Kısın translate French
95,701 parallel translation
Sonrasında, bir aralar hırsızlık yapan insanların, dükkanlardan kaçmak için aynı renk arabayı tercih ettiklerini okumuştum.
Puis, j'ai lu une étude qui dit que les criminels ont tendance à prendre le même modèle et la même couleur de voiture pour s'échapper.
Aynı uzay macerasından sıkıldığın gibi bundan da sıkılacaksın. aynı nanoteknoloji gibi.
Et tu vas te lasser de jouer les flics, comme tu t'es lassé de l'aérospatial, de la nanotechnologie.
Belli ki, Howard şirketin oldukça büyük bir kısmını oğlumuza bırakmış.
A l'évidence, Howard a laissé une bonne partie de la société à notre fils.
Çok fazla sahip değilim Hermione Lodge, Dolandırıcılık ve zimmete para geçirme nedeniyle yargılanan Hiram Lodge'un karısı, bilanço defterimi tutacak. Sence?
Je ne peux pas embaucher Hermione Lodge, la femme de Hiram Lodge, en procès pour détournement, pour s'occuper de la compatibilité, n'est-ce pas?
Bu kadar seksi ve akıllı birisi olarak, bu sıkıcı kovanın Kraliçe Arısı sen olmalısın.
Intelligente et sexy comme tu es, tu devrais être la reine de cette ruche carrément morne.
Bakalım sınavımızın mülakat kısmında daha iyi misiniz.
Voyons si vous vous rattrapez à l'entretien. Betty.
Babamın hırsız olduğunu söyleyen mektuplar ve epostalar aldık, annemin cahil bir sosyete olduğu, ve benim de şımarık zengin yapma bebek olduğum gibi.
On recevait des lettres et des e-mails traitant mon père de voleur, ma mère de mondaine idiote, et moi de petite garce gâtée, de princesse des glaces.
Saygısızlık etmek istemem, ama ben onu istemiyorum.
Ne le prends pas mal, papa. Mais je n'en veux pas.
Zavallı çocuğu vuran kişiyi polis yakalayana kadar artık gece yarısı koşuları yok.
Plus de jogging à minuit avant que la police n'arrête le meurtrier.
Düşük ahlaki değerli, büyük şehir kızısın.
Tu es une citadine avec une moralité ouverte.
Arkadaşın olmaya çalışıyorum şurada. Artık olmasak bile.
J'essaie d'être ton ami, même si on ne l'est plus.
Bir sarışın kız, bir kumral kız ve evrendeki en şanslı kızıl kafalı çocuk.
Une blonde, une fille aux cheveux de jais, et le rouquin le plus chanceux de l'univers.
Kısa süre içinde sınır dışı edilecek.
Il va se faire expulser vite fait.
Asla sıkıcı olmayacağını söylemiştin. Dünyayı turistmiş gibi geziyoruz.
J'aurais préféré qu'on voyage pour le plaisir.
- Polisle ilgili bir sıkıntı mı var?
On n'aura pas d'ennuis?
Sense daha çok "makyajsız, hakkımda ne düşündüğünüz umurumda değil, evde oyun oynamak isterdim" kızısın.
Alors que toi, c'est : "Pas de maquillage, rien à faire de l'opinion des autres, à l'aise devant son ordi." C'est plus ça.
Brown'a yakın. Hafta sonları kız kardeşini görmeye gidebilirsin.
La fac de Brown est tout près, tu pourras aller voir ta sœur.
Ama çözdüğünde sermayenin yarısını altı ay içinde elde edebiliriz, bu da okulu en az bir yıl boyunca açık tutmaya yeter.
Quand ce sera fait, on récupérerait la moitié de la dotation, ce qui donnerait un sursis d'un an au lycée.
Ders dışı etkinliklerinizden ve programlarınızdan fedakarlık etmenizin adil olmadığını biliyorum.
C'est injuste de devoir sacrifier vos activités périscolaires.
Bu konuşmayı yapmama imkan tanıdığınız için teşekkür ederim ve Kış Balosu'nun kalanının keyfini çıkarın.
Merci de m'avoir écouté ce soir, et profitez bien du reste du bal de Noël.
Burada yanlış bir şey yapmadık.
On n'a rien fait de mal.
Kafasının karışık olduğunu düşünüyorum.
Je pense qu'il est confus.
Hayatının bittiğini ve yaptığı şeyden ötürü boynunda bir ilmeğin sıkılaştığını hissedebildiğini söyledi ve bana Sam'in öldüğünü söyledi.
Elle... elle pensait que sa vie était finie, qu'elle pouvait sentir ce nœud se resserrer autour de son cou à cause de ce qu'elle avait fait. Et elle... Elle m'a dit que Sam était mort.
Suçlamalarının halka açık olduğunu duydum, yani izlemeye gelenler olabilir. Mahkemede arkasında durursan onun açısından iyi görünebilir.
