Jeune translate French
37,436 parallel translation
Bu genç bayanı tam olarak nereye götürdüğünüzü sorabilir miyim?
Où exactement pensez-vous emmener cette jeune femme?
O da bana güvenip beni küçük imparatorun koruyucusu ve bakıcısı yaptı.
Il m'a chargée d'assister et de protéger le jeune empereur.
Ohhh. Çok hoş genç bir kadındı.
Elle était déjà une belle jeune femme.
Seninle tanışmak bir keyifti genç adam.
Ravi de te connaitre, jeune homme.
Genç bir adam olmadığımı ama giderimin olduğunu düşünüyorum.
Bien que je ne sois plus jeune, je suis un homme bon.
- Onurlu bir genç adama sahipsiniz.
Un honnête jeune homme que vous avez là.
Çeneni kapat ve biranı iç.
Tais-toi et bois ta bière, jeune fille.
Ve oldukça zengin genç bir hanımefendi.
C'est aussi une très riche jeune femme.
- Küçük Timothy.
- Le jeune Timothy.
Damian Hall da genç, başarılı ve ev almak üzereymiş.
Et Damian Hall était jeune, brillant, sur le point d'acheter une maison.
Dün kayıp ilanı yapılan Manhattanlı çocuk olayı mutlu sonla bitti.
Et c'est une fin heureuse. Pour un jeune garçon de Manhattan.
Altın çocuğunuzu geçen gece ödünç almamıza izin verdiğiniz için teşekkürler.
Merci de nous avoir laissé emprunter votre jeune prodige hier soir.
İnfazcı hikayesi, sekiz çocuğunu boğan... anne ya da karısını Botox ile öldüren cerrah olaylarının... gölgesinde kaldığında ne yapacaksın?
Qu'est-ce que tu vas faire quand le Bourreau sera éclipsé par la prochaine jeune mère qui aura noyé ses huit enfants, ou un chirurgien plastique qui aura tué sa femme avec du botox?
Gençlik merkezinde onun sorumlusuydum.
J'étais son plus jeune chef de groupe.
Küçük hanım, ben sana bilimsel gerçeklerle, bilim kurgu arasındaki çizgiyi geçme konusunda ne söylemiştim?
Jeune fille, que t'ai-je dit sur la confusion entre fait scientifique et science-fiction?
Ooh, o bekarlığa veda partisinde kesinlikle soyunacağım!
Je vais me mettre à poil à l'enterrement de vie de jeune fille!
Çocukken ben de sürekli aynı kabusu görürdüm.
Quand j'étais plus jeune, je faisais souvent le même cauchemar.
Senin yaşındaki biri için çok fazla.
Cela fait beaucoup pour un jeune homme.
Annesinin kızlık soyadıyla kaydedilmiş.
Il a été admis sous le nom de jeune fille de sa mère.
Tünaydın delikanlı.
Bonjour jeune homme.
Madeleine Albright'tan genç biri vajinasını gösterene kadar bırakmam.
Dès que quelqu'un de plus jeune que Madeleine Albright voudra de moi, j'arrêterai.
- Orada çalışmak için çok genç duruyor.
Semble trop jeune pour être premier dernier.
Genç, güzel ve biraz da kendini beğenmiş olması beğenilecek bir şeyse tabii.
Je veux dire, si jeune, beau et intelligent est appréciable, alors bien sûr.
Eğer siz güzel insanlar bana izin verirseniz, bu genç hanımefendi size çıkışı gösterecek.
Si vous voulez m'excuser, cette jeune dame va vous reconduire vers...
Hâlâ çok gençsin.
Tu es toujours aussi jeune.
Sen genç bir kadınsın, önünde kocaman bir hayat var.
Tu es jeune, tu as la vie devant toi.
- Görünüşüre göre küçük kızınız... - Evet.
- Tout comme notre jeune fille...
Polonyalı bir çocuk, Aron Bazan, White'ın resmini 11 yıl öncesinden tanıdı aşağı yukarı.
Aron Bazan, jeune polonais, il a reconnu notre homme qu'il a connu il y a 11 ans, à peu près.
Tüm bunlar bu küçük kız için mi?
Tout ça c'est pour la jeune fille?
Küçük kız için hepsi bu kadar mı?
Tout ça c'est pour la jeune fille?
Bu kayıp bir kızın soruşturması.
C'est une enquête pour jeune fille disparue.
- Kendisinden sekiz yaş küçük.
Plus jeune de huit ans.
2006 yılında, genç bir adam panik içinde Mark'ı arıyordu.
En 2006, un jeune homme a couru paniqué à la recherche de Mark.
Genç olan.
Il y en a deux. - La jeune.
O genç adamda sevdiğin bir şeyler mi buldun?
Vous avez vu quelque chose qui vous plaît chez ce jeune homme?
Müdahale edip görevden çekilmesini sağlamamı istediler. Daha genç olanlara yol açmam için.
pour intercéder, lui demander de se retirer et laisser la place à un homme plus jeune.
O küçücük ve yapayanlız ki.
Il est jeune et il est tout seul.
- Bu çok garip, çünkü bu insanlara hukuk fakültesine hiç gitmediğime inandırmaya çalışıyorsun. Ama yine de, dünyadaki en zeki avukatlar beni en genç ortağı yapmaya ikna ediyorlar.
C'est drôle, car vous espérez que ces gens croient que je ne suis jamais allé en droit et pourtant, j'ai réussi à convaincre les avocats les plus brillants du monde de faire de moi leur plus jeune associé.
Sizin gibi genç bir bayan için mükemmel bir daire.
C'est le parfait appartement pour une jeune femme telle que vous.
Gençken kanun kaçağı olarak yaşamanın çok derin bir şey olduğunu düşünürdüm kötü adam olmanın.
Quand j'étais jeune, j'idéalisais la vie d'un hors-la-loi. Des méchants.
Senin en genç oğlun seninse en genç kızın evlilikle bağlanmalı.
Votre plus jeune fils, Votre plus jeune fille... unis par le mariage.
- En genç çocuk.
C'est le plus jeune fils.
En genç Molire'in kızı ile tek varis Stockwell arasında. Uzun ve rahatsız edici şiddet tarihçesi olan yeni tomurcuklanan bir psikopat.
La plus jeune fille de Molire et l'unique fils de Stockwell un psychopathe avec des antécédents de violence.
Açıklanamayacak şekilde en çok sevilen büyük oğul şampiyon yüzücü boğulmuş, genç ve önemsiz olan oğul kurtulmuş.
Inexplicablement, l'aîné, l'enfant parfait, le nageur d'exception, s'est noyé, alors que le plus jeune, le moins intéressant, a survécu.
Bebekler konusunda eski şeyler tekrar yeni olmaya başladı.
Avec les bébés, ce qui est vieux redevient jeune.
Katarina'nın gençken simlerle kaplı oluşunu hayal ediyordum.
J'imaginais la jeune Katarina couverte de brillants.
Şoför bey afedersiniz. Ön koltuktaki yolcuyla yer değişebilir miyim?
Je peux changer de place avec le jeune homme?
Ben buraya mahkumum, sen daha gençsin.
Je suis coincé ici, vous êtes jeune.
Bu yüzden de genç bir kadın hayatını kaybetti.
Et à cause de ça, une jeune femme a perdu la vie.
Bu bir çeşit erken yaşta orta yaş krizi değil mi?
Tu n'es pas un peu jeune pour une crise de la quarantaine?
Seçim bölgesinin kuzeyinde bir memura saldırmış.
Il a agressé un un jeune policier novice.