English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → French / [ L ] / Lt

Lt translate French

5,549 parallel translation
- Giyindiğiniz şu parıltılı elbiseyi beğeniyorum.
- J'aime votre robe scintillante.
Fısıltılar duyuyorum ama gerçek olup olmadıklarına her zaman emin olamıyorum.
J'entend ces murmures, mais je ne sais jamais si ils sont réel ou pas.
Bu olanlarda hiç zekâ pırıltısı göremiyorum.
Je suis incapable de voir de l'intelligence dans tout ça.
Farkındayım ama okula kaydolurkenki portfolyonda gördüğüm parıltı eksik sanki.
Je sais, mais il manque l'étincelle que j'avais remarquée dans votre book d'admission.
Sanırım yakında ölecek ve bu içimdeki parıltıyı alıp götürdü galiba.
Elle va mourir bientôt et je... Ça a éteint cette étincelle.
Işıltım geri geldi nihayet.
La petite a retrouvé son étincelle.
Ama bırak da seni şahane, parıltılı bir elbisenin içinde arkadaşlarınla beraber gülümseyerek Broadway'de yürüdüğünü hayal ederek öleyim.
Alors laisse-moi mourir en t'imaginant enveloppée dans le tissu le plus scintillant traversant Broadway avec tes amis souriant.
Gözlerim beni yanıltıyor da bu onurlu bir birliktelik mi?
Mes yeux m'ont trahis? Et c'est un couple honorable?
♪ Onlar sadece vızıltı ♪
They're just some drones
Onlar çok fazla vızıltı yapıyorlar.
Ils régénèrent plutôt le buzz.
Eğer o şeyi burada bayıltırsan anomaliye kadar sürüklemek zorunda kalırız ve tecrübemden biliyorum bu düşündüğünden daha zor.
Si vous l'endormez ici, on va devoir le traîner jusqu'à l'anomalie, Ce qui, laissez-moi vous dire par expérience, est plus dur que ce que vous pensez.
Kalan hayatımı bu boş evde koridordaki ayakkabılarımla buzdolabının vırıltısıyla ve saat tıkırtılarıyla geçireceğim.
Et que je devais passer le reste de ma vie dans cette maison vide avec mes chaussures dans le hall et le bourdonnement du réfrigérateur et le tic tac de l'horloge.
- Seni ayıltıyorum.
Je te fais dessaouler
Parıltılı şeyleri severdi?
Elle vivait ici, elle aimait ce qui brille.
Merhaba, pırıltılı.
Salut sparky.
Kurşun Vızıltısı Danny'e.
À Danny Whizz-Bang. Danny.
Kurşun Vızıltısı Danny'e.
Danny Whizz-Bang.
Geri planda ufak bir vızıltı.
Un bruit de fond.
Seninle karşılaştığımdan beri polisler beni bağlayıp bayıltıyorlar.
Je le suis depuis que tu m'as attachée et droguée.
Kurşun vızıltısı değilsin.
Hein? Tu n'es pas un obus.
Kurşun Vızıltısı Danny'in kafasına kurşun sıkmalısın belki de.
Tu devrais lui mettre une balle comme on le fait aux chevaux fous.
# Gözlerindeki aşk pırıltısını
♪ The love light in your eyes
Resimleri beni bayıltıyor.
Ses peintures me font défaillir
Onun kalp atıç hızı tespit edilebilen seviyelerinin altında bir fısıltı kadar yavaş olacaktır.
Son cœur ralentira jusqu'au murmure en dessous des niveaux de détections par instruments.
Dayanak olmasına gerek yok. Bu doğru değil, Bayan Florrick, Bay Ingersol'un yanıltılmasına izin vermeyeceğim.
C'est faux, je ne vous laisserai pas embourber M. Ingersol...
Kulakların seni yanıltıyor olmalı, Teddy.
Tes oreilles doivent te jouer des tours, Teddy.
Bilinçaltındaki ensest arzuların fısıltılarının tuzağına düşüyorsun.
Avec, inconsciemment, une tonne de désire incestueux.
Fısıltılar dolaşıyor evlât.
On murmure des choses, fiston.
Fısıltılar görmezden gelinemez, gelinmemeli.
Des choses qui ne peuvent, ni ne doivent être ignorées.
Seni o hırıltılı konuşan uyuz ordulu adamla görünce anladım ondan başkasını sevemzdin kimse onun yerini alamazdı
Quand je t'ai vue avec ce mec de l'armée, je savais que tu n'aimerais personne d'autre, que personne ne prendrait jamais la place de
Neden fısıltıyla konuşuyorsun?
Pourquoi tu chuchotes?
Polly'nin olayı, öğle saatlerinde sıcaktan ve parıltıdan başları dönen insanların kazalarını sahnelemek.
Polly met en scène des accidents quand la chaleur et la lumière du zénith désorientent ses victimes.
Burada fısıltı gazetesi baya hızlı.
Les rumeurs vont bon train par ici.
Abby çalıştırdığı zaman, alet daha bir mırıltılı ses çıkartıyor.
Et bien, quand Abby le fait, ça-ça fait plus un bruit de ronronnement.
Belki kuşların cıvıltısını duyacak, ya da bir kumrunun sesini.
Il y aura peut-être le chant d'un oiseau, une colombe en deuil.
Labirent seni yanıltır.
Un dédale est fait pour te tromper.
Şerefli Aedile'ın müsaadesiyle aklı, haince düşünceler ve isyan fısıltılarınca çelinmiş başka bir kölemizi takdim ediyorum.
Avec la permission de l'honoré édile, voici un autre de nos esclaves bien-aimés qui a succombé à la rébellion.
O savaş baltasının vırıltısını pek geliştiremediler.
Bien qu'un peu gâché par le couinement de cette folle.
Kalbe oldukça yoğun bir elektik akımı verilerek bayıltılmış 3 adam daha var orada.
l y avait trois autres hommes, tous mis inconscients par un fort concentré de courant électrique dans le cœur.
Ve Drake... Şehrin parıltılı mücevheri.
Et le Drake... son bijou brillant.
Parıltılı mücevher demişken apartman yöneticimizi tanıtayım :
En parlant de bijou étincelant, Permettez-moi de vous présenter la responsable de la résidence...
Fakat John Warren hala bir yanıltıcı kimlik. Var olmayan bir adamın eksik ayak izlerini taşıyor.
Mais John Warren reste une illusion, une empreinte incomplète d'un homme qui n'existe pas
Seni yanıltırım kardeşim.
- Là, t'as tort.
Sağlam. Hiç hırıltı gelmedi.
Intact. ça n'a jamais été sifflant.
Islanmış bir hırıltı sesi gibiydi.
C'était comme une bruyante respiration.
Bambu misali narin, vakur bir şekil ve ondan yayılan o güzel parıltı.
Son corps est aussi souple que des bambous graciles et sa beauté est radieuse.
Kaguya Hime-sama, benim için siz ateşe atıldığında bile yanmamayıp tüm pisliklerinden arınan ve ateş içinde parıltısına parıltı ekleyen ateş faresi kürkünden bir pelerin gibisiniz.
Princesse Kaguya, vous êtes pour moi telle la toison du rat-du-feu qui, dans les flammes, ne brûle jamais mais laisse juste consumer ses impuretés pour briller plus encore.
Vurup bayıltırım sandım.
Je voulais l'assommer.
"Bu mum ışığının parıltısı yüz aydınlatan Sandman'di!"
Il braqua sa lampe sur lui. "
Kurşun Vızıltısı Danny'e.
À Danny Whizz-Bang.
Ne var?
Quoi? Lt Morgan?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]