English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ L ] / Ların

Ların translate French

75,151 parallel translation
2008'de süt ürünleri endüstrisi bir toplantıda bir araya geldi ve amaçlarının süt yağının yasa yapıcılar ve tıp çalışanları nezdindeki olumsuz imajını nötrleştirmek olduğunu açıkça söylediler.
En 2008, l'industrie laitière mondiale s'est réunie et son intention était explicitement de neutraliser l'impact négatif de la graisse du lait par des "régulateurs et professionnels de santé", et qu'ont-ils fait?
Siyah Amerikalıların % 73'ü laktoza duyarlıdır.
73 pour cent des Américains sont intolérants au lactose.
Asyalıların % 95'i, Amerikan yerlilerinin % 70 civarı ve Hispanik Amerikalıların % 53'ü laktoza duyarlıdır.
95 pour cent des Asiatiques, près de 70 pour cent des Amérindiens, et près de 53 pour cent des Américains Hispaniques sont intolérants au lactose.
Araştırmacılar çocuklarda kemik gelişimini incelediler ve stres çatlakları gibi durumların olup olmadığına baktılar.
Des chercheurs ont étudié le développement des os chez les enfants et quand ils ont des fractures de stress, tout ça.
Öyle bir sistem var ki hayvanlar kendi dışkılarının içinde yaşıyor. Hasta hatta ölmüş hayvanlarla iç içe yaşıyorlar.
Vous avez ce système où les animaux vivent dans leurs propres déchets, à côté d'autres animaux malades ou même morts.
Domuzların dışkıları yaşadıkları ağılların zeminindeki aralıklardan aşağı dökülüyor ve bunlar sonra büyük atık kuyularına pompalanıyor. Bunlardan nehirlere ve su kaynaklarına sızıntılar oluyor.
Les déchets porcins, par des interstices dans le sol des abris où ils sont forcés de vivre, sont pompés dans de grandes fosses qui se déversent dans les rivières qui coulent, sans filtre, sur les champs,
Ayrıca, o ilaçlardan bazılarının yan etkilerini gidermek için de ilaç kullanıyorum.
Et un autre médicament m'aide à gérer les effets secondaires de ces médicaments.
Bu ilaçların bazıları diyabet için.
Certains de ces médicaments sont pour le diabète. Ça c'est pour faire pipi.
Duke Üniversitesi'nden Doktor Walter 1940'ların sonlarında sadece diyetle ölümcül hastalıkların tersine çevrildiğini ortaya koymuş.
Il s'est avéré que le Dr Walter Kempner de l'Université de Duke a endigué certaines de nos pires maladies dans les années 40 juste par l'alimentation.
Sevgililer Günü'nde vegan olmaya karar verdim. Et yemeyi bırakmak aklımın ucundan dahi geçmiyordu ancak vegan olan insanların başarıları hakkında çok şey duydum ve böylece tüm hayvani ürünleri bıraktım.
Le jour de la St Valentin, j'ai décidé de devenir vegan et j'ai abandonné la viande ce qui ne me serait jamais venu à l'esprit en un million d'années, mais j'ai entendu parler de tant de succès par les gens vegan.
Bu yüzden sizin, bok içindeki kotacıların haftalık eğlence vakti geldi.
Pour vous tous, qui vous bougez le cul pour remplir votre quota, c'est l'heure de votre divertissement hebdomadaire.
Kırpıcılarının ve diğer tüm baronların saygısını kazandın.
Tu as le respect de tes Clippers, et de tous les autres Barons.
Hâlâ rafineriden gelecek olan zayiat sayılarını bekliyorum. Ancak kurtardığımız petrol çalışanları ve sınırlarımıza gelen mülteci işçilerle birlikte sayımız yükseliyor.
J'attends d'avoir le nombre de victimes de la raffinerie, mais entre le personnel pétrolier que nous avons sauvé et le nombre de Cogs réfugiés arrivant à nos frontières, nous sommes de plus en plus nombreux.
