Kırıldı translate French
7,291 parallel translation
Sana neden kırıldığımı biliyor musun?
Tu sais pourquoi je t'en veux?
Leydimin kolu mu kırıldı?
Le bras de mademoiselle est cassé?
Çıkamayız Louie, elektrikler kesildi ve pencere kırıldı.
On ne peut pas partir, Louie, l'éclairage vient de s'éteindre et la, la vitre est cassée.
Pencere de kırıldı! Ne yapacağımızı bilemedim!
Et je savais pas ce qu'on allait faire...
Mueller kırıldığını söyledi.
Mueller a dit qu'il était brisé.
Babalar, küçük kızlarının kalplerinin kırıldığını görmeyi sevmezler.
Oublliez l'argent. Les pères n'aiment pas voir le coeur de leur petite fille brisé.
Kristal kürem geçen salı kırıldı, Carla.
Ma boule de cristal s'est cassée mardi dernier, Carla.
Bazı insanlar kırıldığında düzelemez.
Quand certains sont brisés... ils ne peuvent être réparés.
Kalbimin seninki kadar kırıldığı durumlarda bile.
Même dans les situations où mon cœur se brise autant que le tien.
Kapıdaki kilitlerin kırıldığını görünce, elleri silahlı içeri girmişler...
Ils ont vu le cadenas au sol.
Kemiklerinin ellerimin arasında kırıldığını hissetmek istiyorum.
Je veux sentir tes os se briser entre mes mains.
O konuya geleceğiz ama önce şifrenin bir Cipher anahtarı ile kırıldığını bilmen gerekiyor.
On y arrive. D'abord, il faut savoir que le code a été craqué avec une clé de chiffrement.
- Burnun nasıl kırıldı?
Comment avez-vous cassé votre nez?
Kırıldı galiba.
Je pense que s'est cassé.
Şunu çok rahat söyleyebilirim. O gün Abbudin'de o kadar çok kişinin kalbi kırıldı ki.
Maintenant laisse-moi te dire, des coeurs seront brisés ce jour à Abbudin.
Cesaretimin kırıldığını ne zaman gördün?
Quand m'as-tu connu découragée?
Ben sadece bazen insanların nefret ettikleri için değil de kırıldıkları için böyle dediğini söylüyorum.
Je dis juste que parfois les gens utilisent des mots blessant parce qu'ils sont blessés, pas parce qu'il te déteste.
Kapıdaki kilitlerin kırıldığını görünce...
Le verrou était arraché.
Telefonum kırıldı.
Mon téléphone est cassé.
Gerçekten kalbim kırıldı.
Je suis vraiment touché par tout...
Şu anda bizimle karşılaştırıldığında, o yaşayan kısım ne kadar büyük?
Alors, c'est grand comment... la partie vivante... - par rapport à nous?
Kaçırıldık mı?
On nous a enlevés?
200 yıldır yaşamanın kötü yanı, yalnızlık, acı veya birini kaybetmek değildir.
Le souci de vivre pendant plus de 200 ans n'est pas la solitude, la douleur ou le chagrin de la perte.
Sence Norman Sontag kızının dolandırıldığını anladı mı?
Et vous pensez que Norman Sontag avait découvert que sa fille se faisait duper?
Şöyleki Clara, yüz milyon yıldır yanınızda takılan gece ışık ve yüzecek sular veren küçük planetoit Ay, parçalarına ayrılıyor.
C'est-à-dire, Clara, que la Lune, ce petit planétoïde qui a été à vos côtés pendant 100 millions d'années qui vous donne de la lumière la nuit et des mers sur lesquelles naviguer, est en train de tomber en morceaux.
Orduları yok olma korkusu ile duvarların arkasına saklanıyor. Ve o duvarda yetmiş yıldır karşımıza çıkıyor ve bizi alt ediyor.
Leur armée se cache derrière des murs par peur d'être exterminée, un mur qui nous résiste depuis 70 ans.
Üç yıldır onunlayım tık yok.
{ \ pos ( 192,205 ) } Trois ans avec lui, rien.
Bunun saçmalık olduğunu söyledim. 19 yıldır evliyiz ve memleketini bir kez bile görmedim.
Je lui ai dit que c'était dingue, on est marié depuis 19 ans et je n'ai jamais vu d'où il venait.
Meslektaşım ve ben Garel'deki uzay üssünde suçlular tarafından kaçırıldık.
Mon partenaire et moi-même avons été enlevés par des criminels sur Garel. Des voleurs!
Sonunda bir şeyi fark ettim, hepimiz o yıldırım tarafından çarpıldık.
J'ai finalement réalisé que... nous avons tous été frappés par cet éclair.
