Kulübede translate French
713 parallel translation
Ormanda da olsan kulübede de hep bir şey seni izliyormuş gibi ve geçen iki gece pek iyi uyuyamadım.
Si, tu sais, si tu es dans les bois ou dans la cabane, vous vous sentez toujours comme si quelque chose vous regarde, et les deux dernières nuits, Je n'ai pas très bien dormi, tu sais.
Maria topladığı hurdaları, çaputları-şişeleri-erkelerden yağmaladıklarını apartmanın arkasındaki ara sokakta pis bir kulübede yaşayan Zerkow'a satıyordu.
Maria vendait son bric-à-brac à ZERKOW, l'ivrogne loqueteux, qui vivait dans un bidonville juste dans l'allée à l'arrière de l'appartement... F. N.
Dağlarda, gizli bir kulübede...
Pendant ce temps, dans une cabane isolée dans la montagne...
- Yolcular ve mürettebat kulübede yemek yerken treni çalacağız. Kuzey... -... ilerlerken biz tüm köprüleri yakacağız, ordunun desteğini keseceğiz.
"A Big Shanty, nous volerons le train à l'heure du repas et brûlerons tous les ponts sur le retour, privant ainsi leur armée de tout approvisionnement."
Jackmanlarda önemlidir bayım. Onların kalpleri o kulübede.
Vous aviez promis de ne pas inquiéter les locataires.
Halada arıyorlar. Bizim kulübede baskın yedi, ben hariç herkesi tutukladılar.
Ils ont pris d'assaut l'hôtel et buté toute la bande sauf moi.
- Oradaki kulübede dinlenmek ister misin?
Non, ça va. Veux-tu qu'on s'arrête à la bicoque là-bas?
Ben her zaman bir kulübede yaşamanın çok güzel olacağını düşünmüştüm.
J'ai toujours rêvé d'habiter dans une cabane.
Güllerle kaplı bir kulübede kaldık.
Non, on s'est arrêtés dans un endroit charmant.
Favell onu burada, bu kulübede ziyaret ederdi.
Favell venait lui rendre visite ici.
"Bütün akşam kulübede olacağım ve kapıyı senin için açık bırakacağım."
" Je serai à la maisonnette ce soir. La porte sera ouverte.
Onunla benim kulübede geçirdiğimiz güzel zamanları unutmamışsındır eminim.
Vous étiez au courant de nos rencontres dans la maisonnette.
Bir kulübede yaşamak isteyeceğini zannetmiyordum.
Où voulais-tu habiter?
Iki adam Yukon'daki küçük bir kulübede, kisi birlikte geçirmislerse ilkbaharda ya iyi arkadas olmuslar ve birbirlerini iyi taniyordurlar...
Quand deux hommes ont passé l'hiver dans une cabane du Yukon, au printemps, ils sont soit bons amis et se connaissent...
Yanında bir hemşire vardı. Kulübede sadece üçümüzdük.
Nous étions toutes les trois.
Ajan Dietrich Manhattan'a yaklaşìk bir saat mesafede gözden uzak bir kulübede kìsa dalga radyo vericisi kurdu.
Dans un cottage isolé à moins d'une heure de Manhattan, l'agent Dietrich installe un transmetteur à ondes courtes.
Pyramid Creek'te yolun kenarında yer alan ufak bir kulübede buluşmayı kararlaştırmıştık.
J'allais la revoir. On s'était donné rendez-vous.
Kulübede para var, biraz da burada.
Elle a de l'argent et en voilà d'autre.
Bir kulübede yaşayıp fasulye yersin.
On vivrait dans une cabane.
Fazla eşyalarımızı, eskiden kaldığımız bir kulübede saklıyorduk. - Orada bir kaç resmi olabilir.
Nous avons des cartons stockés chez les Carey, où nous vivions.
Kulübede, efendim.
- Dans la baraque.
