Kırkın translate French
681 parallel translation
Bu arada bu bölüm işini, yeni yıldan bu zaman kadar yüzde kırkın üzerinde arttırdı.
D'ailleurs, ce secteur a augmenté de plus de 40 % depuis ce début d'année.
Kırkıncı yıldönümü... yani işine başlamasının.
C'était le 40e anniversaire de la date où il a obtenu son emploi.
Kırkınız birden mi?
Tous les 40?
Diğer taraftan, Akiko kırkını devirmiş bile.
Je ne dis pas le contraire. D'ailleurs, Akiko a plus de 40 ans.
Bir dahaki sefere kırkının da seninle gelmesine izin ver.
Amène-les tous les quarante, la prochaine fois.
Lokomotifleri ve malzemeleri dağların üzerine çeken erkekler ve atlar sinirli ve gergindi - böylece kırk mil yol yapıldı - tünelleri elleriyle yonttular.
Hommes et chevaux mettent toute leur volonté à tirer locomotives et matériel par dessus les montagnes - rendant ainsi possible la construction de 60 km de voie -... tandis qu'à leur suite, les tunnels sont creusés à la main.
Kırk yılın başı bir evleniyorum. Bu kaç kez oluyor ki?
Savez-vous combien de fois on se marie dans une vie?
John oradaydı ve Jim'de öyle ve Georgie çavuş oldu kısa sürede ordu kim olduğuna bakmıyordu bile ve bizi sınıra sürdü, kuzeye askerler yaşarlar topların gürültüsünde Ümit Burnundan Cooch Behar'a kadar bir gece yağmur altında çıkarsa karşılarına farklı bir ırk...
L'un était Jim et l'autre était John Et Georgie, un sergent, Mais en somme L'armée se moque bien De ton nom
... koyu tenli veya açık çiğ külbastı yapmak için hepsini yaparlar kıyma John gömüldü ve Jimmy öldü Georgie'yi vurdular talan yaptı diye ama kan halen kırmızı ve devam ediyor orduya asker alımı askerler yaşarlar topların gürültüsünde Ümit Burnundan Cooch Behar'a kadar bir gece yağmur altında çıkarsa karşılarına farklı bir ırk koyu tenli veya açık çiğ külbastı yapmak için hepsini yaparlar kıyma...
- Une race bizarre - Au visage plus ou moins noir Qu'ils embrochaient Pour faire leurs steaks tartares
Her halükarda, bu işi kendin yapma konusunda bu kadar kılı kırk yarıyorsan muhakkak ki sana yardımcı olabilecek arkadaşların vardır?
Si votre délicatesse vous arrête, vous avez sûrement des amis pour vous aider.
Yaklaşık kırk yıldır bu öykü, Gönlü Genç olanlara sadık hizmet verdi. Ve Zamanın gücü, onun ince felsefesini eskitmeye yetmedi.
Depuis prés de 40 ans, ce conte apporte joie et rêves aux jeunes de tout ège, sans que le temps ternisse sa philosophie.
Beni incitmesi için daha kırk fırın...
Un pauvre type comme lui?
Horace'a gerçekte hak ettiği yüzde otuz üç payın yerine yüzde kırk vereceğim. Tabii iki hafta içinde parası hazır halde eve dönmesi şartıyla.
je donnerai a Horace 40 %... au lieu du tiers qui lui revient... pourvu qu'il rentre et que son argent soit disponible d'ici deux semaines.
Acımasızca ilerleyen uygarlık için ovaları temizleyen ve kızıl ırkın sonunu getiren 7.
Ainsi naquit le 7e de Cavalerie, ouvrant la voie à une civilisation impitoyable qui anéantit la race Peau-Rouge.
Kırk yılda bir böyle kuralsız bir şekilde konuştuğum için beni bağışlamalısınız.
N'en discutons plus.
Ama tam gol çizgisinde elinden düşürdün. Sonra ileri kuraldışı bir pas attın. Sonra kırk yard geriye düştün.
Mais vous avez manqué le but, donné la balle à l'adversaire, et vous voilà le bec dans l'eau.
Oldukça belli ki son kırk sekiz saat içinde nehirde değildin.
Vous n'avez pas navigué depuis au moins 48 h.
Kırk papel mi? Yalnızca 10 Mark var yanımda. Geri kalanını yarın ve ertesi gün veririm.
J'en ai 10, t'auras le reste demain.
Çocukların nasıl olduğunu bilirim, kırk yıldır bu işi yapıyorum.
Des enfants, j'en vois depuis quarante ans.
Filistinliler kırk yıldır halkını esir tutuyormuş.
Depuis 40 ans, les Philistins tenaient son peuple en esclavage.
- Peki, Bayan Banks. - Kırk yılın başı şu çocuklar evde otursalar ne olur yani? Ben artık çocuk değil baba.
- Sortis tous deux... pour la soirée.
Onu kırk kere önüme çıkardım, ama bir türlü elim varıp da imzalayamadım.
Je l'ai sortie des dizaines de fois. Mais je n'ai pas pu signer.
Kırk kişi olacaklar, onların kadınları gelemiyor.
Leurs femmes ne pourront pas venir non plus.
O değil. Ben kırk yaşını geçkin bir kadını arıyorum.
Celle que je cherche doit avoir dans les 45 ans.
Genellikle suda kalmayı tercih ediyordu. Bu onların dev bedenlerini destekliyordu, çünkü yaklaşık kırk ton geliyordu!
