Lui translate French
443,189 parallel translation
Kendini cazip biri olarak görüyor, kadınların görmezden geldiği ve seçtiklerinden daha üstün gerçek bir alfa.
Il se voit comme un tombeur, un vrai mâle alpha négligé par les femmes et supérieur aux hommes qu'elles préfèrent à lui.
İki cinsin de çirkin ve istenmeyen olmasını ve kendi gibi kendilerinden nefret etmelerini istiyor.
Il veut que les deux sexes se sentent aussi laids, indésirables et haineux d'eux-même que lui à l'intérieur.
Kimseyle konuşamadan solunum cihazına bağlamışlar.
Elle a été mise sous respiratoire avant qu'on lui parle.
Melinda konuşamıyorsa belki buluşacağı kişiden yardım alabiliriz.
Si Melinda ne peut pas parler, lui peut sûrement nous aider - à comprendre pourquoi elle.
- Sevgi ve şefkat peşindeyse niye kendisiyle çıkmayı kabul eden birine saldırsın ki?
S'il est manque d'amour et d'affection, pourquoi s'attaquer à une femme prête à sortir avec lui?
Belki fotoğraflara bakıp daha iyisini bulabileceğini düşündü.
Il a peut-être vu ces photos, ne l'a trouvée pas assez bien pour lui, qu'il valait mieux.
O halde ona "Hayır Evet Demektir" adlı sitedeki yorumlarından da bahsetmişsindir.
Vous lui avez parlé des commentaires que vous postez sur un site appelé "Non signifie oui"?
Bizi verdiği 20 isimden 15'i nihayet birini bulup sevişebildiği için mutlu olduklarını söyledi.
Sur les 20 contacts qu'il nous a donnés, 15 lui a écrit disant être heureux qu'il ait enfin trouvé quelqu'un et envoyé en l'air.
Niye George'un birini bulup kendisinin bulamadığını ve niye kendisi bariz şekilde daha üstünken kadınların diğer erkekleri seçtiğini anlamadığını söylemiş.
Qu'il ne comprenait pas pourquoi George avait une femme et pas lui, pourquoi les femmes offraient sexe et amour à d'autres alors que lui, Alan, est clairement supérieur à eux.
Yeni üvey annesi onu etrafta istemiyormuş.
Il prétend que sa nouvelle belle-mère ne voulait pas de lui.
Makul insanların aynı fikirde olmayabileceğini kabullendim o yüzden davranışım için özür diledim çünkü özür dilemek zayıflık değil güçlü olma alametidir.
donc je lui ai présenté mes excuses pour mon comportement, parce que dire que l'on est désolé n'est pas un signe de faiblesse, mais un signe de force.
Ona göz kulak olurum.
Je garde un œil sur lui.
Ve mantıklı olan, ona çıkma teklif etmesi.
Et la chose logique serait de lui demander de sortir.
Ve mantığı alt eden en yaygın şey korkudur yani sanırım korktuğu için ona asla çıkma teklif etmedi.
Et la chose la plus courante qui bat la logique est la peur, donc j'ai pensé qu'il ne lui avait pas demandé parce qu'il avait peur.
Ne oluyor orada ona?
Qu'est-ce qu'il y a avec lui?
Ne saklıyoruz ondan?
Qu'est-ce qu'on lui cache?
Şimdi, bu tavukların hayalinde olduğunu söylemek onu kışkırtıp ters tepecektir.
Maintenant, lui dire qu'il imagine ces poulets l'agitera et aggravera les choses.
Sly'ın belirtileri ilk önce başladı, gözüm üstünde ve ufak ufak ayakta durmakta zorlanıyor.
Les symptômes de Sly ont commencé en premier, donc je garde un œil sur lui et il devient un peu incertain sur ses pieds.
Bayan Weldy kim, onu bulmaya çalışıyorum çünkü Happy onunla konuşuyor ve tüm bunlar ne anlama geliyor hiçbir fikrim yok.
