English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ J ] / Joyau

Joyau translate French

351 parallel translation
Ey, kıymetli madenimiz!
Ô précieux joyau!
O, nadide bir mücevher, aşk kuşum.
Elle est un joyau précieux, mon tourtereau.
Ne kadar... ne kadar kıymetli, değil mi?
N'est-elle pas, n'est-elle pas... juste un joyau?
Bazen mücevherler küllerin içindedir.
On trouve parfois un joyau parmi les cendres.
Acaba zümrütün teslimatı yapıldığı sırada yakınlarda olmanız mümkün mü?
Pourriez-vous être disponible quand le joyau arrivera?
Sfenksi Yedinci Harika yapan nedir?
Qui fait du Sphinx un joyau de la Terre?
30 cm. yüksekligindeki bu kus Imparator Sarlken'e... tarikat üyelerinden birinin kumandasindaki bir kadirgayla yollandi.
Ils envoyèrent ce joyau à Charles Quint à bord d'une galère commandée par un membre de l'Ordre.
Ayrıca, Maria D'Amata Kirk Edwards'ın en değerli varlığı, öyle değil mi?
D'ailleurs, n'est-elle pas le joyau de Kirk Edwards?
Mücevher hırsızlarının yatağı.
Quel merveilleux joyau!
Mücevher kadar... güzeldi.
Et dans les veines, le vin du désir. Elle était belle... comme un joyau.
Mücevherde parlak ateş vardır...
Un joyau brille de mille feux...
Burası bir refah ve konukseverlik mücevheri, ancak...
Votre palais est un joyau de confort et d'hospitalité, mais...
Pelias, Yunan'ın gururuyken - krallığımı vahşi ve barbar bir toprak parçası haline getirmiş.
Et au cours de ces 20 années, mon royaume qui était... le joyau de la Grèce est devenu par la faute de Pélias... une terre sinistre et sauvage.
Kadın, doğanın cevheridir.
Une femme est le plus beau joyau de la nature.
Tek bir mücevherim kaldı... o da senin olsun.
Il me reste un joyau, prends-le.
asılmış gecenin yanağına sanki bir Habeş'in kulağındaki değerli mücevher gibi.
Sa beauté est suspendue à la joue de la nuit... comme un riche joyau!
Çinliler bu ufak, büyülü mücevheri uzatınca Asya, Afrika, Güney Amerika'daki geri kalmış ülkeler... % 90'nı kıtlık çekiyor, % 90'nı köylüdür bunu almak için Pekin'e kadar sürünerek giderler.
Les Chinois pourraient garder ce petit joyau magique... et les pays sous-développés — l'Asie, l'Afrique, l'Amérique du Sud — à 90 % affamés, à 90 % paysans — ramperont jusqu'à Pékin pour l'obtenir.
Bilimsel mucizemiz yalnızca üç saat çalışıyor.
Ce joyau de la science ne fonctionne que pendant 3 heures.
24 saat içinde işim bitecek ve sonra değerli elmasım sana katılacağım.
Dans 24 heures, mon oeuvre sera achevée, et alors, mon précieux joyau, je te rejoindrai.
"Selam sana neşli..."
"Salut à toi, joyau..."
"Paha biçilmez mücevher, Sahra taşı" "... belirterek ", "müze..."
... joyau inestimable... Pierre du Sahara... Muséum...
Tersine, en değerli şaraplarımdan biriydi. Babam 1947'de üretmiş.
C'était un joyau de ma cave, acquise par mon père en 1947.
Pembe panterin dinsel öneminden dolayı, hırsız mutlaka bulunmalı ve mücevher geri gelmeli.
Car vu la signification religieuse de La Panthère Rose, il est impératif que, tôt ou tard, le voleur soit appréhendé et le joyau restitué.
Bir sabah uyanıp da "Lanet olsun, üreme organıma bir haller olmuş" denmez.
On ne se réveille pas un matin avec le joyau de famille en panne.
Satürn, güneş sisteminin mücevheri milyarlarca buzlu uydudan oluşan yoğun halkanın ortasında.
Saturne, joyau du système solaire... enserrée dans des anneaux concentriques... composés d'un milliard de satellites glacés.
Elmas tacım. İlk göz ağrım.
Le joyau de ma Couronne.
Elde edilmesi gerekli yeşil bir mücevher.
Un joyau vert qu'ils se doivent de posséder.
Yılan Kulesi'nde yaşıyorlar. Sonsuz servete ve en büyük mücevher olan Yılanın Gözü'ne sahiplermiş.
Ils habitent la tour du serpent... censée contenir d'infinies richesses... et le plus grand joyau de tous :
Saçmalama. Onlar serginin gözdeleri.
Vous êtes le joyau de l'exposition.
Sahnelerimizin gururusunuz.
Vous êtes un joyau de notre scène.
Şehrimizin mücevheri, Larissa Dmitrievna'nın sağlığına, şerefe!
Portons un toast au plus beau joyau de notre ville, à Larissa Dmitriévna!
- Ömer incimizi çaldı. "Al-Jawhara."
- Omar a volé notre joyau "Al-Jawhara."
- İnci mi?
- Votre joyau?
- İnciyi bulmama yardım etmelisiniz.
- Aidez-moi à trouver le Joyau.
- Ne incisi?
- Quel joyau?
- Nil'in İncisi.
- Le Joyau du Nil.
- En paha biçilmez incimiz.
- Notre joyau le plus précieux.
- Oh, şu inci.
- Oh, ce joyau-là!
Ömer halkımın incisini çaldı.
Omar a volé le Joyau de mon peuple.
Hayır, Ömer bir sürü insanı öldürmeden önce benimle gelip inciyi bulmama yardım etmelisiniz.
Non, vous devez venir trouver le Joyau avant qu'Omar ne tue encore.
İnci, Ömer'in elinde olduğu sürece hiçbir şey onu durduramaz.
Tant qu'Omar aura le Joyau, rien ne l'arrêtera.
- "İnciyi geri ver."
- "Rendez le Joyau."
- İnciyi geri mi ver?
- Rendez le Joyau?
İnci ne?
C'est quoi, ce joyau?
İnci bir efsane.
Le Joyau est une légende.
Ne kadar büyük bu inci?
Quelle taille il fait, votre joyau?
- İnci, halkımızın kalbidir.
- Le Joyau est le cœur de notre peuple.
Ömer İnci'yi çalmadan önce her şey iyiydi.
Avant qu'Omar vole Joyau, tout bien.
Bir cevher.
C'est un joyau...
Hatırası parayla ölçülmez.
C'est le joyau de ma collection, mon cher souvenir.
Neşli mi?
Joyau?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]