Bu adamların bazıları İngilizce biliyor.
- Je suggère que tu fasses attention. Certains de ces gars parlent anglais.
Bütün 9'larını bana ver.
Donne moi tout tes 9.
Takım elbiselerin, kapalı kapıların ardında her birimiz aynı arzuların hükmü altındayız.
Sous les costumes, derrière les portes fermées, on est tous mus par les mêmes désirs.
İkinci aracımı getirirseniz belki Phaecia'lıların size Avrupa'ya bir tekne ayarlamasını sağlarım. Fransa'ya, İtalya'ya, İspanya'ya, nereye gitmek isterseniz.
Prenez mon second véhicule, et peut-être qu'à Phaeacia, on vous aura un bateau pour l'Europe, la France, l'Italie, l'Espagne, où vous voudrez.
Yarışçılarınızla iletişime geçin.
Contactez vos coureurs.
Bu ihtiyarların aramasını sağlamak daha işin yarısı, o yüzden dost canlısı bir ses duymalılar.
Quand les vieux appellent, - il leur faut une voix amicale.
Bence yeterince sabırlı oldum ama bu tam zamanlı araştırmacıların masrafları falan epey tuzlu olmaya başladı.
J'ai été très patient, mais le coût de ces détectives présents jour et nuit, - ça commence à faire.
Alex dönüş yapıp o şeyi gemiden atsın diye kargo kapılarını patlatırdık.
On fracasserait les portes du fret pour qu'Alex puisse faire sortir ce truc du vaisseau.
Öncelikle, aşağı dünyalıların benim özel iznim olmadan enstitüye girmesi yasaklanmıştır.
Tout d'abord, aucune Créature Obscure n'a le droit d'entrer dans l'Institut sans mon accord.
Harvard araştırmacıları dokuz çalışmayı incelediler ve her gün bir porsiyon işlenmiş et yemenin diyabet riskini yüzde 51 artırdığını gördüler.
Les chercheurs d'Harvard ont trouvé par cinq études qu'une part par jour de viande industrielle augmentait le risque de développement du diabète de 51 pour cent.
Harvardlı araştırmacılar büyük bir yaşlı kadın grubunu 18 yıl boyunca gözlemledi. Süt içenlerin çatlaklardan herhangi bir koruması görülmedi.
Des chercheurs d'Harvard ont étudié un grand groupe de femmes âgées pendant plus de 18 ans, celles qui boivent du lait n'étaient pas résistantes aux fractures.
Neden sitenizde süt ürünleri tüketiminin tehlikelerine dair uyarılar olmadığını merak etmiştik. Bu ürünlerin kanserle doğrudan ilgisi var.
Oui, on se demandait pourquoi vous ne prévenez pas des dangers liés aux produits laitiers alors qu'ils sont liés directement au cancer du sein.
Alzheimer hastalığı veya bunamada ilerleme görmeniz yıllar sürer. Ama doktorlar durumu kolaylaştırmak için hastalığın bunama ya da Alzheimer olduğunu söylediler. Oysaki hastalığın bunlardan biri mi yoksa prion mu olduğunu görmek için beyin biyopsisi yapmadılar.
Avec Alzheimer ou la démence, ça prend plusieurs années pour voir la progression, mais pour simplifier, ces médecins mettent juste démence ou Alzheimer, sans faire une biopsie du cerveau pour voir si c'est ça, ou une maladie liée aux prions
TIMOTHY SHIEFF, DÜNYA SERBEST KOŞU ŞAMPİYONU, NİNJA SAVAŞÇISI Profesyonel bir parkur atletiyim, iki kez serbest koşu dünya şampiyonu oldum. Yakın zaman önce, Ninja Savaşçıları'na katıldım ve Avrupa Takımı kaptanıyım.
Je suis un athlète de parkour pro, double champion du monde en course libre et aussi Ninja Warrior, j'étais capitaine de Team Europe quand on a gagné, USA contre le monde.