Ses charges sont publiques donc j'anticipe un public et ça serait bien pour lui si vous étiez derrière lui, littéralement.
Her ebeveyn bunda sıkıntı görür.
N'importe quel parent trouverait ça alarmant.
Senin anlattığın benim de dinlediğim kısım.
La partie où tu étais en train de parler et j'étais en train d'écouter.
- Kızgın mısın şu an?
- Vous êtes en colère maintenant?
Yani diyorsun ki... sabahtan beri balık tutmaya çalışıyorum, ve balık tutmanın anlamı... balık yakalamak değil mi?
Tu es en train de me dire que je... J'ai essayé d'accrocher une de ces choses tout ce temps, Et le but de la pêche est de ne pas... attraper un poisson?
Hepimiz ölümün acısını, çaresizliğini acımasız kesinliğini tattık.
Nous avons tous expérimenté la douleur, le désespoir, La cruelle finalité de la mort.
Görüş alanının dışında, karanlık olan taraftayız.
On est sur la face cachée. On n'est plus dans l'axe.
Kızgın mısın?
T'es furax?
Ve ona daha sık mektup yazmaya başladı.
Il s'est mis à lui écrire plus souvent. Je n'ouvrais jamais les enveloppes...
Evet. Benden camını açmamı istedi.Sıkışmıştı
Elle m'a demandé d'ouvrir la fenêtre.
Onun, kızının ve peder Golightly'nin dışında parmak izi yokmuş..
Pas d'empreintes à part les siennes, de sa fille et du Révérend Golightly
B onu dikkatlice kaldırdık, Ama orada yapışıp çıkarılamayan.. .. küçük bir parça pul var..
Nous avons dû le décoller doucement, mais une petite partie du timbre n'avait pas été collée.
Bakın, bu noktada bildiğim tek şey manyak ve gözü dönmüş bir herifin tek çıkış yolumu kapatmış olmasıydı.
Tout ce que j'ai vu, c'est un fou furieux déchaîné qui me bloquait la sortie.
Ve ancak 88 veya 89 yıllarında Soğuk Savaş'ın bitmesi ve duvarın yıkılmasıyla komünist sistem çöktü.
Ce n'est qu'à la fin de la guerre froide, vers 88 ou 89, quand le mur s'est effondré, que le système communiste est tombé.
- Canını mı sıkıyorlar?
Ils te prennent la tête?
Majesteleri, eğer kuzeydeki düşmanı yenmezsek tanıdığınız herkes kış sona ermeden ölmüş olacak.
Nous mourrons tous avant la fin de l'Hiver si nous échouons face à l'ennemi du Nord.
- Tam babanızın kızısınız.
Vous êtes la fille de votre père.
Çılgın Kral'ın kızın, yabancı bir istilacının çağrısına yanıt verme.
Ne réponds pas aux ordres de la fille du Roi Fou, une étrangère.
Hazır burada misafirimizsin, bir de onlara sor istersen Çılgın Kral'ın kızı hakkında ne düşünüyorlarmış.
Pendant votre séjour ici, vous devriez aller leur demander ce qu'ils pensent de la fille du Roi Fou.
Artık Gece Nöbeti'nde değilsin, Kuzeydeki Kral'sın sen.
Vous n'êtes plus un Frère, mais le Roi du Nord.
Onların sana da biraz sıkıntı çıkardığını hatırlıyorum.
Je leur ai donné du fil à retordre, moi aussi.
- Sen Clovis'sin. Kıştepesi'nin demir ocaklarında çalışmaya gitmeden önce saygısını göstermek isteyen bir demirci.
- Tu es Clovis, un forgeron qui vient se présenter, avant d'aller travailler aux forges de Winterfell.
Dünyaya kazık çakmaktan başka ne yapmışım ki.
Je n'ai fait que survivre jusqu'à un âge vénérable.
Benden iyi adamların başarılarını okumaktan sıkıldım.
Je suis fatigué de lire les exploits d'hommes meilleurs.
Hâlâ kızgın mısın bize evlat?
Tu nous en veux toujours, gamin?
Sana yalvarıyorum, Kralın Şehri'ne gel, Kral Joffrey'e bağlılık yemini et ve büyük Lannister ile Stark haneleri arasında çıkabilecek bir ihtilafı önle.
Je t'en prie, viens à King's Landing, Jure fidélité au roi Joffrey Et évite ainsi tout conflit entre les Grandes maisons Lannister et Stark
Ben hiç tanımadığım bir adam ya da kadın kılıçlardan yapılmış bir tahtta otursun diye savaşmıyorum.
Je ne me bat pas pour qu'un homme ou une femme que je connais à peine Puisse s'asseoir dans un trône en épées.
Abim Lannister kuvvetlerini sıkı tutacağının sözünü verdi.
Mon frère m'a promis qu'il garderait L'emprise sur les forces de Lannister.