Kâğıdı translate French
1,069 parallel translation
Ben ona izin kâğıdı yazarım.
Je lui fais un mot.
Günlerden bir gün adam yine uzaklardayken karısı onun yerine bir celp kâğıdı imzalamak zorunda kalır.
Un jour sa femme, alors qu'il était en cure, doit signer pour lui un mandat de comparution.
Biz Washington'dakiler kıçınızı tahriş etmeyi azaltsın diye renkli tuvalet kâğıdı satışına yasak getirilmesini desteklemek için Anneler Günü toplantısı fırsatını desteklemiyor değiliz...
Ne pensez pas une minute... qu'à Washington... nous n'apprécions pas votre Marche des Mères... pour interdire la vente du papier toilette en couleur... afin d'aider à réduire l'irritation... du rectum.
Bana oldukça uzun bir mektup yazmıştı, ben de cevap yazmam gerektiğini düşündüm. Ama bir türlü doğru sözcükleri bulamıyordum, ben de elimi kâğıdın... üzerine koydum, ve çevresini kalemle kâğıda çizdim...
Et j'ai voulu répondre à la lettre-fleuve de cette fille, mais je ne trouvais pas mes mots.
- İzin kâğıdım.
- L'autorisation.
İzin kâğıdı ha?
- Tu es soldat?
Komutanım. - Vardı izin kâğıdım, kaybetmişim.
J'ai perdu mes papiers mon commandant.
Onca kâğıdı kim toplayacak?
- Qui ramasse les papiers?
Ama sonra kese kâğıdını açtım ve bunu buldum... 649ğ 00 : 42 : 04,255 - - 00 : 42 : 06,849... bunun bir mesaj olduğunu biliyordum.
Mais lorsque j'ai ouvert le sac et que j'ai trouvé ça dedans... je savais qu'il s'agissait d'un message.
Bence senin beyninle duvar kâğıdı macunu arasında bir bağlantı var.
Le même qu'entre votre cerveau et le fromage blanc.
Başka birinin kâğıdındaki cevapları mı değiştiriyorsun?
Tu changes les réponses sur la copie de quelqu'un d'autre.
Departman, bu çalışma kâğıdındaki ihtiyaçlarını beyan ediyor.
Le ministère a défini ses demandes dans ce document.
Bu çocukla 500 kâğıdına bahse girmek isteyen var mı?
Qui parie 500 dollars qu'il traque?
Birgün bu kilidi kıracağım ve kâğıdı ona uzatacağım.
Le jour où je trouve la combinaison, j'entre lui donner son journal.
Gazete kâğıdı koyarım.
Je vais mettre du papier journal.
Hint kâğıdına basılı, orijinal mavi bez ciltli. 1905 tarihli. Ön sayfaya mürekkeple ithaf yazısı yazılmış, ama kitap iyi durumda.
Publié sur papier indien, avec la reliure bleue d'origine, 1905, et une inscription sur la page de garde, mais il est en bon état.
Öncelikle... lütfen eski kitapların paket kâğıdı olarak kullanılması konusunda endişelenmeyin.
Tout d'abord, je vous rassure quant au papier d'emballage... Tu peux le mettre demain.
Sonra... bu sahte kitabı... sayfa sayfa... parçalayıp... paket kâğıdı olarak kullanacağım!
Et alors, je massacrerai cet ersatz de livre page par page... pour emballer des saletés.
Maliyeti 10 kâğıdı geçmiyor biliyor musun?
Et on le fabrique pour 10 $.
Kâğıdım yok ve insanlar takside beni bekliyor.
J'ai pas de papier et on m'attend dans le taxi.
Lütfen kâğıdın üzerindekilerin bir kopyasını çiz. " dedi.
"Recopiez ce qu'il y a sur cette feuille."
Ben de kâğıdın alt tarafına kutular, X'ler ve içinde elmaslar olan 0'lar çizdim. Tıpkı onun çizdiği gibi.
Donc, dans la moitié inférieure de la feuille, j'ai fait mes boîtes et mes X, et des losanges dans des zéros.
- Tuvalet kâğıdı yok.
Il n'y a pas de papier!
Bu ahırda hiç tuvalet kâğıdı yok.
Il n'y a pas de papier dans ces chiottes!
Öyle, ama her tuvalet kâğıdı rulosunu hesabımıza yazıyorsun son kertesine kadar sabunu kullandırıyorsun.