Bedenimdeki tüm ağrı ve acılar kayboldu çünkü artık o tetikleyen, hayvani ürünlerden asitli yiyecekleri besinleri sindirmiyorum.
Tous les maux, les douleurs dans mon corps sont partis. Parce que je n'ingère pas trop d'aliments néfastes, d'aliments acides produits par les animaux.
Jacobee'in malikânesine taşınırsak babama ait anıları silerim sandım fakat o hâlâ burada benimle alay ediyor.
Je pensais que si nous déménagions au manoir de Jacobee, j'effacerais les souvenirs de mon père, mais il est toujours là. À me hanter.
Gardiyanı öldürdüler! Silahını aldılar. Bize doğru geliyorlar.
Ils ont pris son arme et viennent nous tuer.
Vay canına. Canını fena yakmış olmalılar.
T'en as bavé, on dirait.
Müezzinlerden yayın yapın, çatılardan bağırın Sana'a'da, batılıları bize teslim edene 10 milyon riyal!
Faites-le dire par les muezzins. Criez-le sur les toits. Celui qui nous livrera les occidentaux recevra 10 millions de rials!
Teröristle, siyasi aykırılar yoldan çıkmış ajanlar ve yapsaydım, sen ve Sara özgür olacaktınız.
Des terroristes, des dissidents politiques... des agents renégats... Et si je le faisais, Sara et toi, vous seriez libres.
Ve tek gözün varken, yabancıları nasıl bulacaksın?
Comment tu comptes trouver les étrangers avec un seul œil?
- Sadece kuş değil, martılar.
Pas n'importe lesquels. Des mouettes.
Aynı sonucu diğer modellere de uygulayamadılar o yüzden beni çoğalttılar.
Ils n'ont pas pu reproduire ces résultats sur d'autres modèles, donc ils m'ont répliquée moi.
Sayılarını biliyor muyuz?
On sait combien ils sont?
Ayrıca rozetim sizin giremeyeceğiniz kapıları açar.
En plus, mon badge donne accès à des moyens que vous n'avez pas.
İstedikleri kadar uğraşsınlar, aşağı dünyalılar iblis kanını sonsuza kadar kontrol edemez.
Ils peuvent essayer de faire les gentils, les Créatures Obscures ne pourront pas contrôler leur sang à jamais.
Manhattan'ın her yanından Aşağı Dünyalılar saldırıyor.
Des Créatures Obscures violentes dans tout Manhattan.
Gölge Avcıları'nı koruyorsun!
Tu protèges des Shadowhunters!
Ben yapmasam başka Aşağı Dünyalılar yapar.
Si ce n'est pas moi, d'autres Créatures la tueront.
Buradaki Aşağı Dünyalılar'ın hepsi öldü.
Toutes les autres Créatures ici sont mortes.
Bu saldırılar olurken tek başına kalmamalısın.
Avec toutes ces attaques, tu devrais pas sortir seul.
Gölge Avcıları'nı takip ederken mühürlerinden faydalanıyoruz.
On a toujours localisé les Shadowhunters grâce à leurs runes.
Aşağı Dünyalılar, Gölge Avcıları'nı avlıyor.
Que les Créatures attaquent des Shadowhunters,
Meclis, Gölge Avcıları'nın takibinde mühürlerini kullanıyor.
L'Enclave localise les Shadowhunters avec leurs runes.
Gölge Avcıları'nı daha medeni zannederdim.
Je pensais que vous étiez plus évolués.
Anlaşmalar'ın imzalanmasından önce Gölge Avcıları sırf zevk için Aşağı Dünyalı avlarlardı.
Avant les Accords... les Shadowhunters chassaient les Créatures pour s'amuser.
1980'lerde Aşağı Dünyalılar'ın talepleri Meclis tarafından reddedilmişti.
Dans les années 80, les Créatures ont eu des exigences que l'Enclave a refusées.
Gölge Avcıları da sevdiğini kaybetmenin acısını yaşamalı.
Mais les Shadowhunters doivent ressentir ce que ça fait de perdre des êtres chers.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]