J'essaie de comprendre qui est Mme Weldy parce que Happy lui parle et je n'ai aucune idée de ce que tout cela signifie.
- Pekâlâ, o zaman sert oyna.
Et bien, sois plus dur avec lui.
- Gel şu levleyi çek de şikâyet et.
Va tirer ce levier et va lui dire.
Ona söylemen lazım.
Tu dois lui dire.
Yangın söndürücüyü yaparken onunla iletişimimi kaybettim.
J'ai perdu le contact avec lui pendant qu'il construisait l'extincteur.
- Hepsi kendi başarısı.
C'est tout lui.
Onun geçmişini araştırdığını kendisine söylemiştin,
Tu lui as dit que tu avais fait des recherches sur lui,
Tuzağa düşürüleceğini mi sandı?
Vous croyez qu'il lui a tendu une embuscade?
Ona her zaman yerini verdi.
Non, il lui a toujours donnée de précieuses informations.
Times Square'de olay olmadan önce ona benim hakkımda bilgi verdi.
Il lui a dit que j'allais être déposée à Times Square avant même que ça n'arrive.
Tamam, ya arayan o olmasaydı?
Et si ce n'était pas lui au téléphone?
Ona güvenemezsin.
Tu peux pas lui faire confiance.
Şu Borden'ın dün buluştuğu kişi. Shepherd'da bugün orada olacak.
C'est lui que Borden a rencontré hier, c'est là où Shepherd sera aujourd'hui.
Roman'ın hücresinden geliyorum.
Je reviens de la cellule de Roman. Bonne idée d'avoir mis Cade avec lui.
Ve ben onunla yüzleştim.
et je lui en ai parlé.
Ama ondan beri o zamandan beri konuşmadın mı?
Mais tu ne lui a pas parlé depuis?
Kimse onun hakkında endişelenmesini istemedi...
Personne ne lui a demandé de s'inquiéter pour moi...
Sadece o değil.
Pas seulement lui.
Söylentilere göre ortak bir komplocu vardı. Parayı kendisi için aklama, Ancak kimse onun kim olduğunu bulamazdı.
La rumeur était qu'il avait un complice qui blanchissait l'argent pour lui, mais personne n'a pu découvrir qui c'était.
Ona güvenmek zorundayız.
On doit lui faire confiance.
O ya da sensin.
C'était lui ou toi.
Üzerinde silahı olan bir adam var.
Il y a un homme avec une arme sur lui.
Sen yer açın.
Tu lui fais de la place.
Yani sen babanla oturacaksın ve dürüstçe terfiyi hak ettiğini söyleyeceksin?
Vous allez vous asseoir avec votre père, et lui dire que vous devriez être promu?
Gotham'a uçmayı ve ferrarisini park ettiği yere yürürken onunla konuşmayı umuyorum.
J'espérais partir pour Gotham et lui parler sur le chemin menant à sa Testarossa.
Sanırım emin olmanın tek yolu birimizin onunla yatması.
Le seul moyen d'en être sûrs est de coucher avec lui.
Bu kadar iyi görünümlü birisinin, bunlardan daha iyisini bulması mümkün değil.
Ok, impossible qu'un type aussi propre sur lui puisse inventer un truc meilleur que ça.
Ya o kapıyı açıp serbest bırakırsın ve tüylü kanatlarını açıp uçmasına izin verirsin ve bilemiyorum...
La porte est ouverte, libère-le, Laisse lui ouvrir les ailes... Les plumes...
Eğer kalbini kırışını izlemek için orada olursam 500 dolar eklerim.
Je paierais 500 $ pour la voir lui briser le cœur.
Ben ona ilk günden beri söylüyordum.
Je lui dis depuis le premier jour. Du bœuf?
Ben ona hayat verdim.
Je lui ai donné la vie.
Ona madalyon vermiştim!
Je lui ai donné un collier!
- Evet, hala o var.
Oui, c'est toujours lui.