Ce genre de dinosaures préfèrent vivre dans l'eau, car cela les aide à soulever leur poids énorme.
Bir adamla kırk yıl evli kalınca suyun yüzüne çıkmayan şeyleri de anlıyorsunuz.
Quand on est marié depuis 40 ans... on sait que ça n'a pas beaucoup de valeur, tout ça.
Burada yüzde kırk alınır.
Ici, il y a 40 % pour vous et 60 % pour nous.
Unutmayın ki ; içeride kırk küp altın da var!
N'oubliez pas qu'il y a 40 charretées d'or, là-dedans!
Sen şu kılı kırk yaran toplantılarda bulunmalısın.
Allez donc au congrès des chercheurs de petite bête.
Cenaze masraflarını ödemem gerek ama sadece kırk kuruşum var.
Et pour les frais d'obsèques?
Sıfırın altında kırk derece.
Il fait moins 40 oc.
Atalarımın kırk nesli ağlar, borcumun ödenmesi gerek.
Quarante générations d ´ ancêtres me crient que je dois payer ma dette.
Yalnızlık sorunu, insan ırkının çaresizce diğer insanlarla birlikte olma ihtiyacı...
Là-haut... dans l'infini galactique, dans l'immensité du néant.
"Suça yatkın, bozuk bir ırk sahibi olmayı beklemektense veya....... bu kişilerin zayıf zekaları yüzünden açlık çekmelerini görmektense toplum üremelerini tıbbi yöntemlerle en başında engelleyebilir."
"Au lieu d'attendre l'exécution de dégénérés coupables de crimes ou de les laisser mourir de faim, il est préférable d'empêcher leur reproduction par des moyens médicaux."
Kırk yılın başı klas birini tavlamıştım ki her şeyi berbat ettin.
Il n'y a pas assez de gars au Blue Moon pour que tu me chipes mes clients.
Joseph Curwen'ın o yaratıklarla insanları birleştirerek yeni bir ırk yaratmaya ve tanrılarını onların aracılığıyla yeniden hakim kılmaya çalıştığına inanıyorlardı.
Ils prétendent que Curwen essayait d'accoupler... ces créatures avec des humains pour créer une nouvelle race... qui permettrait aux dieux de reprendre contrôle.
Buraya insan ırkının devamı için gerekli olan evlilik ayinini kutlamak üzere toplandık.
Nous allons célébrer le sacrement du mariage, nécessaire à l'accomplissement de la nature humaine.
Bir kadına âşık olabileceğin kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Tüm yapabileceğin bir heykelin kıçını ellemek olduğunu düşünürdüm.
J'aurais jamais cru que tu en pincerais pour une nana.
Bunun yerine küçük bir kısmını verebilirsin : Kırk bin liret.
Donne-moi plutôt une petite partie : 40,000 lires.
Beni öldürmekle, ırkını özgür kılacağını mı sanıyorsun?
Pensiez-vous qu'en me tuant tu libérerais ton peuple?
" Plan yaparsınız gel gör ki Onun kafasında var kırk tilki
" Elle contrariera mes projets
Kırk sekiz kilometreden fazla gidemediğimiz üç gün içerisinde hakaretlerine katlanmak zorundaydım.
Depuis trois jours, durant lesquels nous n'avons parcouru que 50 km, j'ai du subir ses railleries.
Genç bayan, bu tür bir utanmazlık bile beni size insan ırkının bir üyesi gibi davranmaktan alıkoymayacak.
Jeune femme, même ce genre d'effronterie ne m'empêchera pas de vous traiter comme un membre de la race humaine.
Kırk yıl boyunca burada insanları tıraş ettim. Saçlarını kestim. Kırk yıl.
J'ai passé quarante ans ici à couper des cheveux... énormément de cheveux...
Cezayir halkı, savaşımız sömürgeciliğe karşıdır. Amacımız bağımsızlık ve Cezayir devletinin kurulması İslami kurallara dayalı ve ırk ve dinine bakılmaksızın temel haklara saygılı olarak.
Peuple algérien, notre action est dirigée contre le colonialisme, le but est l'indépendance nationale avec la restauration de l'état algérien, dans le cadre des principes islamiques et le respect de toutes les libertés fondamentales sans distinction de race ni de religion.
Kırk sekiz yaşında emekli oldu ve insanlar, babamın sağlıklı iken yirmi, belki de otuz yıl boyunca bir şey yapmadan emekli maaşı alacak olmasını çok kıskandı.
Les gens sont verts de jalousie parce que Papa est en pleine forme et qu'il paieront sa pension pendant 20 ou 30 ans sans qu'il bouge le petit doigt.
- Gidip barın oraya bakayım. - Kırk dolar.
Je vais voir au bar.
Yaratık, kendi ırkının annesi.
Cette créature est la mère de son espèce.
Kırk yıldır ihtiyaç duydukları anda insanların yardımına koştum.
Je m'occupe des gens dans le chagrin depuis 40 ans.
Annem daha kırk fırın ekmek yemem gerektiğini söyledi.
Ma mère dit que j'ai un lourd passif.
Yaklaşık on beş uçak kaybetmemize karşılık kırk yedinin üzerinde Alman uçağı düşürüldü. Pilotlarımızın altısı kurtarıldı.
Plus de 47 avions allemands on été détruits et seulement 15 de notre flotte ont été détruits et six de ces pilotes ont pu être rescapés.