Biz kulübede kalıp yemeğimizi kendimiz pişireceğiz. İhtiyarların kafasını şişirmeyelim.
Nous cuisinerons nous-mêmes sans déranger les vieux.
ªelalenin orada Rock Kanyonu'ndaki bir kulübede saklaniyor.
Terré dans une vieille cache, aux sources de Rock Canyon.
Bu kulübede mi konaklayacaksın?
Vous créchez ici?
Kulübede mi demiştin? Ama nerede?
Dans une cabane, mais où?
Çünkü ben Sean Thornton'um ve oradaki küçük kulübede doğdum.
Je suis Sean Thornton et je suis né dans ce petit cottage.
Çocukluğumu o küçük tepenin yanındaki kulübede geçirdim. Ve daha sonra annem bana Inisfree ve White O ´ Mornin ´ i anlattı.
Quand j'étais enfant, qui vivait parmi les tas d'ordures, ma mère me parlait de la "Maison de l'Aube".
Kulübede uygunsuz haldeydiler.
Ils se conduisaient mal dans la remise.
Kendini bir kulübede sadece ekmek ve aşkla yaşarken hayal edebiliyor musun?
Tu te vois dans une chaumière, vivant de mon amour et d'eau fraîche?
Bayanlar ve baylar, sarı kulübede kahve servisi olacak.
Le café est servi au pavillon.
- Charlotte kulübede.
Au pavillon.
- Şu küçük kulübede yaşıyor o.
Vous le trouverez dans cette petite cabane.
Bizimkiler Lerno'da bir kulübede kalırdı.
Mes parents m'ont eu dans une cabane à Lerno.
Albay hakkında. O kilitli kulübede...
C'est au sujet du colonel, enfermé là-dedans...
Onu ben doğurttum. Bu kulübede doğdu.
Il est né dans cette cabane.
Noel akşamı, kulübede! - Buna inanmam.
C'est pas de votre faute s'ils ne le trouvent pas.
Beş parası olmayan Marius İtalya Bariyerinin yakınında bir kulübede kalıyordu at pazarı mahallesine de yakındı.
- Mon père m'a légué ce titre gagné avec son sang. J'en suis fier! - Ton père, c'est moi!
Kulübede bulduğu testereyi hatırlıyor musun?
Tu te rappelles de la scie qu'il avait trouvé dans la cabane?
Köle çocuklar şuradaki kulübede kötü bir şey olduğunu söylediler.
Ces enfants de contrebande! Dites, il y a quelque chose qui ne va pas... dans cette cabane là-bas.
- Vadideki kulübede.
- A la chaumière, dans le vallon.
Bir kulübede yaşadı hatta adaklar adadı, öyle bir ülkede kadınlar ne yaparsa yaptı. Ona yakın olmak, rahatsız etmek, eve dönmesini sağlamak için her şeyi yaptı.
Elle se fit ermite, prononça des vœux, ou je ne sais quoi... n'importe quoi pour être près de lui et le ramener à elle.
Bir kulübede veya şatoda
Dans une chaumière ou un palais
Burada, bitişik kulübede.
- Comment? - Il est dans la 2e cabane!
Ben kulübede beklerim.
Allez-y, je reste dans la cabane.
Traver burada, kulübede. Yaralanmış.
Traver est là, dans la cabane.
Senin kulübede, yatağımın altında.
Il est dans la cabane, sous mon lit.
- Boggsy, bu kulübede mi yaşadın? - Evet.
- Tu as habité dans la cabane?
Ve o kulübede 30 yıldan buyana yaşıyorlar.
Suis-je heureux de n'avoir pas de passé?
- Bart'la beraber kulübede.
Dans la cabane, avec Bart.
Şuradaki eski kulübede kalırım. Neden gelip biraz oturmuyorsun?
Si vous me rendiez visite?
Aynı zamanda aynı kulübede aynı insanlarla Beraber olacaksın.
Vous garderez le même lit et le même groupe.