Non, mais tu nous fais compter les rouleaux de papier toilette et on doit utiliser le savon jusqu'au bout.
Kalem kâğıdın üzerinde.
Gardez le crayon sur la feuille.
Dün gece bir çift deri bandı tuvalet kâğıdı gibi yırttı.
Elle a arraché deux paires de lanières en cuir hier, comme du Kleenex.
- Benim vergi kâğıdım.
C'est quoi?
Bana verdiğin bu tuvalet kâğıdıyla mı?
Avec ce P.Q. que tu m'as donné?
Kâğıdı çöpe atmasına inanamıyorum.
Comment a-t-elle pu la jeter?
Kâğıdımı atmasına inanamıyorum.
- Dire qu'elle a jeté mes notes.
Evet. Çünkü kâğıdımı çöpe attı.
Parce qu'elle a jeté mes notes.
Uyandığımda su bardağının koruma poşetini Oteldeki sabunların paketini hatta tuvaletin üzerinde bile kâğıt bant var, üzerinde şöyle yazıyor "bu bant güvenliğiniz için konmuştur".
d'abord la cellophane du verre à dents, celle du savon de l'hôtel. Même la cuvette des WC a son emballage sur lequel on peut lire qu'il se trouve là par mesure d'hygiène.
Bazıları ise, sakız kâğıtlarını okuyup evrenin sırlarını keşfeder.
D'autres, sur un emballage de chewing-gum... décryptent l'univers.
Sen sadece hipnoz zırvasından bahsediyorsun. Beyaz kâğıtta siyah nokta ve öküz gibi bakmak!
Tu ne penses qu'à cette merde d'hypnotisme un papier blanc et un point noir à regarder!
İşte izin kâğıdım.
Voilà mes papiers.
At şu kâğıdı artık!
Joue!
Sırf bir kâğıt parçası nedeniyle sana daha yakın olacak... seni daha fazla sevecek değilim.
Je ne serai pas plus proche de toi... et je ne t'aimerai pas plus à cause d'un bout de papier.
Voss'un kâğıdı açtığını gördüm sonra kendi kendine, "Elbette, hep Voss," dedi.
Et ils vont le savoir. On ne réussira pas à les abuser. Et c'est peut-être le moment d'agir!
Trende kâğıda sarılı şu ufak kırmızı buzlu şekerlerden satardı. Güzeldiler!
On vendait alors dans le train une sorte d'esquimau au haricot rouge.
Kâğıt üzerinde çok kazanıyor ama bu hiçbir şey ifade etmez.
C'est Grady Seasons qui gagne le plus, d'après les officiels.
90 kâğıdı.
Aboule. Quoi?
- Mavi kâğıdı olan.
- Celui avec le paquet bleu.
Bazen bazı şeyleri kâğıda dökmek yüz yüze söylemekten kolaydır. Seni çok seviyorum, Ruth.
Il est parfois plus aisé d'écrire les choses que de les dire de vive voix.
Bir matbaadan da davalının mesela kâğıt dağıtımından aldığı parayı teslim etmeyerek zimmetine para geçirdiğini söyleyen bir telefon aldım.
J'ai également reçu un appel d'une imprimerie qui disait que l'inculpé était responsable de diverses malversations comme le refus de payer une livraison de papier.
Bildiklerinden şüphe ediyorum, en azından kâğıt üzerinde ben onları doğurmuş oldum.
Ils doivent ignorer que sur le papier, c'est moi qui les ait fait naître. Un bataillon d'enfants.
- Kâğıtlar... suç mahallinde, kanlı havlunun yakınında bulunan kâğıtlar... bir günlükten yırtılmış.
Papier trouvé près de la serviette sanglante près des lieux du crime. - D'un journal. - S'il vous plaît.
Suç mahallinde, kanlı havlunun yakınında bulunan kâğıtların... bir günlükten yırtıldığını söylemiştim.
J'ai dit que les pages trouvées à côté de la serviette pleine de sang venaient d'un journal.
Hepiniz serbest çalışanlarsınız. Senin vergi kâğıdını ne yapayım?
Vous êtes indépendants.
İnanılmaz, bir kâğıt parçasının gücüne bak.
Incroyable le pouvoir d'un bout de papier.
Topuğunda tuvalet kâğıdı var.
Tu as du papier toilette sous ton talon.