Ne, 13 yıl önce kaçırıldıktan sonra evine.. .. sapasağlam gelen kızı hiç duymadın mı?
Tu n'as jamais entendu parler de la fille rentrée saine et sauve chez elle après avoir été enlevée 13 ans plus tôt?
Merak ediyorum da onu korumaya çalışırken yanlışlıkla kırılganlaştırıldığını söylemiş.
Je me demande si, en essayant de le protéger, elle ne l'a pas rendu vulnérable par mégarde.
- Kötü bir gün yaşadık. - İki yıldır böyle.
- On a bossé là-dessus pendant 2 ans!
- Bakın, bir sonraki YouTuber'a bayıldığım kadar kız kavgasına bayılırım, ama siz son sınıfsınız.
J'adore les combats de filles autant que le prochain youtuber, mais vous êtes toutes les deux en terminale.
- Ah hayır, hayallerim yıkıldı.
- Oh, non, mes rêves sont ruinés.
- Matty ve ben onun doğum günü partisinden sonra biraz takıldık sayılır ama aşırı kısa sürdü.
Matty et moi on s'est un peu allumés, brièvement et à peine, après sa fête d'anniversaire.
"Finding Carter" da önceki bölümlerde... 13 yıl önce kaçırıldıktan sonra evine dönen kızdan haberin yok mu?
VOIX OFF : Précédemment... C'est à propos de Lori.
Yaklaşık bir yıldır.
Presque un an.
30 yıldır ilk kez askerlik yaşı gelmiş erkeklerin önemli bir kısmının askere gelmediği raporlarını alıyoruz.
Nous recevons des rapports qui, pour la première fois en 30 ans, montrent un grand nombre de jeunes hommes en âge de servir ne se présentant pas aux admissions.
Bir hayır kurumundan bir bayan zavallı, üvey kıza hediye vermeye gelince bir kez daha hatırlatıldım.
Ce qui m'a été rappelé quand cette dame est venue pour donner un cadeau à ce pauvre enfant.
Corto Maltese'de üç yıldır ajanlık yapıyorum.
Je suis agent à Corto Maltese depuis 3 ans.
Yıldırımdan önce, laboratuvarda değilsem evde takılıyor olurdum, ama artık boş günlerim farklı.
Avant l'éclair, si je n'étais pas encore au labo, je me relaxerais à la maison, mais mes congés ont changé.
Yaklaşık 20 yıldır bu işi yapıyorum daha önce hiç ordunun sivil bir soruşturmaya el attığını görmedim.
Je suis dans le métier depuis presque 20 ans et je n'ai jamais vu l'armée enquêter sur une affaire civile.
Kırmızı bir kostümü var, üniforma gibi bir şey. Göğsünde de yıldırım şekli var.
Il porte une combinaison rouge, comme un uniforme, avec un éclair sur la poitrine.
Yaklaşık üç yıldır şeker yemedim ve bu filmin bir kısmında 60 gün boyunca oldukça yüksek seviyeli früktoz şekeri diyeti ile beslenmekteyim.
Je n'ai pas mangé de sucre près de trois ans et une partie de ce film est que je suis, pendant 60 jours, un régime alimentaire très haute teneur en fructose sucre.
Ben sorumluluğu alıyorum çünkü son 30, 40 yıldır bu bizim yaydığımız bir mesajdı ama artık durumu değiştirmeye çalışmamızın vakti geldi.
Je prends la responsabilité parce qu'il est un message que nous avons été crachait pour la dernière 30 ou 40 ans, mais nous devons vraiment essayer de changer les choses.
Beş yıldır, bir dakika bile şüphe etmedim Seattle'da sen ve ben doğru aramayı yaptık, tamam mı?
En cinq ans, je n'ai jamais douté l'espace d'une seconde que vous et moi avions fait le bon choix à Seattle, d'accord?
Aivasovsky adındaki Kırımlı büyük bir ressam tarafından yapıldı.
Elle est du grand artiste de Crimée, Aivasovsky.
Ne yazık ki Bay Clarke konuşmadı ama eski evine girilmesiyle ilgili soruşturmadan sonra bunca yıldır nerede olduğu sıradaki soruşturmamız olacak.
Eh bien, malheureusement, M. Clarke ne parle pas, mais l'enquête pour savoir où il était pendant tout ce temps suit son cours, aussi un lien est possible avec l'effraction de votre ancienne résidence.
12 aya çarptırıldı, ilaveten iki yıllık ceza da ertelendi.
Elle a pris 12 mois ferme, plus deux ans avec sursis.
Kaçırıldık. Kaçırılmadınız, tayfa edildiniz.
Pas kidnapper, mais embarquer de force.