı.
Haaretz, le quotidien intellectuel en Israël, a publié un gros article, genre quatre pages, sur le problème des réfugiés.
2005 Ağustosunda,... İsrail Gazzedeki yerleşimlerini ve askeri karakollarını boşaltıp yerleşimcilerin yerini değiştirdi.
En Août 2005, Israël a démantelé les colonies et les postes militaires à l'intérieur de Gaza, et a déménagé ses colons.
Gerçek ise, İsrail'in uluslararası yasalara nihayet boyun eğmesinden ibaretti.
En réalité, c'était simplement le fait qu'Israël s'est finalement conformé à la loi internationale.
Toplam bedel 2.2 milyar dolardı - İsrail'in Birleşik Devletlerden istediği para kadar bir bedel.
Un coût total de 2,2 milliards de dollards. Une dépense qu'Israël a demandé aux USA de payer.
Görünür biçimde bir İsrail varlığı artık Gazzede yoksa da ;...
Bien que la présence d'Israël à l'intérieur de Gaza ne soit plus visible,
İsrail, Gazze sınırı, kıyı suları ve hava sahası üzerindeki kontrolünü sanal bir hapishane meydan getirerek sürdürecektir.
Israël garde le contrôle ultime des frontières de Gaza, des eaux près de la côte, et de l'espace aérien, créant ainsi une quasi-prison.
Mülteci kampları, İsrail'le mevcut bir çatışma olmasa dahi, insani olarak korkunç durumdalar.
Les camps de réfugiés, même s'il n'y a pas de conflit avec Israël, sont simplement horribles.
Filistinliler şiddeti engelleyebilecek olan bir uluslararası gözlemci güç istedi ; ama İsrail bu faaliyeti engelledi.
Les Palestiniens ont demandé qu'une force internationale vienne pour arrêter la violence, mais cette action a été stoppée par Israël.
İsrail Gazze'den çekilişini tamamladığının ertesi günü... Batı Şeria'daki ilave Filistin topraklarına el koyacağına dair emir yayımladı ve tecrit duvarının inşasına devam etti.
Alors qu'Israël compléta son retrait de Gaza, le jour suivant, elle donna l'ordre de confisquer plus de terres palestiniennes en Cisjordanie et de continuer la construction du mur de séparation.
İsrail'in dışından olup da iki devletli çözümü destekleyenler çok dikkatli olmalılar ; çünkü iki devletli çözümle tarihi Filistin'in yüzde doksanının İsrail'in olacağını demek istiyorlar.
Ceux qui, en dehors d'Israël, soutiennent une solution à deux états doivent faire très attention parce que ce qu'ils veulent dire avec une solution à deux états c'est que 90 % de la Palestine historique sera Israël.
Yıllar geçtikçe, İsrail bu sayıyı binlerce artırmayı hedefliyor.
Israël a l'intention d'augmenter ce nombre de plusieurs milliers dans les prochaines années.
Esasen, İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'de işlediği insan hakları ihlalleriyle Filistinli militanların bu ihlallere gösterdikleri tepki arasındaki bağlantı ayan beyan ortada.
En fait, il y a une corrélation extrêmement claire entre les violations des droits de l'homme qu'Israël inflige en Cisjordanie et à Gaza et la réponse des militants palestiniens à ces abus.
İsrail yanlısı olabilirsiniz ama gene de, eğer gerçekleri gördüyseniz, bizle aynı yargılara varmamanız için büsbütün dar kafalı olmanız gerekir.
Vous pouvez être pro-Israël et même, si vous voyiez cela, il faudrait vraiment avoir un esprit complètement fermé pour ne pas arriver aux mêmes conclusions.
İsrail'in çıkarlarını gerçekten önemseyenler muhtemel bütün baskı unsurlarını ; İsrail'i saldırganlığı, baskıyı ve işgali bitirmeye zorlamak için kullanmalılar.
Ceux qui se soucient vraiment des intérêts d'Israël devraient exercer toute la pression possible afin de forcer Israël à arrêter l'aggression, à stopper la répression, à finir l'occupation.
Bu tür bir baskı devam ettiği sürece İsrail için güvenlik diye bir şey olmayacaktır.
Il n'y aura pas de sécurité en Israël tant que ce genre d'oppression continuera.
- İsrail.
- D'Israël.